Kayıtlar

Ocak, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İddiasız iddianameler

Resim
İnsan bir iddianame ile karşı karşıya kaldığında, bütün ciddiyetini takınır. Takınmak zorundadır, zira biri ya da birileri hakkında bir takım iddialar söz konusudur. İddialar sabit ise o kişi ya da kişiler ceza alacaktır: Hapis. Bazen çok ağır olabilir bu cezalar, "ağırlaştırılmış müebbet" gibi.  Ağırlaştırılmış müebbet, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin tespit ve ilan ettiği gibi, "umut ilkesi" ni yok eden, insan hak ve özgürlükleri bakımından kabulü mümkün olmayan bir cezadır. Türkiye, sözüm ona idamı kaldırmış, ama kaldırmaya gönlü elvermediği için de bu ağır cezayı icat etmiştir. "Zindanda çürütme" ilkesi, bir monarşik ceza ilkesi olarak, modern ceza hukuku anlayışına kökten karşıdır.  Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül hakkında da ağırlaştırılmış müebbet, sonra da müebbet ve ekstradan 30 yıl isteniyor. Bir ağırlaştırılmış müebbet, hayat karartmak için yeterli. Hal böyleyken, insan hiç değ

Rahat dur ya!

Resim
Önnot: Bu "manşet"i yazıyı yazdıktan sonraki günün akşamında gördüm. "Akşam Gazetesi", Erdoğan'ın "Mevzuatı gerekirse bir kenara bırakın" lafını böyle manşet yapmış! "Dekoder" görevi mi görmüş, lafı mı beğenmemiş, yorum mu yapmış, bilemedim... Bir düzeltme de Külliye'den geldi, bir şey düzelmiyordu, o başka... Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kaymakamları toplayarak dedi ki: "Liderlik vasıflarına sahip idarecilerin sayısını ne kadar çoğaltırsak hedeflerimize o kadar kolay ulaşacağız. Yeri geldiği zaman koyun mevzuatı bir kenara ve 'ben bunu bu şekilde yaparım' deyin ve yapın." Hukuk askıya alınmıştır, bunu biliyoruz. Gözlemcilik bile gerekmiyor, ilan edildi bu: "Rejim değişmiştir" denildi zaten. Rejim değişti. Peki. Ne oldu? Nasıl bir rejim oldu? Ya da oluyor? Politik otoritenin hukuku askıya alması, bütün bürokrasiyi askıdaki hukukla değil, kendisinin vazettiği-edeceği yeni hukukla yönlen

Kameramandan terörist çıkarmak

Resim
Herkesin hayatında en az bir kere anlattığı bir hikayedir, ben de hakkımı kullanayım: Şam'da biri, Kufe'den gelen birinin dişi devesine, "Bu erkek deve benimdir" diye el atar. Kufeli oraya baş vurur, buraya baş vurur, sonuç alamaz. En son Şam Valisi Muaviye'ye kadar çıkar mesele. Muaviye der ki, "Evet, bu erkek deve Şamlınındır." Adam nasıl olur diyecekken, Muaviye, balkondan (balkon konuşması buradan mı başlar acaba?) halka seslenir: "Bu erkek deve kimindir!" Halk cevap verir: "O erkek deve Şamlınındır." Muaviye adama der ki, "Var git Ali'ye söyle, Şam'da Muaviye ne dese kabul edecek 10 bin adam var. Ona göre..." * Şamlılar dişi deve ile erkek deveyi ayırt edemiyor muydu? Aptal mıydı? Hiç de değil: Konu siyasiydi, siyaset savaşın başka araçlarla yürütülmesiydi ve işte savaş yürütülüyordu. Nitelikler, tanımlar, savaşa göre yeniden yapılıyordu. Savaşanlar, hakikati kendi hedeflerine göre belirliyor v

Salîhê Şirnêxî'ye saygı

Resim
Hangisine yanalım? Hangisine yanmayalım? Süt bebeleri. Oyun çocukları.  Delikanlı kızlar, oğlanlar. Ateş parçası gençler. “Her biri bir cihan parçası.” Çileli kadınlar, adamlar… Her gün, her an bir can. Kürdistan ateş altında.  ( “Sivil” diye bir laf uydurduk, ölenleri ayırıyoruz güya, gören de Kürdistan’ı üniformalılardan müteşekkil bir kışla zannedecek. Bir kışlaya çevrilecek anlaşılan bu gidişle, karakol, kalekol, tank, top, tüfek. Fakat ölenler “sivil” demek ne demek? Ölebileceklerle ölemeyeceklerin ayrımı mı bu?  Bir ihtimal daha var: Bir halka ait şeyler. O zaman, “sivil” ölüyor evet.)    Ölülerden ölü seçmek için değil, canlıyı seçmek kimin haddiymiş ki ölüyü seçeceğiz? Kimin, devleti saymazsak? Devlet öyledir, seçer, ayırır, kaydeder, işaretler, işaret eder, alır, verir, öldürür. Bir seçim değil bu, yıkım içinde neye rast gelirsen, neye denk gelirsen, neye gücün yeterse, onun yası. Hatırası. Hatırı. imc tv'den Refik Tekin ve yanındakilerin vurulduğunu g

Beyaz niye tekledi?

