Neo liberalizmin fıtratı: Tazminatı neyse veririz!
Eren Erdem 16 yaşındaydı. Giresun’da Hidroelektrik Santral
kazasında can verdi. Bu yıl HES’lerin aldığı 26’ıncı can. İş Güvenliği ve İşçi
Sağlığı Kanunu Tasarısı Taslağı’nın “kanunlaştığı”nı görmedi. Görseydi de
kaderi değişmezdi, çünkü kanun çok laf söylüyor, az sonuç hedefliyor.
Giresun’daki HES inşaatında geçen hafta dört işçiyi toprağa
verdik. HES’ler yılbaşından bu yana 26 can aldı. İşçi canı. Artık anladık. İş kazalarında ölenlerin değeri yok. İşleri
ölmek.
Yas tutmaya değmezler. Cenaze törenlerinde kaç siyasetçi
gördünüz, kaç işadamı, kaç kere? Mezar başlarında? Gözü yaşlı ailelerin
fakirhanelerinde? İş cinayeti yetimlerinin geleceği için yük alan kaç kişi
gördünüz, özel, tüzel, kurumsal, kamusal, sivil? Haklarının aranmasına
değmezler: 21 kişinin öldüğü Davutpaşa kazasının mağdurları hangi haklarını
aldı? Kim yargılandı? Kime ceza verildi, bir daha böyle vahim sonuçları olan
tedbirsizlikler yapmasınlar diye?
BU ÜLKENİN GENCİ OLSAYDI
Çabuk unuttuk onları. Hükümetle hükümetsever medyayı boş
verelim haydi, her yerde hükümetler böyle şeyleri çabuk unutmayı, unutturmayı
sever. Muhalefet nerede peki? “Muhalif” medya? Sendikalar?
Ölenlerden biri gençti. Çok genç. 16’sında. Eren Erdem. “Gençlik
bayramı” kutlandı arada, ülkenin genci değildi ki ne anıldı, ne konuşuldu.
Tabi, büyük meseleleri var bu memleketin, bayrama genç bir ölünün gölgesini
düşürmeye değer mi hiç: Tank mı geçsin, güreş mi olsun, önlük mü giysek,
ağlasak mı gülsek mi? Mevzuata göre çalıştırılmaması gereken bir işte çalıştırılan
bir genç, yılın 26. HES cinayetinin mağduru olarak can vermiş, büyük dert mi? Çalıştırılmaması
gereken işte, sigortasız, elbette.
HES NEDEN YAPILIR, NASIL YAPILIR?
İki mesele var: HES’lerin lüzumlu olup olmadığı ve HES’lerin
nasıl yapıldığı. İkisi de siyasal karar gerektirir.
İlki belli: Bütün ekonomik kalkınmacı akılların yaptığı
gibi, ekonomik egemenlerin güçlerini pekiştirecek her şeye kabul, azaltacak her
şeye ret. Bu aklın ağzındaki laf da tanıdık: Güçlü ekonomi. Bu aklın koruduğu
toplumsal şema basit: Güçlüler daha güçlü olsun, güçsüzlerin işi güçlülere yaramak.
Ellerinde ekonomiye verecek sadece canları varsa, patronların, hükümetlerin
kabahati değil ya? Sermaye neyse, onu koyarsın, değil mi? Cansa can, paraysa
para…
HES’lerin neden yapıldığına dair siyasal bakış, nasıl
yapıldığının da belirliyor: İşi en kârlı kapatacak her şey doğru, kalanı yanlış.
Doğa kendi başına kâr getirmez, can kendi başına kâr getirmez, o halde ikisi de
yanlış. Sermaye doğru. “Kalanı” sevilen sözcükle “ideolojik”tir. Tılsımlı “kâr”
ve “güç” sözcükleriyle büyülenmiş ve herkesin de büyülenmesini isteyen ekonomize
akıl için iş kazaları, gerektireceği tazminat ve meydana getirdiği iş kaybıyla
konuşulacak bir maliyet kalemi kadar sorun. Bir muhasebe ve istatistik işlemi. “Tazminatı
neyse veririz.” Kapitalizm bu, canı canla tartmazlar, gülü gülle tartmazlar,
ikisini de parayla tartarlar.
