Rahat dur ya!


Önnot: Bu "manşet"i yazıyı yazdıktan sonraki günün akşamında gördüm. "Akşam Gazetesi", Erdoğan'ın "Mevzuatı gerekirse bir kenara bırakın" lafını böyle manşet yapmış! "Dekoder" görevi mi görmüş, lafı mı beğenmemiş, yorum mu yapmış, bilemedim... Bir düzeltme de Külliye'den geldi, bir şey düzelmiyordu, o başka...
















Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kaymakamları toplayarak dedi ki:

"Liderlik vasıflarına sahip idarecilerin sayısını ne kadar çoğaltırsak hedeflerimize o kadar kolay ulaşacağız. Yeri geldiği zaman koyun mevzuatı bir kenara ve 'ben bunu bu şekilde yaparım' deyin ve yapın."

Hukuk askıya alınmıştır, bunu biliyoruz. Gözlemcilik bile gerekmiyor, ilan edildi bu: "Rejim değişmiştir" denildi zaten. Rejim değişti. Peki. Ne oldu? Nasıl bir rejim oldu? Ya da oluyor? Politik otoritenin hukuku askıya alması, bütün bürokrasiyi askıdaki hukukla değil, kendisinin vazettiği-edeceği yeni hukukla yönlendirmesi ve politik birliğin tamamını bu şekilde çekip çevirmesi yeni icat değil. Fakat burada bir yenilik var: Politik otorite, ilan edilmemiş başkan, bürokrasiden mevzuatla bağlı olmadan, mevzuata bağlı olmadan, bir "lider gibi" hareket etmesini emrediyor. Yani tek emir var ortada: Mevzuata, hukuksal metinlere bakmadan karar verin ve uygulayın, emri. "Benim emirlerimi bekleyin ve uygulayın" değil, duruma göre bir yol bulun ve uygulayın. Niçin? "Vatandaş için." Nasıl? "bir yol bulan ya da bir yol açan idarecilerle birlikte yürümek istiyoruz."

Savaş lugatı

Bir yol bulmak ya da bir yol açmak? Bu sözü de biliyoruz, bir savaş sözüdür, bir savaşçı sözü. Malumatfuruşluk affola, herkesin bildiği gibi: Hannibal Kartaca komutanı Hannibal, Alp Dağları'nın yamaçlarında söyler, dağları aşma arzusuyla. "Ya bir yol bulacağız, ya bir yol açacağız."
Demek ki parlamenter ya da başkanlık formu içinde bile değiliz, iki yönetsel formda da mevzuatla kayıtsız bir bürokrasi, formun imhasıdır. Bürokrasi, doğrudan şahsa bağlanmıştır, o ölçüde ki, artık "mevzuatla bağlı" değildir.
Peki bürokrasi mevzuatla bağlı değilken, "vatandaş" ne yapacak? Bürokrasinin mevzuatla bağlı olmadığı ilan edildiğine, talimat verildiğine göre, vatandaş ne yapacak? "Hukuk"la bağlı mıdır, değil midir? Mevzuatla bağlı mıdır, değil midir? Bürokratın mevzuatla bağlı olmadığı yerde "vatandaş" var mıdır sahiden? Yasalarla bağlı kimsenin olmadığı yerde, kime vatandaş denilebilir?
Denilmediğini görüyoruz, ölümlerden.


Bir "biz" var "biz"den içeru

Konuşma devam ediyor, kaymakamlar mevzuattan kopacaksa, yine de bir şeylerle bağlı olmak zorundadır elbette ve bağlı olacakları bir şey, konuşan kişidir kuşkusuz; işte konuşan kişi kaymakamlara bir "bağ" daha gösterir: Muhtarlar.

Konuşma devam ediyor: "Ben muhtarlarla da toplantı yapıyorum. Şu an 10 bine ulaştık. Her hafta 400 muhtarı ağırlıyoruz. Bu muhtarların bir kısmı kaymakamından memnuniyetini ifade ederken bir kısmı şikayetini ifade ediyor. Yani markajdasınız."
Konuşma, birinci tekil şahısla birinci çoğul şahıs zamirleri birbirinin yerine geçerek sürdürülüyor. Royal "biz." Kralların, sultanların ve Tanrı'nın sözlerini şekillendiren gramatik öğe olarak "biz." Bir toplumu, topluluğu değil, bir toplumun, topluluğun tüm varlığıyla bir kişide mücessemleşmesini anlatan "biz". "Biz"den içeru bir biz.

Baki kalan "devlet" imiş...

