Kayıtlar

Mayıs, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir hukuk devleti modeli olarak (!) Osmanlı

Başbakan Erdoğan, 29 Mayıs 2012 Salı günkü nutkunda Osmanlı’dan örnek verdi, “Türkiye artık hukuk devletidir” babından: “Bir general varmış, halka kötülük yapan bir subaya kırbacını kaldırmış tam vuracakmış ki bir başka general onun elini havada tutmuş, ‘Karşınızdaki Devleti Aliyye’nin bir subayıdır. Ona cezasını verecek olan sizin kırbacınız değil, kanunun kırbacıdır’ demiş.” Kanunu sopaya benzeten de var, o yüzden kırbaca benzetilmesine takmayalım. Takmayalım ama yine de hukuk devleti için enteresan bir örnek, “Osmanlı iyi bir hukuk devletiydi” mi deniliyor? İki generalli bir öyküyle? Gerçi hukuk devletinin generallerle ilgisi var ama, icracı olmalarından değil bu ilgi.

"Ölümüzün bize teslimini intizar ediyoruz!"

Yatıp kalkıp Uludere demek neden suç? Yatıp kalkıp 33 kurşun denilmediği için, yatıp kalkıp Mustafa Erikcan denilmediği için gelmedik mi buralara?

Tırtılın Öyküsü

Lanetlenmiş Hayvanların Savunusu

Toprağın çocuğunun söylediğidir

"Muğlalı kompleksi" nedir?

Malum, Mustafa Muğlalı, 30 Temmuz 1943'te Van'da 33 Kürt köylüsünü sorgusuz sualsiz kurşuna dizdiren general. Konu, özetle "kaçakçılık"tır. Köylüleri mahkeme bırakır, General Mustafa Muğlalı bırakmaz. Elleri ve gözlerini bağlatarak katlettirir. "Devlet için gerekirse babamı da asarım" diyen kıyıcı şu adamlardandır.

"Muğlalı"dan sonra Uludere kompleksi

Bir ülkede öldürülmeleri ceza hukukunun konusu olmayacak yurttaşlar olabilir mi? Evet. Kadim zamanlardan beri var. Modern egemenlik tarzları hızla bu türden yurttaşlar üretiyor. Uludere bunun çarpıcı bir örneği.

Irak savaşının ilk günlerine ilişkin Amerikantürkçe-Normaltürkçe sözlük

Meşruiyet:  Gücünüz olmadığı zaman öne sürmeniz gereken bir ilişki ilkesi. Gücü olanlar, bu ilkenin kullanımını güçsüzlere bırakarak büyüklüklerini gösterirler. örneğin, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Pentagon'u yenebilecek kadar Köşk personeline sahip olsaydı, "Meşruiyet, meşruiyet" diye bağırmazdı. Saygı duymak: Sinir bozacak olaylara karşı kendinizi kaybetmemek için kullanılan bir diplomatik ibare. Cümle içinde kullanımı: "TBMM'nin tezkereyi red kararına saygı duyuyoruz", Colin Powell, ABD Dışişleri Bakanı. Yanıt cümlesi: "Esas biz sana saygı duyuyoruz." Ortak çıkarlar: çıkarları Amerika'nın, nalları ortakların toplamasının genel adı.

Neo liberalizmin fıtratı: Tazminatı neyse veririz!

Eren Erdem 16 yaşındaydı. Giresun’da Hidroelektrik Santral kazasında can verdi. Bu yıl HES’lerin aldığı 26’ıncı can. İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı Kanunu Tasarısı Taslağı’nın “kanunlaştığı”nı görmedi. Görseydi de kaderi değişmezdi, çünkü kanun çok laf söylüyor, az sonuç hedefliyor.

"Tek din"e alkışları kim geri alacak?

Başbakan Erdoğan, “tek din”e ilişkin sözlerini güzel aldı. Güzel. Fakat Erdoğan o sözleri söylediğinde yükselen coşkulu alkışları kim geri alacak?

