Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gidenin Söylediğidir

Roboski: Kucağımızda iki yıldır yanan boşluk

Uludere'den sonraki iki yıl  adalet talepleriyle geçti.  Ne var ki ne Meclis komisyonlarında,  ne adli süreçte  tatmin edici bir yere varılabildi.

Yara ile derman

Madem kurt idi, niye emzirdin?

Şimdi bize 'Bu operasyonu yapan  kurttur. Maksadı da bizi yemektir'  diyorsanız, vaktiyle ona niye  kuzu dediğinizi anlatmanız gerekmez mi? ‘Faiz lobisi. Karanlık odaklar. Uluslararası ilişkiler. Türkiye düşmanları.’ Cevap? ‘Yolsuzluk bu. Adalet. Hukuk. Hak. Kurallar.’ Birbirine cevaben salvo edilen laflar. Çarşı karıştı ve kavgada ne yumruk sayılıyor, ne küfür kâfir.

Şantiyedeki tören

Kare biçimindeki şantiye kuzey ve batı yönlerinden dimdik inen iki yokuşun kesiştiği zeminde kuruluydu; her iki tepeden de şantiyenin duvarlarına kadar birer yol iniyordu ancak kuzeyden inen tepenin dışında hiçbir yerden içerde neler olduğunu görmek olanaklı değildi. Şantiyenin üç yanında 50"şer metre yüksekliğinde duvarlar örülmüştü, dördüncü yanında, yani kuzey tarafında ise doğu ve batıdakilerle aynı yükseklikteki duvarlar 30"ar metre uzandıktan bitiyordu. Bu iki duvarın arasında, 40 metre uzunluğunda ve 20 metre yüksekliğinde bir eşik bırakılmış, eşiğin iki yanına da, diğer duvarlardan 30"ar metre daha yükseğe çıkan birer sütun yerleştirilmiş ve sütunlar yukarda bir kemerle birleştirilmişti. Ancak eşiğe tırmanmak için herhangi bir şey yapılmamıştı; sanki sadece kuşlar içindi yapılan bina.

Yakalı Toy: 100 senelik kayıp

Resim
Toy ama yakalı toy. İnsanlık yakasından tutmuş. 100 sene önce son görülmüş. Bir de şimdi görülmüş. Yaralıymış. 100 yıldır. Yarası insan, bileceksiniz. Eli tüfeklisi. Eli fenerlisi. Altı ciplisi. İnşaatçısı. Yolcusu. Su başını tutanı. Suyun altını bekleyeni. Toy ama yakalı toy. 100 yıl sakladığı yarayla, aramıza düşmüş. Uçabilen en büyük kuş. Uçanı kaçanı vurabilen en büyük hayvan elinden yaralı. En son 1912'de görülmüş. Sonra saklanmış 100 yıl. Ama işte saklanamamış, taşımızdan, tüfeğimizden. Rüzgarla güçlü kanatları mermiye, taşa, oka zayıf. Sevgiliye kur için coşan tüylerini toplamış. Uzun ince boynu boşluğa ayarlı. Çökmüş kalmış masamıza. Kaybolmak için yeterince yüzyıl var daha önünde. Toy ama yakalı toy. "Toysun sen daha" derlerse, bil ki başın belada, dertte, tehlikede.  Ne çok "toy" var imiş buralarda, ne çok toy var! 100 yıldır saklanan, yaralaryıla. Toy, acemi. Rüzgarda usta, dalda usta, çayırda usta, milyon yıldır. İnsanda acemi. 100 yı

Yılbaşı gecesinden bayram gününe

Türkiye'de artık genişçe bir toplumsal kök bulduğunu kanıtlayan kurucu modern cepheyle, bütün toplumu derinden kavrayan köklerini modern araçlarla buluşturarak tarihsel bir gövdeyi yeniden canlandırmak isteyen geleneksel dinci çevrelerin iki kritik sembolünün çakıştığı yılbaşı gecesinde Beyoğlu, her iki tarafın da hem izlediği hem de katıldığı bir şölen (ve küfür) yeri havasına bürünme eğilimindeydi. 

Diyarbakır'dan herkese vurulan kelepçe

Beş Kürt vekile ilişkin karar,  hem milletvekillerinin  hem seçmenlerinin  hem de Anayasa Mahkemesi'nin  eline kelepçe vuruyor.  'Barış sürecinin hukuku'  üretilmeden de  o kelepçeler çıkmaz.

Hükümet rehin mi?

Başlangıçta kral yargıçtı. Sonra kralın yargıçları oldu. Rahipti sonra rahipleri oldu. Komutandı komutanları oldu. Bilgeydi, bilgeleri oldu vs. Bilgeler, vergi memurları, polisler hep o kral fonksiyonundan çıktı. Birinci, kral, dilediğinde ikincileri harcar. Fakat ikincilerden birilerinin ya da hepsinin bir araya gelip birinciyi harcadığı da çok oldu...

