Kayıtlar

Temmuz, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kırıklar 16-18

16 Yaşarız Kanında birbirimizin Karnında Dünya kayasının Yıkarız, yaparız Günlerden yeni bir gün Kim bildi Hangisi ilk, hangisi son İşte güz, işte yaz İşte iki bahar Arasında Üstüste yapraklar Kah siyah Kah beyaz 17 Yazın yaralarını Sarmalar güz Baharın yaraları Açılır kıştan 18 İlk arının gözü Yarattı ilk çiçeği İlk arıyı ilk çiçeğin tozu

Alevilik resmen kapatılmıştır, hayırlı olsun!

Yargıtay’ın “cemevi yapmayı, bakmayı, yaşatmayı”  amaç edinmiş derneği kapatması,  bütün cemevlerinin kapatılmasına kadar varabilir.  Pratikte buna kimse cesaret edemez belki  ama hukuken bu yol artık açık. “Hünkârım, kan eyle kanun eyleme.” Bir Osmanlı sözü. Padişahın “hukuk dışı”na çıkma eğiliminin “kanun” haline gelmesi korkusuyla söylenmiş. Bir uyarı, bir yakarı. İktidarların bazı fiillerinin, insanı ölüme razı edebileceğini gösteren gerçekçi ve stilize bir söz. Keşke sadece saltanat çağından kalma biz söz olaydı. İnsanın kana razı gelip kanuna razı gelemeyeceği ne olabilir? Çok şey, “haklar ve özgürlükler” alanına giren birçok şey.

Sivas yangınına asparagas benzini-zeyl

Yalan sürüyor. Sürecek de, biliyoruz. Önemli olan bu değil, önemli olan bizim kendi öykümüze sahip çıkıp çıkamayacağımız.  Mesele sadece sevgili ölülerimizin hatırası da değil, mesele bu yalan furyalarının yaşayanlarımıza yönelmiş tehdit. Kendilerine benzemeyene yönelmiş sallanan parmaklar.  Bu yalan furyasına eşlik eden kindar, saldırgan, ölümcül dilin gördüğü korumaya ne demeli? "Marjinal" deyip geçelim mi?

Sivas ateşine asparagas benzini

Madımak otelinde ateş ve dumanla  işlenen katliama dair sürekli  yeni iddialar ortaya atılıyor.  “Onlar aslında İslamcıları zorda bırakmak için öldü”  demeye az kaldı.  Hedef hafızayı yok etmek.  Bir hedef daha var:  Adrese teslim özel afların alanını genişletmek. ................................................................................................................................................................... Öykünü kimselere emanet etme Öykünü ölsen de terk etme (Hulki Aktunç) Sivas’ta hafızaya saldırılıyor. Aralıksız neredeyse. Bin bir aklayıcı, fabrikasyon tevatüre yenisi eklendi: Efendim, Madımak otelinin içindeki hiç kimse yanarak ölmemiş. Kurşunlanarak öldürülmüş. Kindar, ayrımcı, katledilenlerin hatırasını derinden incitici, ateşi ve dumanı aklayan bir asparagas. Hafızaya saldırılıyor, sözde belgelerle. O kadar pervasız ki, “Oradakiler yanarak değil, dumandan boğularak öldü” diyen Temel Karamollaoğlu bile yalanlanıyo

Adaletin içinde bir zalim oturur!

Resim
Daima iki adalet var, bize sunulan:  Vitrinine altın varaklı “eşrefi mahlûkat” levhasını asıp,  levhanın arkasında copladığı ya da  havaya uçurduğu çocuklar için  en  ufak bir hesap verme ihtiyacı duymayan bir iktidarın adalet En geniş han, celladınki.  Heryerlerden gelen kurbanlar orada ağırlanıyor.  (Edmond Jabes, çeviri  Levent Yılmaz) Dünkü yazıda , “sıra dayağı”nın idari ve hukuksal bir kurum olduğunu öne sürdüm, oradan devam. Önce biraz eskiye gidelim. Eski Yunan’a. Tarihçi Tukidides (ki sıkı bir demokrasi düşmanıymış), 30 yıl savaşlarının yıkımını tasvir ederken çarpıcı bir gözlemini aktarır: Dil de bozulmuştur. Kabalaşmış, çirkinleşmiş hatta öyle bir hale gelmiştir ki, “kelimeler anlam değiştirerek şimdi kendilerine verilen yeni anlamları yüklenmek durumunda kalmıştır.” (Batı’nın İnsan Doğası Yanılsaması’ndan, Marshall Sahlins, BGST Yayınları) İŞKENCEYE SIFIR DİKKAT! İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, 14 Temmuz Amed olayları nede

