Sivas'tan 1915'e hafızaya saldırı
Bir milletvekili, Aziz Nesin’in Sivas’ta halkı kışkırttığı
tezini, hem de bir mağdurun yüzüne karşı, tekrarlayabildi. Neden? Çünkü
hafızaya saldırmak bir muktedir yöntemidir. Hafızayı emreder, olmadı tahrip
eder, olmadı sahibini terörist ilan eder.
Vaka şu: TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesindeki Alt
Komisyon, Sivas’ta katledilen şair Metin Altıok'un kızı Zeynep Altıok’u dinlemektedir.
AK Parti Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat soruyor: “Aziz Nesin halkı
kışkırtmasaydı babam yaşıyor olabilir miydi diye düşündünüz mü?” Çok haksız,
yersiz bir soru.
Aziz Nesin halkı kışkırtmasaydı, Sivas katliamı olmazdı tezi
ilk günden beri canlı. Bir katliamda suçun ölenlere atılması bildik hal.
1915’ten biliyoruz mesela, silahlı Ermeni çetecilerin varlığı, olay yerinden
1000 kilometreden fazla uzaktaki fertleri dahil, bir ulusun yok edilmesinin,
bir soykırımın gerekçesiydi. Hâlâ da öyle. Dersim için de benzer kalıplar hep
yürürlükte, başbakanın özrüne rağmen.
Gerekçe uydurmak bir suçlu stratejisi. Uysa da uymasa da.
Kim, “Şu suç ne de güzelmiş, işleyip gelivereyim” demiş ki? Bir dünya tasarımı
vardır, olan biteni bu tasarıma göre okur, bu okumaya göre bir karar verir, bu
karara göre bir fiili uygular. Fakat Oya Eronat ne Sivas’taydı, ne o suçu
işledi, ne o suçtan suçlanıyor; neden mahkemedeymiş gibi konuşuyor? En son
ondan duyduğumuz için onu soruyoruz, yoksa Oya Eronat yalnız değil; Meclis
çatısı altında da, memleket hudutlarında da.
Yanıt, insanlığa karşı suçun niteliklerinde: Din, dil, ırk,
siyasi görüş, felsefi inanç nedeniyle işlenen suçların vahameti, sadece
öldürenlerin organizasyon yeteneklerinde, öldürme biçimlerinde ya da
öldürülenlerin sayısında değil. Suçu işlemeye yönelten kavrayışın basit, günlük
hayat içinde her zaman, her yerde, herkeste görülebilmesi ve bulaşabilmesinde.
Sıradan olmasında, en kaba özetle. Bu yaygınlık ve basitlik özelliğiyle
bulaşıcılık yeteneği, insanlığa karşı suçlara neden son derece hassas olunması
gerektiğini, neden zamanaşımı işlememesi gerektiğini ve neden bu suçlara
ilişkin beyanatın, inkârın “düşünce hürriyeti” kapsamına alınmaması gerektiğini
de açıklar.
Peki devlet görevlileri, milletvekilleri, parti lider ve
üyeleri, mahkemeler, irili ufaklı akademisyenler bu tür zehirli gerekçeleri
neden dillerine doluyor? Çünkü o tür suçları mümkün kılan zihin yapılarını
makbul buluyorlar. O tür suçları işleyenlerin dahil oldukları iktidar
kavgasında, siyasal kavgada asıl lehdar olan devletin yanındalar. Dolayımlar ne
olursa olsun, insanlığa karşı suçlar daima bir iktidar kavgasıyla ilgilidir ve
devlet eliyle işlenmedikleri zaman bile bir devlet (ya da aday devlet)
lehinedir. Hedef, makbul yurttaşa ait bir düşünme biçimini, o düşünmeyi mümkün
kılacak hafızayı belirlemektir.
Bu bir iktidar taktiğidir. Sivas'tan 1915'e ortak bir taktik:
“Şöyle hatırlayın” diyorlar. “Şöyle hatırlamıyorsanız unutun” diyorlar. Unutmayana
“terörist, hain” diyorlar... Özetle, hafızaya saldırıyorlar. Hafızaya saldırı
bir iktidar yöntemidir daima. Hafızayı emreder, saptırır, tahrip eder. Resmi
eğitim, resmi yayın buna çalışır. Benlik çünkü sadece hafızayla sürdürülebilir.
Devlet taleplerine uygun hafızaya ve ona uygun söze, söyleme sahip olmayan
“terörist, hain, ideolojik davranan kişi” oluverir hemen.
Bir amacı ve sonucu daha var hafızaya saldırmanın:
Saldırılanı korumak için var gücünle saldırılana sarılırsın.
Ona yapışırsın, ona gömülürsün. Böylece yaşayan ölüye dönebilirsin. Ağır bir
mağduriyetin yarattığı travmaya gömülü olarak, siyasal ya da kriminal
terimlerle suçlanamıyorsan, yardıma iktidarın tıbbi aygıtları yetişir: Bir tür
meczup ilan edileceksindir, “sağlıklı” düşünemeyen, iletişime kapalı, psikotik
kişi ya da küme. Günlük basından siyasetçilere, kahve muhabbetlerinin şampiyon
gevezelerinden anlı şanlı akademisyenlere kadar sayısız ağzın “Ermeni
diyasporası”na dair sözlerine bakmak yeter bunun için.
Oya Aronat yalnız değil, ama mağdurlar da değil: Gerekçe,
bahane, arşiv devletinse, hafıza bizimdir. Delirme pahasına da olsa, terörist
ilan edilme pahasına da olsa, dışlanma pahasına da olsa, bizim.
Zeynep Altıok, babasının katli konusunda “sağlıklı
düşünemediğini” ihsas eden soruya, acılı mağdurların kibirli muktedirlerden
daha incelikli düşündüğünü gösteren şu yanıtı verdi: “Görüşler dile getirilince
insanlar kışkırmamalı. Aziz Nesin bunu söylemeseydi yaşanmaz mıydı? Belki evet
ama bu ütopik bir görüş. Ben de bazen provoke oluyorum ama adam öldürmüyorum.”
Yorumlar
Yorum Gönder