Sokaktaki Kürtçe: Koma Sê Bira

Resim
Koma Sê Bira. İlk Şirinevler'de metrobüse koştururken, üst geçidin ayağında gördüm. Şaşırtıcıydı. Bir çok nedenle. Sokak şarkıcılığının "merkezi" sayılacak yerler dışında, örneğin işte elbette Taksim, metro istasyon giriş çıkışları, Kadıköy, Eminönü, Beşiktaş ve Bakırköy gibi yerler dışında görüldüğü yok. Görünmesi zordur da: Bu merkezler dışında zaten çok az yerde durup bir etkinlik yapacak ve onu izleyecek yeter sayıda insanın akışı engellemeden durup izleyebileceği alanlar var. Üstüne bir de hem gelen geçenlerin hem alanın denetimini elde tutan emniyet ve belediye zabıtalarının huyları da eklenince, merkez-dışı yerlerde bu türden işleri görmenin imkanmsıza yakın zorluğu anlaşılır oluyor. Fakat şaşırmamın başka nedenleri de var: Elbette, Kürtçe söylemeleri. İstanbul, dünyanın en büyük Kürt metropolü, "eğlence mekan ve bölgeleri" hariç, Kürtçeye pek duyarlı değildir, malum. Ne bir yazı, ne bir tabela, ne bir anons, ne bir etkinlik görürsünüz Kürtçe, seçim

Kılıç Artığı

K   k I   ı L   l I   ı L   l I   ı Ç   ç A   a R   r T   t I   ı Ğ   ğ I   ı Kılıç artığı kılıçartığı kılıçartığ ı kılıçartı ğı kılıçart ığı kılıçar tığı kılıç artığı kılı çartığı kıl ıçartığı kı lıçartığı k ılıçartığı kıl kıç kır kıt kığ kal kar kat kağ çar çağ çat çal tak tar taç tağ tık tır tıl tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ tığ ağıl alıç ağır çakı ağır ağır ağır ağır ağır ağır ağır ağır ağır ağır ağır ağır ağır ağır ağır ağır ağır ağıt ağıt ağıt ağıt ağıt ağıt ağıt ağıt ağıt ağıt ağıt ağıt ağıt ağıt ağıt ağıt ağıt ağıt ağır ağıt ağır ağıt ağır ağıt ağır ağıt ağır ağıt ağır ağıt ağır ağıt ağır ağıt ağır çalık çarık çakır çıkar çırak kalıç kığır çırağ çırağ çırağ çırağ çırağ çırağ çırağ çırağ çırağ çırağ çırağ çırağ çırağ çırağ çırağ tığ ağır ağır ağıt çığ çığlık ağ ağır ağıt  

İmralı'dan Gever'e sürecin provokasyon kapıları

Yüksekova'daki 'provokasyon', sadece karanlık güçlerin  kötü emellerinin tezahürü değil, süreçteki sorunları da ortaya koyuyor. Tıpkı İmralı'yla görüşme prosedürü gibi.

GBT: Gel Bakalım Tosun!

Çok kanıksadığımız  GBT işlemi hukuksuzdur.  Sorun sadece  'hatalı uygulama' da değil:  İşlemin dayandığı yönergenin gizli olması,  hukuksuzluğun hukukunu  sindirmiş yerlerde mümkün ancak.

Kanıksatılmış işkence

'Çıplak arama'  anayasaya ve yasalara aykırıdır.  Kanunsuz yetkiler  yönetmelik hileleriyle  hepimize normal gibi gösteriliyor.

Gönül kendini yurttaş mı sanırsın?

Türkiye Cumhuriyeti'nin  yazılı anayasası dışında  bir de yazısızı var.  Bu ikinciye göre  'TÜİK' denince insan hakları biter.  Polis, Aleviliğe kamu önünde  mücrim iması yapabilir.  Güvenlik istediğini alır, istediğini bırakır.  Biz de bunları görmeyiz,  çünkü devletin bir eli  gözümüzü çıkarmıştır.

Kürt, Kürtçe, Kürdistan

Başbakan Erdoğan'ın 'Kürdistan'  deme tabusunu yıkması  iyi elbette,  fakat Kürtlerin beklentileri  iyi sözlerle değil,  hukukla karşılanır ancak:  Dağ da   cezaevi de  kalplerdeki kırıklıklar da  hukuk ve adaletle  boşalır.

