Tarih dizisindeki güncel akıl


Bir “tarih” dizisi izledim. Bir dostum, Patrona Halil’in işin içinde olduğu bir dizi başladığını haber verince bulup izledim. “Bir zamanlar Osmanlı Kıyam” adı. Patrona Halil, Osmanlı tarihçilerinin sevmediği bir isim; hem bugünkü tarihçilerin, hem de kendi döneminin tarihçilerinin. Bütün tarihçilerin bir çirkin adam olarak göstermesi, kuşkusuz adamın çirkinliğiyle hiç ilgili değil. Kuşkusuz, devlet görevlisi olan tarihçilerin ve Osmanlı sona erdikten sonra da devlet görevlisi aklıyla çalışmaya devam eden tarihçilerin bir asiyi, bir kıyamcıyı sevmemesinden daha  anlaşılır bir yan yok. Lale devrinin Osmanlı yönetiminden hoşlanmayanlar için bile Patrona Halil şeytani bir figür, hep devlet aklı ve gözüyle bakanlar için hep öyle kalacak. Dizide bu durumun aşılmasını bekliyor değildim, değilim. “Kötü adamlar”ın yeni yüzü Fırat Tanış oynamış Patrona’yı. Bir serkeş, ayyaş, bir kötülük şebekesinin habis ruhlu adamı olarak ilk bölümde konuluveriyor ortaya. Eh, devletin tarihçisinin sevmeyeceği adamın, devletin televizyonunun ve onun için dizi, film vs. yapanların sevme şansı pek yok, sevme aklı da yoktur zaten.



Neyse, benim konum bu değil.

Dizi hakkında Radikal’de çıkan bir yazı, Osmanlı efendileri, paşaları, hanım sultanları ve hanımlarının bugünkü
ağızla konuşturulmasına yöneltilmiş eleştirilerle doluydu. Yerinde, isabetli. O türden kusurlar saymakla bitecek gibi değil, bir tane de ben ekleyeyim: Osmanlı divanı toplanmıştır, enflasyonu tartışmaktadır, “gümüş buhranı”nı yani. Fakat, ne güzel, her bir 20. Yüzyıl iktisatçısı/tarihçisi gibi konuşur divandakilerin; benzer bir görüşme İran Şahı’nın divanında da yapılır, ne güzel, onlar da aynı iktisat eğitimini almıştır! Elbette, Osmanlı da İran da kendi gününde, kendi gününün ekonomik meselelerinin son derece farkındaydı, bugünün iktisatçılarına taş çıkarak akla ve bilgiye de sahipti, fakat bugünkü dili kullanmazlardı. 

Neyse, benim konum bu da değil…

İşin bu gibi teknik yönlerinin eleştirisini ehline bırakıp, “bugün”le “o gün” arasında, bugünün aklının bir halinin dizide “o gün de geçerliymiş gibi” işletilmesine takılacağım ben.

Dizinin tarih konusunda ne söylediği, ne söyleyeceği birinci bölümden çok bilinmez ama, bugün için çok şey söylediği kesin: Devletin ve yetkililerinin bugünkü güncel meseleleri kamuya aksettirme biçimi, dizinin ruhu.
Basit bir söylem, sağcı bir söylem, dizinin özü; dizi bir söylemin sulandırılıp, öykülendirilip aksettirilmesinden ibaret: “O güzel devlet dahili ve harici bedhahlar" yüzünden yıkıldı. Dahildeki Patrona gibi sergerdeler, dıştaki Tahmasb gibi kindar tarihsel düşmanlar olmasa var ya… Dahili bedhahlardan Patrona’nın dizi boyunca oturtulacağı konum ilk bölümden belli: Dahili ve harici bedhahların kullanacağı soysuz bir maşa. Yoksa, yoksa haşa, aç kalmış, yoksul kalmış, çıkarları gözetilmemiş kitleler, isyan filan edecek değil ya! Misal, bugün Newroz kutlamak için meydanlara çıkanlar, devletin münasip gördüğü tarihte kutlamayı kabul etmediklerine göre, dahili, olmadı harici bedhahların oyununa gelmiştir!
 Harici ve dahili bedhahlara yönelik bu izahat, bugünkü aklın pek sevdiği bir iplikle birbirine bağlanıyor: Devlet kademelerine sızmış,  istihbarat teşkilatı gibi kritik bir mevkiye yerleştirilmiş, babasının devlet tarafından haklı katlini (Şu Prut meselesi, hani şu Çariçe meselesinde asıl suçlu olarak kafası vurulan paşanın oğlu)  içine sindirememiş, sadece 3. Ahmet’i değil, bütün “Osmanlı soyunu” kurutmaya yemin etmiş bir kişiyle onun ölümcül güzellikteki kızkardeşi! Bu kardeşlerin en önemli özelliği, bu kinleri de değil, bugünün aklına çok uyan bir yanları daha var: Yahudi bunlar! Gizlisinden tabi. Amcamız hafiye teşkilatının başına geldiği gün, çalıştığı yerdeki gizli bir mekana girerken görüntülenir, orada ne görürüz: Davut yıldızı.
Şeytanın ordusu tamam oldu değil mi: Osmanlı’nın soyunu kurutup tahtını almak isteyen İran Şahı Tahmasb, sokaklarda it kopukluk yapan sergerde Patrona Halil, sokaklarla İran arasındaki bağı kuracak, kindar, şeytani Yahudi figürü! Bu ordu çok tanıdık: Devlet aslında o kadar iyi, o kadar iyi ki, sokaklar böyle kindar maşalar olmadan isyan filan edemez. Bu kindar maşalar “harici bedhahlar” tarafından elleriyle konulmuş gibi bulunur. “Dahili bedhahlar” da zaten devlete de yuvalanmış gizli şahsi ya da grupsal çıkarlara sahip, kötülükleri kendiliğinden şahıs ya da zümreler olur, Yahudiler mesela, diyor dizi bize. Padişahlar ve onların kudretli paşalarının, babasının kafasını vurdurduğu adamı hafiye teşkilatının başına getirecek kadar ahmak olması da bugün çok övülüp hiç uygulanmayan hoşgörünün ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu mu anlatıyor?
Diziciler tarih işinden ne anlar diye sormayalım. Peki  devlet televizyonu, Yahudi düşmanlığını böyle uluorta nasıl yapar diye sormayalım mı?
Bu işin özü şu: Dönemin otoriteryen neoliberal muhafazakar iktidarı, kendi kültür devrimini de yapıyor! Irkçılık ve sınıfsal düşmanlık bu yeni kültürel kodlamanın iki önemli omurgası. Sadece gazeteler değil, bütün medyumlar da bu zehrin akıtılacağı enstrümanlar. Tehlikeli bir fikir işleniyor, büyük bir tehlike için kar biriktiriliyor: Her tür muhalefetin “karanlık emeller peşindeki dahili ve harici bedhahların maşası” olarak tanımlanması isteniyor. Etnik, dinsel, mezhepsel ve siyasal her sorun bu kalıba dökülmek isteniyor yurttaşların zihninde. Nefret, devlet eliyle işleniyor. Bu oyun bozulmazsa, katliamlar, kırımlar, soykırımlardan başka bir gelecek bulamayız.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

12 Eylül bildirisinin tam metni

15 Temmuz darbe girişimi bildirisinin tam metni