Türk hukuku, muhalefet hukuku, Kürt hukuku

Resim
Silopi’de askerler çocuklara “sıra dayağı” atarken fotoğraflandı.  Sıra dayağı, bazı sadist kamu görevlilerinin münferit işlerinden değil,  paternalist monarşilerin en sevdiği yönetsel ve hukuksal işlemlerinden.  Modern otoriteryen iktidarlar da onun temelindeki mantığı hiç ihmal etmedi. fotoğraf: DİHA Yaralı bir hayvan gibi geçiyor sokaktan Yaşam Adını bilmeyen bir insan gibi (Sabri Altınel) Bu bir haberin görüntüsü. Haber kısa: Şırnak Silopi’de, Irak'la sınır kapısı Habur girişinde kuyruktaki sürücülüler hırsızlıktan şikâyetçi olmuş. Asker de “seyyar satıcı” operasyonu yapmış: Çocukları boş nöbet kulübesine toplamış, buralardan kaybolun diye uyarmış. Uyarı ne, sıra dayağı. Ne yapmış oldu asker? “Sıra dayağı”yla ne yapılırsa onu. BİR İDARİ-HUKUKİ KURUM OLARAK SIRA DAYAĞI Benim kuşağımda yaygındı sıra dayağı. Gittiğim Kuran kursunda da vardı, laik okullarda da. Kadim bir yöntem ve kurum. Görüldüğü toplumda erkin şiddet kullanım tarzını

Amed’den Sivas’a devletin levhi mahfuzu

Ön Not: Kürt hareketini bölme fantezisi Diyarbakır’da neler olacağını aslında Başbakan Erdoğan’ın Van’daki konuşmasından belliydi. Hani şu depremde “ben beceriksizlik, kindarlık ve ahlaksızlığınız yüzünden ölüyorum. Sizse utanmadan yaşayacaksınız” bakışı atıp aramızdan ayrılan Yunus’un çerçeveletilmiş fotoğrafını gururlu pozlar vererek aldığı Van’daki konuşmasında. Hatırlayalım: "Sayın Leyla Zana'nın bizimle görüşmesinden, çözüm umudunu dile getirmesinden hem BDP hem de terör örgütü çok ciddi şekilde rahatsız oldular. (…) Ard arda çok sert açıklamalar yaptılar. Şu anda mahalle baskısı uygulayarak, tehdit ederek, korkutarak sayın Leyla Zana'yı susturmaya çalışıyorlar. İşte terör örgütü ve uzantısı budur.” Mahalle baskısı? Kürt mahallesini bilmeyenlere söyleyelim: O mahalle sandığınız kadar siyaset cahili, deneyimsiz değil. Siz Leyla Zana’dan hain çıkaramazsınız. Ne Leyla Zana buna izin verir ne de Leyla Zana’ya baskı yaptığını öne sürdüğünüz geri kalanlar. Bu

Bozuk Deyişler 3

Yanaştım diyarlardan Divarına dolaştım Sert çeper Yüksek sur Çevrelenmiş halka halka Kul, karavaş, köle, yanaşma Birbirilerine teğellenmiş Burunlarından gelir getirilir Geledir hayat çün daim onlara Ele güne basancak serilmiş insan sergisi Basılmış kent küpüne pelte gövde Kokar ekşi ekşimiş Yalar yalanırken yağlanmış iştiha Çarşı kurmuş oturmuş Dört köşeli çaşıtlar Can alır can satar Altın tepside bala banılı kelle İbrişim kuşakta dizi düzine kulak Tak takıştır padişahım çok yaşa! Hevenginde ben de kaldım bir zaman Bir zaman kavim, kardeş Bir çift çizme, iki mendil Gitti gider üç otuza, dört kırka giderim Cabası gençlik Bukağılanıp satı pazar Atlarla bile oturduk kalktık bir nice Her geçeye çekilmiş ağ Ağlandım hiçlerce Annem Bir anı idi Belki de yok hiç Hiçinden oğdum Ağulu aguş Doyumluk gittiydi babam Aç acına acır can Dursak çi fayda, gitsek ne İlim, elim soyumlukkene .... Bozuk Deyişler 4 Bozu

Konu Diyanetse, Kemalistiz elhamdülillah!

Cemil Çiçek, e-devletin geldiği yeri açıkladı:  Diyanet’ten görüş almadık, sitesine baktık.  Bekir Bozdağ, “Yasama organları dini konularda statü veremezler”  deyip kararı açıkladı: İslam’da ibadethane tektir.  Bülent Arınç, en büyük dayanağını açıkladı:  “Diyanet’i Gazi Mustafa Kemal Atatürk kurdu, protokoldeki yeri yükselecek.”  Karanlıkta kalan tek şey, inanç ve ibadet özgürlüğü.

