Benden duymuş olmayın, yedi işçi hâlâ kayıp!
Kozan faciası (24 Şubat 2012), Türkiye’de herkesin eşit derecede insan
sayılmadığını gösterdi. Hepimizin aynı gemide olmadığını da: Yedi işçi sekiz
gündür kayıp. Yakınları gözyaşı içinde haber bekliyor. var Ne doğru düzgün haber
var medyada, ne yas, ne dayanışma… Korkarım bir de “mesai altında kayıp”
vakalarına alışacağız!
Ortada bir yalnızlık
Birisi kaybolmuş kadar
(Fazıl Hüsnü Dağlarca, Çocuk ve Allah’tan)
“Çok şükür, en azından cenazesini bulabildik!” Ölüme
şükredilen topraklardayız. Sevgili ölülerinin cenazesine ulaşan insanların
şükrettiği topraklarda. Bu şükür, son 30 yıldır çok duyduğumuz gözaltında
kayıplarla ilgili değil. Son bir haftadır adeta milli birlik ve beraberlik
içinde bir görmezden gelme seferberliğiyle başımızı öte yana çevirdiğimiz bir
acının ortasından yükselen bir söz.
Adana Kozan’da geçen hafta bugün patlayan barajın sularına
kapılıp kaybolan (!) sekiz işçiden biri, iş makinesi operatörü Erkan Yiğen’in
cansız bedeni bulununca bir yakını söyledi. Acıyla söyledi, acı söyledi. Artık
yeni bir kayıp acımız var: Mesai altında kayıp. Gözaltında kayıp yakınlarının
her cumartesi günü Galatasaray Lisesi’nin önündeki derin yalnızlığına benzeyen
bir yalnızlık var orada da. “Çok şükür” birinin cenazesini bulabildik, ama
yedisi kayıp hâlâ…
MİNİ TUFAN
“Suyun acısı sonsuzdur.” Böyle diyor Gaston Bachelard “Su ve
Düşler”de, insan varlığına, insan ruhuna, insan hafızasına yer etmiş su
hakkında yazarken.
Suyun hafızası da sonsuzdur. Bunu biz geçen hafta bugün,
Cuma günü, Cuma namazı vaktinde Adana Kozan’daki baraj kazasında bir daha
anladık. Sonsuz acı ve sonsuz hafıza. On arkadaş, on baraj işçisi çalışırken, patlayan
barajın sularına yakalandı. Barajda, işçilerin emeğiyle yükselen barajda,
içtiğiniz bardaktaki kadar uysal görünen su bendinden boşandı. Pek övünülen
mühendislerin, onları çalıştıran sermayedarların, suyun yolunu keserken bizden
iyi saklamayı başardığı şey harekete geçti.
Suyun hafızasındaki sonsuz acı: Mini tufan. On kişiye kast eden tufan. Su
çünkü iki unsurludur, yaşam ve ölümdür su. Yaşama can veren yollarını
kestiğinde, o sizin için tufanı biriktirecektir her zaman. Hidroelektrik
Santral, HES meselesinin özünün yattığı yerdir suyun hafızası. Suyun öfkesi
tufan olarak uyanır kadim zamandan beri.
Barajda içtiğiniz bardaktaki kadar uysal görünen su
patladıktan sonraki gün, 25 Şubat cumartesi günü gazetelerimiz birinci sayfadan
lütfen verdiler haberi, “iki işçi hayatını kaybetti, sekiz işçi kayıp.” Kimi o gün bile vermedi. 26 Şubat Pazar günü Birgün’de
manşetti sadece, kalanları yine lütfen yer verdi. Üçüncü gün birinci sayfadaki lütfen
habercilik çabası da söndü. Hiç olmamış gibi oldu her şey. Oysa dün akşam gün
karardığında kayıp sekiz işçiden sadece biri bulunabilmişti.
Sekiz gündür anneleri, babaları, kardeşleri, yoldaşları,
oğulları ve kızları, gözleri yaşlı, sadece birbirilerine sarılarak kendi
dünyalarını karanlığa gömen tufan dehşetinin acısını göğüslemeye çalışıyorlar.