Resim
Şov devam etmeli. Gösteri sürmeli.  Peki Beyaz niye tekledi? Şov sürmeli kuralına harfiyen uymuş görünüyorken? Vatanına, milletine, devletine, (babası da olan) polisine, seyircisine, konuklarına bu kadar bağlıyken? Bağlı ve yağlı işinde niye fire çıktı? Şov, bir yere göndermez, bir yere götürmez, kendisine bağlar. Televizyon şovu da yakalar ve yakaladığını ekrana bağlar. Göz bağcılığı. Form olarak "sanat"a, tiyatroya benzese de, bir yere göndermeme yanıyla sahne sanatları denilen şeylerden (danstan bile) ayrılır. Bir yere göndermez, fakat gönderilebilinecek, ulaşılabilinecek, yaklaşılabilinecek şeyleri, yerleri, fikirleri siler: Bağlanarak izlenen şov anında bir silme işlemi yürürlüktedir. "Televizyon, nüfusun çok büyük bir bölümünün beyinlerinin oluşturulmasında bir tür fiili tekele sahiptir." (Pierre Bourdieu, Televizyon Üzerine, Yapı Kredi Yayınları, çev: Turhan Ilgaz... Bourdieu'nun televizyon haberciliği ve fikir programlarını öne alarak ya

Kutsal Enfal, lanetli enfal

Resim
Görüntü bombardımanı altındayız. Yaylım ateşi. Bombardıman altındakilerin görüntüleri. Zihinlere atılan bombalar, o görüntüler. Bomba atılanları nasıl görmemiz gerektiğini zihne çakan yaylım ateşler. Virilo 'nun "enformasyon bombası"nın savaştaki işleyişine tanıklık ediyoruz. Yok tanıklık değil, içindeyiz. "Saha"da bedenlere, medya üzerinden zihinlere sınaypır ateşi. Yeni Şafak 'tan geldi yaylım ateş. Üç kişinin öldürülmesini izletti "70 milyon"a. Teknoloji ve inancın harmanlandığı bir eser. İkisinin nasıl, hangi raddeye kadar kötüye kullanılabileceğini gösteren eser. Zihinlerdeki savaş Yeni Şafak gazetesi, bir polis aracının içinden üç kişinin (çocuğun?) öldürülmesi videosunu yayınlamış. "Gururla sunar..." kalıbına uymuş, neşeyle, överek vermiş. Demek ki övünerek. Çok sevinmiş gazete. Çok heyecanlanmış. Haber bulmuş. Görüntülü, hem de. Görüntü çünkü, zihne en kuvvetli kazıyan şey, mesajı. Görüntüleri çeken polisler, bunu i

Ekmekteki tehdit

Resim
Kimse ama kimse bu devletin ekmeğini yiyip devlete kılıç çalamaz."

İktidarın çifte prensi: Berat Albayrak

Resim
Biyolojik babadan gelen kültürel servet onu holding yöneticiliğine ve memleketin en kudretli kişisinin damatlığına taşıdı. Şimdi kayın babadan gelen siyasi servetin onu nerelere taşıyacağını izleyeceğiz. Herkes damat sanıyor, fakat o bir prens. Yıldızı parlak. Yıldızı değil yıldızları, iki yıldızı var çünkü aslında ve o iki kere prens. Önce 7 Haziran ve ardından 1 Kasım seçimleri, AK Parti vitrininde önemli değişikliklere yol açtıysa, en önemli değişikliklerden biri de geleceğin kadrolarının neye benzeyeceğine dair işaretler oldu. İki numune: Abdurrahim Boynukalın ve B erat  Albayrak. İktidar kuşağı. Çilesi bin bir süslemeyle güzellenip anlatılan metruk milli görüş mücahitlerinin, taş atıp kolu yorulmamış ama kuş ticaretinde erken yaşta ustalaşmış çocuklarından. Erdemleri kendilerine ait belki, kusurları ise el yapımı. Yetiştikleri ellerde yapılma. İsteseler de istemeseler de taşımaya mecbur oldukları kusurlar.

İki yıl, iki ölü, üç ölü, hiç ölü

Resim
Sabah, kar. Baba evinin bahçesi bembeyaz. TEM'de sabah 7'de üç işçi iş cinayetine kurban gitti. Üç isim saplanıyor aklıma. Kardaki kan. Kıymık gibi. Alican Gürkan. Selahattin Karaman. Abdullah Ceylan. Sabah, kar için kalkmış üçü de. Ah...