"Yüreklerin kulakları sağır" olunca
Mehmet Tahir İlhan 40 yaşında. Bir yıldır cezaevinde.
Suçu:
Örgüt üyeliği, örgüt propagandası…
“Sağır dilsiz nasıl örgüt propagandası
yapar” sorusuna yanıt yok.
Deliller sağlam:
Oyalı işlemeli bir yemeni, bir
yarım limon ve bir saniyelik görüntü.
Yazıyı 8 Haziran'da yazmıştım.
Şimdi artık karar da verildi: Örgüt propagandası yapmak ve örgüt adına suç işlemekten 8 yıl dört ay hapis cezası aldı. Ne diyeyim? Adaletin artsın Türkiye!
Fazla şey eklemeye gerek yok: Tek bir noktaya dikkat çekmek yeterli: Sağır ve dilsizler aynı zamanda zihinsel açıdan da engelli olur, çok çok büyük ihtimalle. Durumun erken fark edilmesiyle sistematik özel eğitimin yardımıyla bilişsel yetenekleri ilerletilebilir elbette, ama böyle bir imkan bulamamış kişiler bilişsel açıdan sorunlu kalır.
Mehmet Tahir İlhan'ın temyiz kudreti var mı? İşlediği fiillerin anlamını çıkaracak kadar temyiz kudreti? Yani kasıt unsuru gerçekleşmiş mi? Mahkemeye göre evet. Peki mahkeme nereden bilmiş bunu? Heyet, sağır dilsiz uzmanı mı? Hayır. Bilirkişi dinlenmiş mi? Hayır. Polis ifadeleri, tutanaklar ve bir görüntü kaydı var. Görüntüde, slogan atan kalabalıkta bir iki saniyeliğine görülüyormuş.
Adalet demek, görünene göre karar vermek demekse, mahkemeye ne gerek var? İzleyelim videoları, verelim kararları, mahkemeleri de kapatalım. Adalet görünenin arkasındaki görünmeyeni saptayabiliyorsa adaletti, gerisi hikaye. Acı ve ağır hikayeler, gerisi...
Aile öfkeli. Avukatı Tugay Bek temyize gidiyor.
Temyiz, karar adil mi değil mi ayırt edecek. Bakalım ne yapacak.
Yazıyı 8 Haziran'da yazmıştım.
Şimdi artık karar da verildi: Örgüt propagandası yapmak ve örgüt adına suç işlemekten 8 yıl dört ay hapis cezası aldı. Ne diyeyim? Adaletin artsın Türkiye!
Fazla şey eklemeye gerek yok: Tek bir noktaya dikkat çekmek yeterli: Sağır ve dilsizler aynı zamanda zihinsel açıdan da engelli olur, çok çok büyük ihtimalle. Durumun erken fark edilmesiyle sistematik özel eğitimin yardımıyla bilişsel yetenekleri ilerletilebilir elbette, ama böyle bir imkan bulamamış kişiler bilişsel açıdan sorunlu kalır.
Mehmet Tahir İlhan'ın temyiz kudreti var mı? İşlediği fiillerin anlamını çıkaracak kadar temyiz kudreti? Yani kasıt unsuru gerçekleşmiş mi? Mahkemeye göre evet. Peki mahkeme nereden bilmiş bunu? Heyet, sağır dilsiz uzmanı mı? Hayır. Bilirkişi dinlenmiş mi? Hayır. Polis ifadeleri, tutanaklar ve bir görüntü kaydı var. Görüntüde, slogan atan kalabalıkta bir iki saniyeliğine görülüyormuş.
Adalet demek, görünene göre karar vermek demekse, mahkemeye ne gerek var? İzleyelim videoları, verelim kararları, mahkemeleri de kapatalım. Adalet görünenin arkasındaki görünmeyeni saptayabiliyorsa adaletti, gerisi hikaye. Acı ve ağır hikayeler, gerisi...