Televizyonlar, gazeteler, internet siteleri unuttu onları. Siyasiler, devlet
yetkilileri unuttu. Ne gösterişli kurtarma operasyonlarına şahit oluyoruz, ne
gece gündüz çalışan arama kurtarma timlerine. Daha ilk gün, “hava şartları
uygun olmadığı için” gece arama yapılamamıştı zaten. Hava şartları ölüme engel
değil yönetim anlayışımıza göre, ama kurtarmaya engel. Ölen, kaybolan çeşitli
fanatizm biçimlerinin yelkenine rüzgar taşıyacak kesimlerden değilse habere ne
gerek var? Yönetmelik değiştirdik, mühendis, şef bir iki kişi tutukladık.
Dostlar idarecilikte görsün.
TÜRKİYE BİR ŞAMPİYON
Türkiye iş kazalarında bir şampiyon. Avrupa’nın en çok iş
kazası olan, en çok ölüm veren ülkesi. Dünyanın üçüncüsüydü üç yıl önce, şimdi
de oralardadır. Türkiye işçi sınıfı gerçek insandır çünkü, sıradan, ölümlü,
çalışmaya mecbur insan. Türkiye ulusunun kalanı tanrılar katındadır. Ya tanrı,
ya tanrının vekili. Günde dört kişi ölür Türkiye’de iş kazalarında, altı kişi
de iş göremez hale gelir. Ne gam, neo-liberal ileri demokrasilerde insan canı
değil, rekabet gücü önemli. Tuzla tersanelerinde işçilerin sapır sapır öldüğü
günlerde, tersane sahipleriyle devlet yetkililerinin gözde açıklamasıydı:
“Rekabet gücümüzü baltalamak için, rakip güçlerin de desteğiyle bu kadar
gürültü koparılıyor.” Maden ocaklarındaki patlamalarda işçiler çıkardıkları
kömüre karıştığı günlerde bir başka açıklama öğrenmiştik: “Bu işin fıtratında
bu var.” İşin fıtratında artık acıyı paylaşmamak da var anlaşılan. Unutturup
gitmek. Neo-liberal fıtrat. İnsansızlığın fıtratı.
Rekabet gücüne ilişkin hassasiyetse artık ekonomik ve siyasi
iktidarlarla sevgili basın organlarının konsensüsü sayesinde yerini bulmuş, bu
vakayla öğrendik. Rekabet gücü, kıyıcı ve yiyici tanrıların kapışmasındaki o
zalim laf, çoktan mahkûm olması gereken yıkım ilkesi. Hayvanlara bakarak insan
varoluşunun sırlarına doğru yürüyen büyük Avusturyalı bilgin Konrad Lorenz
anlatsın bir de rekabet neymiş: “Günümüze hakim olan ticari toplum düzeninin,
insanlar arası rekabetin gerçekten de o şeytani, lanet etkisiyle tam da aksi
yönde bir insan türünü ayıklayıp ortaya çıkarabileceğinden korkmakta haklıyız.”
(İşte İnsan, Konrad Lorenz, Cumhuriyet Kitapları)
NEO-LİBERALİZMİN FITRATI
Evet. Neo-liberal fıtrat bir ağır acıyı gözlerden kaçırmayı
başarmış görünüyor. “Hepimiz aynı gemideyiz” lafının, karakışta mini tufanla
bedenleri verimli Çukurova’nın taşına, toprağına, köküne, yaprağına karışmış yedi
işçi kardeşimizin unutturuluşuna bakınca ne kadar boş olduğunu anladık. On
emekçi mini tufana gemisiz yakalandı. “Birlikte olduğumuz” gemide işler kötü.
Çok kötü. Nazım Hikmet, Hiroşima için söylemişti, Türkiye için de geçerli:
Bu gemi bir kara tabut
Bu deniz bir ölü deniz
İnsanlar ey, neredesiniz
Neredesiniz?
(Nazım Hikmet, Japon Balıkçısı şiirinden)
NOT: Bu yazı özü itibarıyla bir tekrar. Kazadan hemen
sonraki günün gecesi blogumda yazdığım, Pazar günü güncellediğim yazının
tekrarı. Sekiz gündür her şey tekrar ediyor ne yazık ki... Sıkılmamış olanlar
için o yazı: Baraj ve medya faciası: Ölen "biz"den olmayınca!
(2 Mart 2012, Radikal İnternet)
Benzer temalı diğer yazılar:
Tinerci olunmaz, tinerci ölünür
Sınıfsal suçları güzellemeyin
Afedersiniz ama sorun "biz"de değil mi?
Yorumlar
Yorum Gönder