Hayrettin Eren için çağrı

BASINA VE KAMUOYUNA Hayrettin Eren 12 Eylül faşist cuntası döneminde gözaltında kaybedilen devrimcilerden biri. 26 yaşındaki Hayrettin Eren, 21 Kasım 1980’de gözaltına alındı. Günlerce Gayrettepe’deki siyasi şubede sorgulandı. O dönemin birçok tanığı olmasına rağmen devlet Hayrettin’in gözaltına alındığını hep inkar etti. Eren ailesi, Cumartesi Anneleri, İHD İstanbul Şubesi Kayıplara Karşı Komisyon, insan hakları savunucuları ve Hayri’nin dostları 21 Kasım 2013’te onun gözaltına alındığı yerde Saraçhane’de buluşuyor. Hayri’nin gözaltına alındığı Haşim İşçan geçidinin üzerinde saat 11.00’de gerçekleşecek buluşmada “Kayıplarımızın gömüldüğü yerler açıklansın, sorumlular yargılansın” denilecek.

Dünya gözümde Kerbela'dır

Erdoğan'ın Sünni Kerbela algısının  Alevilerin Kerbelası'yla ilgisi  sadece tarih ve isimlerde.  Muharrem İnce'nin  isimlerle kurulu söylemiyse  söylediğinin tersini gösteriyor. Siyasette isimler günlerindeyiz. İktidarıyla, muhalefetiyle... İsimler üzerinden mesajlar yollanıyor, sorular soruluyor, cevaplar veriliyor. 

Bir neşe şarkısı: Dewo Dewo

Resim
Uyku tutmayınca, çoktandır aklımda olan bir şeyi yaptım. "Dewo" şarkısı için aklımdan geçenleri not ettim.  Önce şarkı, sonra güftesi ve en son notlar... Dibên li lê çiyayên me bi hobe bî (Derler dağlarımız obalı olsun) ava gundê me bi nobe bî (Köyümüzün suyu nöbetle olsun) Mala me li handa mala we bî (Evimiz evinizin yanında olsun) Diwarê orte bila tune bî (Ortadaki duvar da olmasın) Can ser canê te ra wêy tobe bî (Canın üstüne can töbe olsun) Dewo dewo bibe ez te dakim (Ayran, ayran seni ben çalkalayayım) Bejnika fitoz paş te bakim (İnce boyumu ardından sallayayım) Wan cahîlan ji xewê rakim (Bu cahilleri uykudan uyandırayım) Wan xortikan li xwe şakim (Bu gençleri kendileriyle seviştireyim) Dibê li lê tu qewaxa mina li serê kanîyan (Derler ki sen çeşmelerdeki kavağımsın) Top hev bun insanê buyan (Bir araya gelmiş düğün insanları) Yekî kî dikevî ara min û te (Seninle arama girerse biri) Dudan biweşi bimînî

'Komşular, siz neredesiniz?'

Hiç görmediğim ağabeyim Hayrettin Eren'e  ve hep görmek istediğim  sevgili kardeşim Faruk Eren'e.  Komşu kimdir? Cumartesi Annelerinin bugünkü oturumundan bu soru. “İnsanın kaidesi insandır” dediydi Novalis. İnsan, insan üstünde durur. İnsan insan yanında durur. İnsan insanın yanındadır. Yan yanalık, bugünüdür insanın. Üst üstelik, geçmişle bağı. Cumartesi Anneleri “geçmiş”te ellerinden, kucaklarından, ocaklarından alınmış insanlar için buradalar. 450 haftadır. Yanlarının boşluğundan yakınıyor Mikail Kırbayır. Cemil Kırbayır’ın ağabeyi. Bir sitem mi söyledikleri? Komşuluk hukukuna yolluyor, ağır, acılı sesiyle dinleyenleri. “Komşular, siz neredesiniz?”

Bekârlık sultanlıktı bundan sonra karakolluk

Bekâr tekinsizdir.  Anne-babalarından  çeşitli otoritelere  herkes onlar adına kaygılanmış,  giderek onları kaygı konusu saymıştır.  Bugün yine başları dertte. Ba şbakan Erdoğan’ın öğrenci evlerine çekidüzen verme tartışmasında birbirinden şaşırtıcı (En çok da bazı hükümet üyeleri şaşırmış olmalı, örneğin Bülent Arınç) boyutlara giden unsurlar var. En kaba özetle, öğrenci (bekâr), ihbar, valiliğin müdahalesi-gereğini yapması, muhafazakâr demokrat anlayışa terslik. Bir de emanet. Tuhaf, kaldırılamayacak bir tehlike imasının eşliğinde. 

Bana valini söyle, sana demokrasini söyleyeyim!

Resim
  Valilerin fuzuli yetkilerini ve yerel yönetimler üstündeki vesayeti kaldırmak zorundayız. Eğer ikinci tek parti dönemini resmen kutlamaya başlamayacaksak.   Valilik bir fosildir. İdari ve siyasi fosil. Valiler de arkeolojik varlıklardır; en azından Türkiye Cumhuriyeti devlet örgütlenmesinde. Asur’dan, Babil’den, Mısır’dan, Roma’dan, Emevi’den, Abbasi’den kalma... demokrasinin uzak bir fikir biçiminde bile görünmediği çağlardan...