Aile öfkeli. Avukatı Tugay Bek temyize gidiyor.
Temyiz, karar adil mi değil mi ayırt edecek. Bakalım ne yapacak.
“Delphoi kahini ne dedi bana biliyor musun? Bir suçlu benim
yargımdan yakayı kurtarırsa, hemen taş kesilecekmişim olduğum yerde.” Eski Yunan’ın ölümsüz komedi yazarlarından Aristophanes,
“Eşekarıları (Yargıçlar)” adlı ünlü taşlamasında, “yargılama delisi”ne dönüşmüş
yargıç Philokleon’a böyle söyletir. Yargılama iştahının “adalet”ten başka her amacı
içerdiği bir dönemin eleştirisidir. Siyasetin, siyasi işleri kayıtsız şartsız yargıya
havale etmekte beis görmediği her yer ve zamanda iki olağan sonuç belirir:
Yargılama yetkisi, yargılama deliliğine dönüşür; birilerine ceza veremeyen
yargıçlar “taş kesilmek”ten korkar. Bu yüzden tuttuğunu yargılayacak,
yargıladığına ceza verecektir. Bu da ikinci sonucu getirir, artık kimse yargıya
inanmayacaktır.
KOMEDİ DEĞİL TRAJEDİ
Eski Yunan biraz uzak. Bugüne gelelim. Ne yazık ki komedi
yok. Trajedi var. Bir kurgu değil, bir gerçek.
Mehmet Tahir İlhan, Siirt Pervarili. 1975 doğumlu, ailesi 40
yaşında olduğunu söylüyor. Mersin Kürkçüler cezaevinde yatıyor, yaklaşık bir
yıldır. 20 Nisan 2011’de, Mersin’in Akdeniz İlçesi’ndeki “Demokratik Çözüm
Çadırı”na gittikten sonra gözaltına alınıyor. Malum, seçim öncesi YSK
kararlarının yarattığı gergin günler. Bırakılıyor. Üç ay sonra evinden
alınıyor, bu sefer bırakılmıyor.
Suçlamalar: Güvenlik güçlerine görev yaptırmamak için
direnme, silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapmak,
2911 sayılı (toplantı ve gösteri yürüyüşleri) kanuna muhalefet…
Buraya kadar her şey “normal.” Böyle çok insan var
cezaevinde. Malum, “Kürt sorununun çözümü” için idari-adli operasyonlar
çağındayız. İktidar buradan çözüm çıkacak diyor, “Hayır” diyenlerin hain,
bölücü vs. olduğunu söylüyor filan. İçerde böyle çok insan varsa, Mehmet Tahir
İlhan da bir yurttaşsa, o da içerde olabilir. Her yurttaş gibi o da devrin
operasyonlarını tadacaktır, Kürt olduğuna göre de ya KCK ya PKK operasyonuna
maruz kalacaktır. Buraya kadar da “her şey normal.”
İFADE ve SUÇ DELİLLERİ
Normalden devam edelim. İddianameye giren ifadesi şöyle:
"Olayın meydana geldiği gün Hal Kompleksi’nden çıktım
gidiyordum cadde üzerinde eylem yapan grup ile karşılaştım içerisinde bulunan
arkadaşım beni çağırdı, ben kabul etmedim, bu sırada eylem yapan gruba polis
müdahale etti, gruptaki şahıslar kaçmaya başladılar bende içlerinde kaldım, bu
sırada polisler yakaladılar, Yakalandığım sırada üzerimde çıkan eşarp bana
aittir, halden aldım, limoni ise polis tarafın gaz sıkılması sırasında etkisini
gidermek amacıyla aldım cebimde duruyordu ve bana aittir. Eylem yapıldığı
sırada olaya müdahale eden güvenlik güçlerine taşlı Molotoflu ve havai fişekli
saldırıda bulunmadım." (İmla hataları bana ait değil. “Yargı imlası” diye
bir şey var.)