Kırıklar-23

23 Bu en kısa uykuyu Uyuma istersen Daha kısası Gelecek ardından                   Ardından daha                                         ve daha... Yaşam               Bir düş                             En baştan Anlatılacak sana Bir resim belirecek Senin için:               Senin Bozuluşa benzeyecek Yeniden biçimlenişin Girme tartıya               Ne söz          Ne başka ....................................................... KIRIKLAR TAMAMI

Kralın yasası, Antigone'nin cesareti

Resim
ÖNNOT Bu yazının Radikal İnternet sitesinde yayınlanan versiyonunda Zeynep Can'ın (Eliaçık) "Antikapitalist Müslüman" olduğunu yazmıştım. Bu yüzeysel bilgilenmeye dayalı bir hataymış. Zeynep Can, çok nazik bir mesajla antikapitalist Müslüman gençlere büyük saygı duymakla beraber, öyle tanımlanmak ya da anılmak istemediğini söyledi. Kendisini "anarşist" olarak tanımlıyor. Yol açtığım algı hatası nedeniyle Zeynep Can'dan ve yazıyı okuyanlardan özür dilerim. Nikiforos Lytras (1832-1904)-'Antigone in front of the dead Polynices'-oil on canvas-1865 Athens-National Gallery of Greece and Alexandros Soutzos Museum 

Uludere'den bir katırın mektubu

Ben bir katırım. Bildiğiniz katır. Size birkaç şey söyleyeceğim. Söylemem lazım. Kimi yazarlarınıza, yöneticilerinize, paşalarınıza cevap olsun diye değil. Onlara cevap vermek utandırır beni. Onlar gitsin benzerleriyle konuşsun. Ama televizyonlardan, gazetelerden evlere durmadan onların sözü giriyor. O evlerde büyüyen çocuklara  duyururum belki sesimi. Bir tek onun için söz aldım. İlk ve son defa. *** Canlıydım. Dört ayı geçti. Gökten inen kara ateş topları beni çocuklarla toprağa kattı. Kindar tanrılar geçti o an gökten. Bilmediğimiz, tanımadığımız tanrılar. Kana girmekten zevk alan. Ateş yağdırdılar. Kara ateşler. Benim tanrımın şimşeğini biliyorum, kinsizdir o. Bunlar kin doluydu. Başka tanrıların kini. Nemrut’un kini. Her biri bir İbrahim’in üstüne düştü o gece ateş toplarının. O gece siz 34 İbrahim kaybettiniz. Ben kaybetmedim. Ben onlarla birlikteydim. Hep birlikte kalacağım. Dağların çocuklarıyla. Burada çocuklar çabuk büyür. Dünyanın her yerindeki yoksul çocukları gi

Kırıklar-24

24 Yaşam Yüzdeki leke Güneşten, kardan, rüzgardan Görme sen Herkesin göreceğini Yaşam Kandaki pıhtı Sudan, buğdaydan, üzümden Söyleme sen En başta söyleneni Yaşam Tendeki yangı Dikenden, tırnaktan, kılıçtan Dokunma sen Hiç dokunmayacağına KIRIKLAR TAMAMI

Bir TCK suçu: Asgari ücretle çalıştırmak! (Konuk yazar Mustafa Saraç)

MUSTAFA SARAÇ (Tekstil Mühendisi) Hukukçu değilim, fakat şahsi bir dava hakkında internet araştırması yaparken çok ilginç bir yasa maddesiyle karşılaştım.  TCK md. 117  "Çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri, sağladığı hizmet ile açık bir şekilde orantısız düşük bir ücretle çalıştıran kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis"  öngörüyor...  Şöyle düşündüm:  TÜİK verilerine göre, asgari ücretliler kayıtlı çalışanların yarısını, kayıtsızlarla birlikte tüm çalışanların üçte ikisini oluşturuyor mu, oluşturuyor...   Ücret denince aklımıza öncelikle ve ağırlıkla asgari ücret geliyor mu, geliyor.    Asgari ücret, 1000 TL'lik açlık sınırının (= "çaresiz" lik sınırının) çok altında kalacak kadar " düşük"  mü, düşük...   Asgari ücretli (aç) milyonlar  "çaresiz"  mi, çaresiz.  (*)  Asgari ücretliler  "kimsesiz"  mi, kimsesiz... Asgari ücretliler işverenlerine  "bağlı&qu

İdeolojinin ak sütü

İktidar yetkilileri işi topladı: “Süt temiz, sorun yok.”  Çocukların laktoz töleransı yokmuş. Bu müjde değil, asıl kötü haber. “Hakim olanlara doğal görünmeyen bir tahakküm var mıdır?” John Stuart Mill İktidar ve bürokrasisi “ideolojik” demeyi çok seviyor. Türkiye’nin kredi notu mu düştü: “Tamamen ideolojik yaklaşım.” Doğru, yükselirken de olduğu gibi. Sivas davasında bazı sanıkların zamanaşımıyla kurtuluşunu eleştirenler Adliye önünde dövüldü mü: “İdeolojik bir kitle.” Doğru, polislere “Vur copu, ver gazı” emri kadar. Belediye tiyatrolarındaki düzenlemelere feveran eden mi var: “İdeolojik aktörler.” Doğru, devlet de, tiyatrosu da, ikisinin aktörleri de öyledir. Süt skandalı için: "Biraz da ilimizde ideolojik olarak süt dağıtımını ilk başladığı günden olumsuz yönde kullanmak amacıyla bir takım girişimler olduğu yönünde de bazı bilgiler de geliyor.” Bu öncekiler kadar net değil, karışık biraz. Aceleydi de ondan, ilk haberler Diyarbakır’dan geldiği için Diyarbak

