Kayıtlar

Ağustos, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"Ağzına tıkarım o yazıları senin!"

“Ağzına tıkarım o yazıları senin!” Lafı kimin söylediği önemli değil, çok açık zaten: Bu hatalı kurgulu devlet ve onun her devir klonlanıp yenilenen akıllarından birinin söz olmuş hali.  Barış nereden gelecek? Nerede savaş varsa oradan. Savaş nerede? Dağda . Dağda var bir savaş. Ama dağdaki savaş, dağda başlamadı. Dağdaki savaş, dağa kaçmış bir savaş. Dağa çıkmış. Savaş, ovada başladı. Düz ovada. Ovanın düzünde, Ankara çanağında, devlet kurumlarının içinde, onları çekip çevirenlerin ağzında başladı. O ağızlardan çıkan, ferman olan sözlerle. 1925’te… 1929’da… 1938’de… ve 12 Eylül 1980’de. “Ağzına tıkarım o yazıları senin!” Barış nereden gelecek? Savaş baronlarının susturulabildiği yerden. Kim savaş baronları? Lordları? Toptancıları? Süpermarketçileri? Aristokratları? Avrupa sınıflar tarihi okumuyoruz, içinde yaşadığımız gündeyiz. Lordlar, kontlar, kontesler, prensesler yok. Doğrudan bakanlar, genel kurmay başkanları, kabine, başabakanlar var. Onların ağzından çıkan sav

Bozuk Deyişler 4

4 Döndüm ürktüm geri Ne içeri, ne dışarı yerim Döne döne Çıktığım keseği dişlerim Sırtımdan kese kese sarı lira İşler hala işler sopası kırbacı Kırba boş katık katı Kabuk yerim ağaç yerim ot Odunda piştim taş idim Kaynadım kazansız, kazançsız Taştım bende iken Nere doğru? Yere doğru her Ne idim, idi, idik neler neler Ver idik, verdi idik Ver dedilerdi, verdik Dil dahi verdik vahim elim Dilsiz, elsiz mi idik şimdi El mi idik olduk ne Dedik bir ne bir kere Kerelerle üflenir içim İçin için Çın! Çın! Tiz bir ney Buğulu içimiz Damla Damla içtik, içildik İç idik, dış olduk Oluk oluk şimdi ah Gelmedi, gelmedin Ne kim bir sabah Ahiren, Ehrimen yırlar İşte, sen sus! Sus! Sustasını kurmuş korusuz Korudur hey duldasında düştün Bir ellere üleş Üşüştülerdi pehlivansız güleş Yaman keleş yanım yarım yörem Orda idiler Ordu oldular Orada, başımızda geviş… ............ Bozuk Deyişler 3 Bozuk Deyişler  2 Bozuk

İşkencesini yedirmeyen toplum, çocuklarını yedirir

Resim
Şu tecavüzcünün başımıza polis şefi olmasını isteyenler hiç de az değilmiş!  Şu "ama hakkında mahkeme kararı yok" diye korunan, şu Türkiye'nin mahkumiyet almasına yol açan polis şefi. Şu Başbakan’ın, “Yedirmem” dediği  hani. Meğer herkes onu yedirmezmiş. Herkes, lafın gelişi demiyorum, başbakan bu “herkes”e güvenirmiş, demek. ** Medyada ses kesildi diyeceğim, bir istisna var, tebrik ve teşekkür etmek gereken bir istisna. İşkenceye ve tecavüze karşıysak, hakkını verelim: Taraf gazetesi, konuyu ilk günden beri birinci sayfadan çoğunlukla da manşet ya da sürmanşetten takip ediyor. Taraf gazetesi, tecavüzcü müdür istemiyor. Haberleri yapan (çoğunlukla Tuğba Tekerek imzası gördüm) arkadaşlara ve takibi birinci sayfadan, manşetten, sürmanşetten düşürmeyen yazı işleri heyetine tebrikler, teşekkürler. Bu Pazar sabahı gazetelere baktığımda emin oldum ki, Taraf çalışanları dışındahiçbir gazetenin toplam aklı tecavüzcüden müdür olmasına karşı değil. İşkenceciden. ** Ma

Benim işkencecim işini bilir!

Başbakan, işkencecilikle suçlanan, açık ve tutarlı ifadelerle, mahkeme kararıyla suçlanan bir kamu görevlisini, “Onu suçlayan terörden yatmış” diyerek sahip çıktı. “Yedirmem” dedi. ** Çok değil birkaç yıl önce, çoğu çocuk birçok kişiye tecavüz eden biri yakalandığında, “Zaten büyüyünce kadın olmayacaklar mı” demişti. Sapık olmakla yetinmemiş, bir de küstah çıkmıştı özetle. O adama lanet etmeyen var mıydı? Dün öğrendik, bir yerde bir genç kadın nişanı bozmak istemiş. Aileler toplanmış, anlaşmış: Zaten evlendiğinde o işi yapmayacak mı? O zaman şimdiden yaptıralım. Kadını, nişanlısıyla aynı odaya kapatmışlar. Üç saat saldırılara direnen genç kadın, bir yolunu bulup kaçmış. Bu sözde sevgiliyle iki aileye lanet etmeyen var mı? Acele etmeyelim, belki de lanet eden sanıldığı kadar çok değildir. Ceza kanunu yapılırken, tecavüze uğrayan kadınların, tecavüzcüleriyle evlendirilmesi ciddi biçimde önerilmişti. Mesele sadece AK Parti değildi, çünkü eskiden de evlenme, tecavüzü cezasız

Yürüyüşler 9-Tayfun Gönül'ün ardından

Resim
Kötü haber. Kara haber: Tayfun Gönül ölmüş. Vicdani retçi Tayfun Gönül ölmüş. Devlet dersinden ölmeden çıkan çocuklardandı. Öldürmeyi de reddetti. Dostların başı sağ olsun. Saat geç, kimseyi aramaya cesaret edemiyorum. Ama ölüm paylaşmaya zorlayan bir şey. Kim tek başına bir ölümü kaldırabilir? Sevilenin ölümünü. **

Kürt gitti, sıra Alevi’de mi?

Sokak devleti takip eder:  Kütahya Emet’te linç girişimi “abartılmayan” ahali,  Kürt işçileri kovdurtmayı başarmıştı.  Malatya Sürgü’de de senaryo aynı.  Bu iki “minyatür” vakanın önemsiz olduğunu söylemek,  Sivas yangınından başlayarak  1934 Trakya pogromunun önemsizleşmesine kadar gider. Sokak devleti takip eder. Trakya’daki 1934 Yahudi pogromu ve 6-7 Eylül, devletin Lozan’da anlaşma gereği verdiği sözleri çiğneme operasyonlarıydı, halkı yanına alması hiç güç olmadı; birkaç söylenti, ne yapacağını öğrenmiş uygun sayıda provokatör, sonuç: 1936 beyannamesi ve Varlık Vergisi’yle yaşam alanları zaten daraltılan Yahudi ve Hıristiyanlar için ülkenin cehennemden beter olabileceği mesajı. Sonrası malûm, utanılacak şeyle övünüyoruz: Yüzde 99 Müslümanız, çünkü öbür “yüzdeleri” kovduk gitti... Sokak devleti takip eder. 12 Eylül öncesi Maraş, Sivas ve Çorum olayları, “Bana devlet cinayet işliyor dedirtemezsiniz” sözünün işaret fişeği olduğu ortamın işleriydi. “Karan