Kayıtlar

Kasım, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir gideriz, bir daha da gitmeyiz

Resim
Dêrik yanıyor. Şimdi de, kim bilir kaçıncı defa, Dêrik ateş altında; kim bilir kaçıncı defa Cizre, Silopi, Silvan... gibi. * Metin Feyzioğlu, bir cenazelik "terörist" oldu. Tahir Bey'in ölümü hükümeti bile üzdü, görünüşe göre. Başsağlığı dediler, üzgünüz dediler, rahmet dilediler, vicdan gelme mi desek, politikaların kötülüğüne ayma mı desek, dostlar başsağlığında görsün mü desek? Barolar Birliği Başkanı'nı da üzdü, kalktı Diyarbakır'a gitti, tepki göreceğini bile bile, tabut omuzladı; fiili özeleştiri mi desek, hukukun kıymetine uyanma mı desek, durumu kurtarma mı desek? Bu üç figürler dışında, insan, insan hakları, demokrasi, özgürlük, hak, hukuk filan meselelerinde hükümet ve hükümetler gibi düşünmeyenler, düşünmek istemeyenler, "Devlet şiddetinin böyle kullanılması bize barış değil, daha pis savaşlar getirir" diye bilip dil dökenler, sosyal demokratlar, liberal demokratlar, demokrat Müslümanlar da saldırıyı kınadı, ölüme üzüldü, yası paylaşt

Vurulan Kürdistan

Resim
Tahir Elçi, Dört Ayaklı Minare önünde, vurulmadan az önce Önünde vurulduğu minare Kürdistan'ın metaforuydu. Dört Ayaklı Minare. Vuran biliyordu bunu."Silah, çatışma, operasyon istemiyoruz" diyordu tam da. "Bu kadim mekânda silah, çatışma, operasyon istemiyoruz." Dört Ayaklı Minare'nin önünde, hiç değilse bir saygı mekânında çatışmasızlık talep ediyordu; Bütün Kürdistan'ta çatışmasızlık isteği karşılık bulmasa da belki bazı barış mevzileri üretilir diye. Minare, Kürdistan'ın metaforuydu. Vuran biliyordu bunu. Silahına, çatışma arzusuna, operasyon hazırlıklarına laf edilsin istemiyordu. Kurşun adres sormaz, silahı kullananın yolladığı adrese gider. Adresti. Hedef. Suikast. Kürdistan'ın kalbinde bir minare gölgesinin düştüğü alan kadar bir barış mevzii yaratmak isterken. Dört Ayaklı Minare'de, hiç değilse bu sembolik alanda, Kürdistan'ın dört parçasında olamasa da.

Leyla Zana teslim ol, etrafın sarıldı!

Resim
Leyla Zana ne hatalar yapmış meğer. Meğer ne kötü bir iş yapmış. Nerede Leyla Zana, orada kriz. Yoksa gül gibi geçinip gidiyorduk...  Kimi dönemin ruhuna uymadı diyor, belki de araziye uyma ihtiyacıyla. Kimi kendisini değiştirmeyi başaramadığını öne sürüyor, her şey değişti ama onun haberi yok gibilerinden. Biri diyor ki, şov yapıyor , görünmeden yapsa ne iyi! Biri diyor ki partisini de zorda bıraktı , partisi çok kolayda ya, çok severler ya partisini korumayı, kollamayı. Farklı ses ve tutumların bir arada olmasını da aklı almıyor elbet bu birinin.

Sonsuz gözaltı

Resim
Hayrettin Eren Bu kötü gazete yazısı dört yıl önce yazıldı. Devletin ölüm siyasetinin aramızdan aldıklarının hesabını sormak isteyen Cumartesi İnsanları'nın Hayrettin Eren için oturduğu güne binaen. Yarın, 21 Kasım 2015 Cumartesi günü  saat 12'de yine oturulacak aynı yerde, aynı nedenle.  Dört yılda devletin ölüm siyasetinde bir değişiklik mi oldu? Mezarlar bombalanıyor, ölüler ülkeye alınmıyor, ölüler evlerinden çıkarılamıyor, buz dolaplarında saklanıyor... İzahat hep aynı, 12 Eylül ezberinin değişkeleri: "Terörle mücadele ediyoruz."  Evet, bu bir terörle mücadele meselesi gerçekten de, devletin kendi ilan ettiği hukuka bile uymamasıyla, elindeki fiziksel ve sembolik şiddet araçlarını hiçbir kural gözetmeden pervasızca kullanmasıyla ortaya çıkan bir terör. Aklımızı, ruhumuzu ve hayallerimizi kaybetmemek için karşısında mücadeleye mecbur olduğumuz bir terör. 

Gülten Akın'dan sonraki ilk gün

Resim
Gülten Akın erkek olsaydı, bugünkü gazetelerin çoğunda manşet olurdu. Aynı gazeteler, her yıl "Bu yıl da Nobel Gülten Akın'a verilmedi" diye feryat ederlerdi. Gülten Akın erkek olsaydı, gazeteler bugün çok gözyaşı dökerdi.  Türkiye'nin yaşayan en büyük şairi öldü dün ve bugün birinci sayfada üç sütun yer ayıran bile yoktu. 

Bir eylem ve felsefe adamı olarak Sartre

Resim
Ağır bir kitap hakkında hafif bir yazı ya da Varlık ve Hiçlik çevirisine övgü EVİNDAR A. DURAN

Fiilsiz fail: Abdullah Gül

Resim
Herkesin bir   Abdullah   Gül 'ü var bugünlerde. Bir tek   Abdullah   Gül 'ün   Abdullah   Gül 'ü yok. Artık yok. O herkesin   Abdullah   Gül 'üne uygun bir poz vermeye çalışıyor. Siyasi sahneye prens olarak çıktı. Milli Görüş’ün ikinci kuşak yıldızı. Erdoğan olmasa, kuşağın kutupyıldızı. Erdoğan’ın arkasından, kendilerini çocuğu olarak gören Erbakan’ı bir sabah terk ettiği günden sonra, ikinci adam. Uzun yıllar öyle anıldı, kendisi de öyle sanmış, sonradan anladık ki. Öykü aileden başladı. Elbet. Aile yadigarı siyasal İslamcı sermayeye küresel finans bürokrasisindeki deneyim sermayesini de ekleyerek bismillah demişti siyasete. Arap fonlarıyla Arapça Batı fonlarıyla İngilizce konuşabiliyordu. 1990’lar boyunca akıcı konuşan, lafı dolaştırmadan, karıştırmadan ifade eden bir profil çiziyordu. Mutedil. Mülayim. Munis. Kararlı. Sarih. Müzakereye açık. Bugünkü Ab dullah G ü l’ü n uzun e’leri, ı’ları, yarım cümleleri, totolojileri, en çok 1990’ların Ab dullah G ü l’ü