Direnme su samuru, seni doğal hayata vereceğiz!

Resim
Doğada öyle hırsızlık mı olur?  Öyle cinayet mi olur?  Bu insanlığımızı  unutma vallahi su samuru!  Yoksa seni  salıverdiğimiz doğal hayattan  daha doğal bir hayata  salıvermesini de biliriz biz!

Kürt ile Kürt'ü ayıran duvar

Resim
  Nusaybin'e örülen duvar,  hem 'Birlik, beraberlik, kardeşlik'  laflarını tekzip ediyor  hem mayınlı sınırın  yol açtığı kötülükleri  çoğaltma potansiyeli taşıyor.

Boyacısın sen boyacı kal!

Resim
  İktidarda bir dil sorunu var.  İktidarın sorun olarak görmediği,  özellikle olanaksızlarla  temas anlarında  kendini dışa vuran bir sorun.  

Kurban, bayram ve Ziya Osman Saba

Ziya Osman Saba iyiliktir. Öyküsü, şiiri ve kendisi iyiliktir. Mutlu İnsanlar Fotoğrafhanesi, o güzel kitap, bir iyilik metnidir. Diğer öyküleri de. Şiirleri de. Yaşam-öyküsü ve yaşam-şiiri de. Ziya Osman Saba, her Kurban Bayramı’nda aklıma düşer. Her “kurban”dan söz edileceğinde de. Çocukluğundaki kurban “şahit”liğinin yarasıyla bir daha kurban kesmemiş olmasından değil hayır, şunun için daha çok: Kendi şahitliğini kurbanın gözü ve diliyle konuşturmayı başardığı için. O iyiliğin somutlaştığı “Kurban” şiiri, ne kurbana yazılmış bir şiir, ne kurbana karşı bir şiir, hayır, doğrudan kurbanın ağzından bir şiir.

Türk'ün Kürtçeyle imtihanı!

Resim
MHP'li Fethiye Belediye Başkanı'nın  icadı ne yeni ne de başkan yalnız biri.  Kürtçe, Kürtçeyi dışlamak amacıyla  ilkin TBMM tutanaklarına 1920'de girdi.  Ulaştırma Bakanı daha yeni  uçakta Kürtçe anonsu  "çığırından çıkarmak" olarak tanımladı. Fethiye’nin MHP’li belediye başkanının işi herkese malum: Kürtçe kelimeler kullanarak tasarladığı afişlerle “Türk’e, Kürt’e, Laz’a, Çerkez’e…” hasılı Türklük kaderine razı gelmesi icap eden herkese bir mesaj vermek istedi: “ Tek dil en güzeli ; tek millet, tek vatan, tek dil, tek bayrak, tek devlet” mesajı. Fakat parti içinde de bir dil sorunu olmalı ki genel merkez şimdi bu buluşuna ödül olarak kendisine kapıyı gösteriyor. Oysa başkanın icadı yeni değil, hiç de yeni değil; üstelik başkan bu işte yalnız da değil. Her partiden dostları var. Hatta Türkiye'de tüm partilerden geniş kesimleri içeren bir Kürtçe karşıtı parti olduğunu bile söyleyebiliriz.

Ahmet'le Emine'nin elleri

Eylül bir iş katliamıyla bitti. Ama bizim daha büyük işlerimiz var, demokrasi filan kuruyoruz, üstünde durmadık: Sakarya’nın Pamukova ilçesinde tarım işçilerini taşıyan kamyonet yoldan çıkarak bir ceviz ağacına çarptı. Kasa işçi doluydu. İşçi ucuzdur. Kadındılar. Kadın işçi daha da ucuzdur. Tarım işçisiydiler. Tarım işçisi sudan ucuzdur. Kasada taşınıyorlardı. Açık kasada. Kamyonetin kasasındaki işçilerden sekizi kazadan canlı çıkamadı: Nermin Yeltekin, Hülya Yeltekin, Emine Hatun Çöl, Nazlı Gülfer, Nesrin Ağaçdelen, Hatice Fidan, Serpil Avcı ve Hacer Yıldız. Yevmiyeleri 50 liraydı. Ayva toplamaya götürülüyorlardı. Bahçeden bahçeye dolaştırılıyorlardı. Piyasalar bu işlere karışmaz, o yüzden ne borsa etkilendi, ne döviz kıpırdadı, ne bono fiyatları oynadı. Ekonomimizin canı insan canından kıymetlidir, üstündür; ekonomiyi canlandıracak işlerin, işçi canını alan işlerle bir ilişkisi yoktur. Ölen işçilerin yol açabileceği tek zarar, tüketici nüfusunun azalmasıdır. Fakat mekro ekon