Ey Alevi, böyle olur bizde inanç özgürlüğü dediğin!

Meclis’te cem evi talebinin reddi,  Aleviliğin kamusal alanda görünür olmasının  istenmediğinin son ifadesi.  Cezaevindeki bir Alevi mahkûmun dedeyle  görüşme talebinin reddiyse  inanç özgürlüğünün ağır ihlali.  İlk kararda Meclis Başkanı’nın, ikincide yargının  Diyanet’in görüşünü güvenle öne sürmesi,  demokrasinin  teokrasi çeşmesine götürülmesi demek. “Alevilik İslam’ın içinde.” Bu aralar sık duyulan bir laf. En çok da Alevilerin hakları nerede çiğneniyorsa, orada duyuluyor.

Uludere'den Samsun'a öldüren tarz-ı siyaset

Samsun’la Uludere’nin ne ortak yanı var?  Sanıldığından çok: Biri Kürt sorununda,  diğeri kentsel dönüşümde girilen yanlış yolun kaçınılmaz sonuçları.  O yüzden ikisinde ayna telkin yapılıyor:  Özellikle suçlu aramayın. Suçlu VARSA bulunur zaten.  Ha, bir de istismar etmeyin. ALİ DURAN TOPUZ Sessiz dur! Kalbine girdikçe giriyor diken: o gül ile beraber. (Paul Celan, çeviri Gertrude Durusoy/Ahmet Necdet) Samsun’daki seli “açıklayan” yetkililer, “hesaplanabilir olmayan yağış”tan bahsettiler. “Afet derecesinde” manasında. “Tabii afet.” Öyle bir kendilerine güven heyecanla anlattılar ki, dere yatağındaki evler doğal, gerisi doğaüstü işler gibi anlamak zorunda kalabilirdik az dalsak. Bu hükümet döneminin doğalları, karnı ekonomik hırslarla dolu bütün muktedirlerin doğallarıyla bir: Sel doğal, ateş doğal, yoksulun ikisine karşı çaresizliği doğal, hak arayanın tepesine binilmesi doğal.

Polis Akademisi/32 Kısım Tekmili Birden

Polis Akademisi Başkanı Prof. Dr. Remzi Fındıklı, “Hasılı Kelam” (Sözün Özü) adlı bi kitap yazmış. Ne iyi, yazsın tabi. Kitap akademinin kantininde satılıyormuş. E yazılmışsa satmak da lazım, kantinde satılacak en zararlı şeyin kitap olduğunu öne sürümeyiz, ayıp olur. Kitabın önsüzünde, kitabın ne olduğu şöyle ifade ediliyormuş: “Denizde inci ararcasına uzun bir birikim, titiz bir çalışma ve emeğin ürünüdür.” Şimdi bakalım ne yazılmış, neler yazılmış; bundan sonraki bölümde tırnak içi ifadelerin tamamı kitaptandır. Kalanları fakirin saçmalamalarıdır: “Anayasa gizli bir devlet yapılanmasıdır.” Anayasa teorilerine bu düzeyde bir katkıyı ilk defa görüyorum: Açık olan, gizli olandır diyor yani. Bu minvalde şunlar var: “Türkiye ’de anayasa yok, paşa yasa vardır. “Askeri bir anayasa ile ancak asgari bir demokrasi olabilir. “Türk anayasaları, daha ilk kabul edildiği gün eskimeye başlar. “Türk anayasaları insanları kul, toplumu da potansiyel suçlu sayar.” E güneş de d

Bozuk Deyişler-2

İşlemiş böğrüme lök yanar yankır Demek işte söylenmiş Eşsiz, eşliksiz düştüğü yollarda San ters dönmüş bağa Göğe kıvrılan ayaklarında sessiz imdadı Diyecekken tam tamını Karşıdan doğru gelenle tekledi dilim Dilim dilim Dilindim de gene dedim Fazla dedim, eksik dedi Sözle bölünmez, söze bölünmez Bir lokma Bir dünya Bölük bölük bölünmüş ya Almaktır aldığınca Tektir alıcılar yasası Gördü idim bir an Yasta karşı be karşı Bir an kördüm yittim yitirdim Yapıştı yapışık kene tenime kem Keme Kement Kemendinde bende idim gene Bendinde gelip geçen keslerin Kesi elimde Belimde Dilimde Kesik dilim de, sütüm de ...................................... Bozuk Deyişler 1 Bozuk Deyişler 3 Bozuk Deyişler 4

Dil Seçimi