Üzerinde yakalanan suç aletleri de şunlar, tutanaklara göre:
“1 adet tanınmamak için yüzünü kapatmakta kullandığı
değerlendirilen krem, kırmızı, turuncu, yeşil renklerden oluşan kenarı işlemeli
çiçek desenli eşarp,
1 adet sarı zemin üzerine kalın yeşil çizgilerin arasına
kırmızı renkte görevli ibaresi yazılı yaka kartı,
1 adet eylemler sırasında güvenlik güçlerince atılan gazdan
etkilenmemek için kullandığı değerlendirilen yarım limon elde edilerek el
konulduğu…”
Evet, işlemeli, oyalı bir şal, bir yaka kartı ve bir yarım
limon. Delil olarak.
Hakkında “görüntü delili” de var. Çadırın etrafında çıkan ve
karıştığı iddia edilen olay görüntülenmiş, kayıtlara şöyle geçmiş:
“Görüntünün 00.02.16 saniye metrajında Mehmet Tahir İLHAN
isimli şahsın grup içerisinde yer aldığının görüldüğü…”
Evet, bir saniyeliğine görülüyor, kalabalıkta. “Kalabalığın
içinde kaldım” diyor ya zaten.
“NEYİN PROPAGANDASINI YAPACAK, NASIL YAPACAK”
Gelelim işin özüne: Mehmet Tahir İlhan işitme engelli: Sağda
(kulak) 107, solda 102 DB işitme kaybı var. Bütün ağır işitme engelliler gibi
dilsiz. Konuşamıyor. Özel bir eğitim almadığı için sağır-dilsiz alfabesini de
bilmiyor.
Avukatları, hukuki yardım için uğraşan İHD yetkilileri, Mehmet
Tahir İlhan’ın Mersin’in Akdeniz İlçesi’nde herkesin tanıdığı biri olduğunu
söylüyor. Seyyar satıcılık yapan akrabalarına yardım ederek, sırt hamallığı
yaparak geçiniyor. İyi kalpli, kimseye zararı olmayan biri diye anlatılıyor.
Akrabalarının bir kısmı, örneğin babası, “Sağır dilsizdir.
Zeka özürlüdür. Neyin propagandasını yapacak, nasıl yapacak?” diye gözyaşı
döküyor. Ama vicdan yargıç değil.
Duyanlar öfkeli, çok öfkeli, “Bu nasıl bir zulüm” diyor. Seslerini
duyuramamak ayrı bir üzüntü, ayrı bir öfke sebebi. Kürt medyasında çalışanların
neden sık sık içeri alındığı sorusunun yanıt bulduğu bir yer burası aynı
zamanda: Böyle sesleri başkası pek duymuyor, duysa da duyurmuyor.
Elbette, Mehmet Tahir İlhan “sağır dilsiz” olmasaydı,
binlerce politik tutukludan herhangi biri olsaydı ne operasyonlar aklanabilecek
ne de yargı “daha iyi” olabilecekti. Fakat İlhan’ın durumu, adalet idesini
gözetmeyi bırakmış bir siyasi organizasyonda, o organizasyonun yargı ayağının
hangi uçlara kadar gidebileceğinin yaygınlaşan çarpıcı bir örneği. Adalet
idesini yitirmiş toplumlarda böyle olur, dilsizleri söyletirler, dillileri lal
bırakırlar. “Bilinmeyen dil” diye. Bilinmeyen tek dil var oysa Türkiye’de,
vicdan.
Çok doğru bir laftı, muradı bu türden adaletsizlikler olmasa
da, hoşlanmadığı “operasyon dalgaları”nı eleştirirken Başbakan söylemişti: “Kusura
bakmasınlar, bu dalgalarda bu ülke boğulur.” Boğuluyor zaten ve Nuh rolüne
soyunanlar, sadece kralın müsteşarlarına yer açıyor yelkenlerini öfkeyle
doldurdukları gemilerinde…
Yorumlar
Yorum Gönder