BİR KANUN ÇIKIYOR
Sözde, nutuklarda elbette en üstün değer egemenler için de
can, sorarsanız. Fakat pratikte tutulmasını isterseniz, “güçlü ekonomi”
istemeyen biri olarak işaret parmağıyla gösterilirsiniz. “İşte güçlü ekonomi
istemeyen biri, vatan haini.” Güçlü ekonomi güçlü işadamları gerektirdiği için,
o sallanan parmak durmaz: “İşte, güçlü işadamlarından nefret eden biri, toplumsal
barış düşmanı.” Güçlü işadamları güçlü partiler gerektirdiği için parmak
gözünüze girer artık: “İşte, güçlü partilerden hoşlanmayan biri, ideolojik kör.”
İdeolojik gözü açıkların dört işlemidir bu; küresel neo liberalizmin dört işlemi.
Cana çok değer veriyorlar evet. “Bakın” diyorlar, “mesela İş
Güvenliği ve İşçi Sağlığı Yasa Tasarısı Taslağı” bile hazırladık, çıktı çıkıyor.”
Birçok duygusal söz de eşlik edecektir bu örneğe, “Ölüm bu işin fıtratında var”
türü “işin doğası”na atıf yapan bilgeliklere şahit olduk, olacağız. İşin
doğası, “doğa” değil tabii ki, kâr ve güç. O güvenlik ve sağlık taslayan
taslaktan bir haber verelim o zaman: “İş güvenliği uzmanı” sertifikalı kişiler denetleyecek
iş güvenliğini. Peki kim bunlar? Teoride bir mühendislik dalı bu, mühendislik
eğitim almış kişilerden olması gerek. Pratik? Bu eğitimi almamış kişilere de bu
yol açılıyor.
Kanunda arıza çok, iki önemli nokta daha: Taşeronlaşmaya
teşvik yasası gibi. Veriliyor görülen hakların pratikte kullanımını sağlayacak
mekanizmalar hiç dert edilmemiş… İşverene sorarsanız, “uygulama için teşvik”
istiyor. Kâr artmayacaksa, işçi canı ve sağlığı için niye yorulsun beyler?
Daha fazla kurcalamayalım ama, “İstihdam yaratacağız, acil
çözüm gerekli ki bunu yapıyoruz. Bu ideolojik” salvosuyla laf ağızımıza
tıkılacak nasıl olsa.
MEVZUATTAKİ SINIFSAL FON
Cana değer verildiğini biz nereden anlarız? Bu yıl içinde şahit
olduğumuz facialardan sonra gördüklerimizden. Giresun kazasından sonra
cezaevine de iki kişi konuldu: Şantiye şefi. Onlar da işçi. Kozan’da da aynısı
oldu.
Kozan Barajı, Esenyurt yangını, Giresun göçüğünden sonra
cezai anlamda sorumluluk yöneltilmiş bir işveren gördünüz mü?
Para onlara gider, ama onlar mahkemelere gelmezler. Yanlış anlaşılmasın,
kaçmazlar, mevzuat sınıfsal ihtiyaçlara göre düzenlenmiştir zaten: Para
kazanmak için “doğal olarak riske attıkları” canlar göçüp gidince, göçenlerden biraz
daha iyi koşullarda çalışanlar mahkemeye gelir, bazıları cezaevine yollanır,
bazıları yollanmaz; o da onların riski. Çalışan ölümlerinde sorumlu tutulup
hapse atılanların ezici çoğunluğunun çalışan olması da neo liberalizmin
fıtratıdır. İnsan fıtratından üstündür onun fıtratı, malûm. Yoksa niye canla
başla ona hizmet edilsin?
Daha da zorlarsanız, cevap hazır: “Canım binlerce işçi
çalıştıran yatırımcılarımızı, işadamlarımızı sürekli yargılanma tehdidi altında
tutarsak, ekonomi kötü olur. Yatırımcı kaçar.” Aman o kaçmasın. İşçi zaten
kaçamaz değil mi? Sürekli sağlıksız koşullarda, sürekli ölüm tehdidi altında
olsa da kaçamaz. Bir lokma için her mihnete boyun eğdirilmiş halde nereye
kaçacak? Kendi kaçamadığı gibi bebesini de getirip inşa edilen yeni Türkiye’nin
temeline koymak zorunda. Eren Erdem gibi.
Yorumlar
Yorum Gönder