"Biz" diyor, devam ediyor "biz":
"Arkamızda binlerce yıllık bir gelenek var. Biz kabile devleti değiliz. Çok asil bir milletiz. 16 büyük devlete ilave olarak çok sayıda devlet kurmuş bir milletiz. Bu kadim geleneğin gerisinde devlet ve millet arasındaki güçlü güven duygusu bulunuyor."
16 büyük devlet? Hani şu Külliye'de temsil edilen 16 figüre gönderiyor bizi konuşan. Tarih kitapları, cumhurbaşkanlığı forsu için uydurulmuş "16 Türk devleti"nden bahsediyor, oraya gidiyoruz. "Biz" o zaman, "16 devlet kurmuş" Türk'üz. "Binlerce" yıl, demek ki 1600 yılı da aşıyoruz, İslam'dan öncesine de gidiyoruz, bu mitolojiye göre. 
Erdoğan'ı sık sık "Türk" demediği için eleştirenler, "Türk"lüğün bu toplu mitomanisine gösterdiği revaca ne buyurur acaba?
"Baki kalan şu kubbede devlet imiş ancak" deyip mutlu olur herhal. 
"Biz" devam ediyor:

"Rahat dur ya!"

"Biz, tek milletiz. Çeşitli etnik unsurlar olabilir. Ama tek milletiz. İki, tek bayrağız. Üçüncüsü tek vatan... 'Bizim vatan arayışımız yok' sözlerini külahıma anlatsınlar. Onların derdini biliyoruz. Ben hangi haklara sahipsem sen de aynı haklara sahipsin. Rahat dur ya... Ama dert başka. Bu vatan topraklarımızı bölmek parçalamak. O tarihi hesaplarını kendilerine göre yerine getirmek. Ve tek devlet. Başka devlet olamaz."
"Türk"lüğe yapılan ağır atfın ardından, "çeşitli etnik gruplar"a artık bir pozitifi yüklem de (zenginliğimiz, rengimiz, parçamız vs) kullanmadan yapılan atfın ardından, itapla talimat arası bir ünleme geçiveriyoruz: "Rahat dur ya!"
"Ben hangi haklara sahipsem sen de aynı haklara sahipsin." Kimsenin mevzuatla bağlı olmadığı yerde, hak nedir, kimin vardır, kimin yoktur bulabilir miyiz ayrı mesele, lafzın bir maksadı daha var. "Biz"e karşı olan "sen"in durumunu izah etme, ona tebliğde bulunma maksadı. "Sen", "Kürt"tür. "Aynı hak"tan kasıt ne olabilir peki? Türkçe konuşma hakkı. "16 devlet"e tapınma hakkı. "Tek millet" içinde yok olma, erime hakkı. "Tek millet, tek bayrak, tek vatan" şiarını, söylenmeyen ama bütün söylemiyle, nutkuyla capcanlı var olan "tek şef"e itaat hakkı.

Belediyeler bitmiştir

Rahat durulmazsa? Ki durulmuyor, kaymakamlar ne yapacak?

"Bilhassa kaymakamlarımız örgütün yaptığı tahribatı gidermek ve belediyelerin yol açtığı boşluğu doldurmak için harekete geçmelidir. Vatandaşlarımızın bu belediyelerce mağdur edilmesine izin veremeyiz. Gerekirse belediyelerin araç gereçlerine el koyarak, diğer imkanları kullanarak hayatı normale döndürmek zorundayız."

Bu bir örnek, yolu kendileri bulacak ya da açacak ama öncelikle kaymakam olarak bilmeleri gereken bir şey var: "Bu belediyeler" artık ilga edilmiştir. Esasen, Anayasa'dan başlayan bir mevzuat piramidi içinde kaymakamlar (ve valiler) belediyelere "vasi"dir, o halde bu söz, kanuni vesayetin ötesinde bir talep içeriyor: Bir tür "müsadere" ve muhtemelen ilga. "Diğer araçlar?" Lafın tamamı aptala söylenir, örnek "araçlara el koyma" ise kalanı kendileri bulmalılar: Araç gereçten başka ne var? E gayrimenkuller ve personel. 

Bürokrasinin "zafer anıtı"

"Terörle mücadelede eksiğimiz kanun değil. İhtiyacımız olan bunları uygulayacak cesur yöneticilerdir. Korkaklar hiçbir zaman zafer anıtı dikemezler."

*
Cesurlar. Cesur yöneticiler. Korkaklar. Zafer anıtı. Zafer anıtı neyi gösterir? Bürokrasinin zafer anıtı ne olabilir?
Savaş dili bu. Yeni "rejim", bir savaş makinasıdır. Bürokrasinin diktiği zafer anıtı, bulunmuş ya da açılmış yeni yolun kendisidir, hukukun dışına çıkma yolu. 
"Biz"in savaş makinası, "sen"in belediyelerini ilga etmiştir. "Parlamento" zaten işlevsizleştirilmiştir. Yeni rejim kurulmuş, semerelerini toplamaktadır. Bu yeni "rejim", "başkanlık" olsaydı iyiydi; bu yeni "rejim" bilinen başkanlık rejimlerine de karşı olmak zorundadır.
Hangi başkanlık, kamu görevlilerinin mevzuatı bir yana bırakmalarını isteyebilir? Hangi rejimde tek "mevzuat", konuşanın sözlerinden ibaret olabilir?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

12 Eylül bildirisinin tam metni

15 Temmuz darbe girişimi bildirisinin tam metni