Murat'ın 'oligarşi'si ve Türkiye'nin yapısı

Murat Belge okumak güzeldir, sinir bozar. Başlık davet edici: “Sosyalistlere göre Türkiye’nin yapısı.” Aha, dedim, kim kimi vurdudan (devlet kimseyi vurmayacağına göre, solcular solcuları vurmuştur demiş olmalı Süleyman Demirel. İhtiyarladı, başkaları diyor onun yerine) güzel bir mevzuya geçiyoruz. Cumartesi iyimserliği. Hava güzel, kafa güzel. İşte güzel bir cümle: (“ Türkiye’de sosyalizm”, her ne kadar kendine özgü ve benzeri pek bulunmayan özelliklerle bezenmiş olsa da, “dünyada sosyalizm”den büsbütün kopuk değildi. Çünkü zaten bir yerde hoşuna giden bir model bulup onu taklit etmek üzerine kuruluydu. ) Eleştiri sosyalizmin temel davranış tarzlarından biri, o yüzden Türkiye’de sosyalizmden bahseden adamın bunu tırnak içine alması, iyi bir başlangıç olabilir, dedim. “her ne kadar kendine özgü ve benzeri pek bulunmayan özelliklerle bezenmiş olsa da” cümleciğini de kinayeli bir yerlilik/yerellik/taşralılık yüklemiyle değil de, o özgün ve benzeri az yönlere dair gözlemle

Soykırımı inkârın iki kaynağı

Soykırımın bir kaynağı, darbeci, ulus devletçi Batı rüyasındaki akılsa, bir kaynağı da toplumu millet-i hakime esasıyla yönetmeye ayarlanmış, devleti kutsal sayan gayri Müslimlere “tolerans” gösterse bile hak vermekten kaçınan kadim Osmanlı yönetsel aklıdır. Abdülhamit soykırımcı mıydı? Tartışmaya devam edeceğim, Türk solunun önemli isimlerinden Frederic Jameson’ın, “Daima tarihselleştirin” şiarını gözeterek. Ermeni soykırımı 24 Nisan’da başlayıp 25 Nisan’da bitmedi. Abdülhamit dönemi kırımlarından düşünmeye başlayıp, Hrant Dink’e ve Sevag Balıkçı’ya kadar gelmek zorundayız, anlayabilmek için. Bir cinayet biçimi, bir diğerini aklamaz. Soykırım, öncesindeki katliamları temize çekmez. Abdülhamit’i 1915 sürecinin kanlı katilleriyle (hukuki perspektifle) asla aynı kefeye koymayalım ama 1915 soykırımcılarının suçlarının Abdülhamit’i aklayabileceğini de zannetmeyelim.

Abdülhamit soykırımcı mıydı?

Soykırımın, yani 1915’in suçunu Abdülhamit’e yıktığım öne sürüldü. “Türk solu”ndan biri olarak, “İslam’la sorunum olduğu” da. Bu iddia, sol başta olmak üzere her tür muhalif düşünceyi “ideolojik”, kalanları “doğal, teorik” sayan yürürlükteki söylemin bir görünümü. “İnsanlar mitleri yaratmaz, mitler insanları yaratır.” Böyle der Fransız antropolog ve düşünür Claude-Levy Strauss. Bir uyarlama yapacağım: “İnsanlar söylemleri-ideolojileri konuşmazlar, söylemler-ideolojiler insanları konuşurlar.” Söylemlerle, mitlerle eleştirel, çözümleyici bir ilişkiye girmemiş kişi ya da gruplar için kesin, en azından. İdeoloji dediğimiz şey de bu zihinsel direncin olmadığı insanlar üzerinden akar, böyle yayılır, böyle yerleşir. Kavramlara ve analizlere göre değil, isimlere ve sembollere göre çalışır. Karmaşıklıkları çözmeye yönelmez, isimleri ve sembolleri karşıtlıklar ekseninde yeniden ve yeniden yerleştirerek üstüne o dönemde göze uygun boyayı çeker.