Ona masa demezler
I
Büyük. Masa büyük. Masa çok büyük.
Etrafında 29 kişi var. Çok mu? Pek değil. Birçok “resmi” yemek sofrası çok daha
fazla kişiyle kuruluyor. Birçok davet daha çok kişiyle oluyor. Sorun çoklukta
değil. Büyüklükte. Oturulan yerin büyüklüğünde.
Büyük bir masa. Masa mı? Masa mı bu sahiden? Bir daire. Çemberinde
bir heyet. Herkes birbirini görsün, herkes birbirini dinlesin, herkes birbirine
baksın için. Bu büyük mesafe, herkesin birbirine bakmasını sağlasa da birbirini
“görme”sini sağlar mı, kuşkulu. Fakat davet sahibi, herkesin birbirine
bakmasını istiyor. Ki böyle kurmuş sofrayı. Sofra mı? Yemek yendiğine göre
sofra, oturulduğuna göre masa, ama sahiden öyle mi?
Büyük bir masa.
Herkes birbirini gördüğüne göre,
sofradan/masadan azami iletişim murad edilmiş. Sofrayı kuran, masa sahibi,
herkesin birbirine bakmasını istemiş, birbirini görmese de; en azından kendisi
herkese bakmak istemiş, bu kesin ve kendisinin aynı anda görülmesini istemiş.
Bu da kesin. Masanın büyüklüğünü önceden bilen bir tek o, sofrada olanlardan. Çember,
bir yerde boş. Tam sofrayı kuranın, masa sahibinin, asıl makamdaki kişinin
karşısı mı orası? Yani çember bir yerde değil, iki yerde mi kırılıyor: Asıl
makam, bir de onun tam karşısı… Tam karşısında oturmaya layık kimse mi bulunamamış? Kim bilir...
“Eğri oturalım doğru konuşalım” denilir,
zahmetli oturumlu yerlerdeki sohbetin tadı, kıymeti için. Burada eğri
oturulmaz, doğru konuşulur mu, o da meçhul.
Ama eğrilik değil konumuz, büyüklük.
Yuvarlak masa sohbeti, masa hangi büyüklüğe ulaşırsa hâlâ yuvarlak masa sohbeti
olarak kalabilir? “Sohbet” çünkü her büyüklüğü kaldırmaz, iki kişiden bir fazlası
için bile zorken “sohbet”, 29 kişilik bir halka için, seslenmesi ve işitmesi zor
bir daire için daha da zor. Bir “sohbet”ten çok, sohbet görünümlü bir gösteri,
bir şov. Bu aralar din bildiği söylenen kişiler tarafından sık sık düzenlenen “sohbet”ler
var, televizyonlarda. Hep o din bildiği söylenen kişi konuşuyor, ama ona sohbet
deniliyor, nedense, nasılsa. Bu sofradaki kişiler de din bilginleri imiş,
birbirine şov yapacak değiller herhalde. (Umulur ki, içlerinden biri bu türden
şov sohbetlerine karşıdır, umulur.) Sofradakiler, din adamları (sahi, hiç kadın
yok sahiden), Diyanet adamları, din bilenler, gösteriye gelmiş değillerdir. Daha çok görünmeye
gelmişlerdir. Çağıran da daha çok görmek istemiştir, yuvarlak masa ya,
görünecektir de. Fakat şov burada da değil: Masanın büyük toğrafında. Üstünde
konuşulan büyük fotoğrafta. O fotoğrafın çekilmesinde ve yayımlanmasında.
Masa mı, sofra mı diye sorduk,
söyleyelim: Bir masadan çok bir plato. Görünme/gösterme/gösteri yapma yeri. Bir
masa olsa, sarayda bir masa bile olsa, bu kadar çok ulaşılmaz yeri olmazdı.
Uzak değil, ulaşılmaz. Son zamanlarda kurulan “yeryüzü sofraları”nda örneğin
bir uçtan bir uca uzaklık hayli oluyor, ama ulaşılmazlık olmuyor. Bir masanın
uzak yeri, köşesi olur, ulaşılmaz yeri olmaz. Burası bir masa değil. Bir plato.
Bir yayla. İktidar yaylası. İktidar filmi seti.
Masa değilse bile sofra olabilir değil
mi? Neden olmasın? Evet, elbette olabilir. Katılanın büyüklükten ezildiği,
gözlenmekten ve gözlemekten yorulduğu bir sofra, katılanın yediğinden fazla
yendiği bir sofra. Yenildiği bir sofra. İktidar sofrası. Alim-emir ilişkisi eski tartışma, emir sofrasındaki âlime dair sözlerle dolu İslam kamu hukuku-siyaset tarihi.
Büyüklük bir saptantı. Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde büyük bir saplantı büyüklük. “Ortadoğu ve Balkanların en
büyük…” kalıbı hâlâ mizah üretmeye yarıyor. “Dünyanın en büyük…” kalıbı, hâlâ
siyaset ve sözüm ona estetik yaratmaya yarıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin
çalışkan ve inançlı göründüğü yıllarda bastığı kitaplar, bildiğimiz kitap
boyutlarındaydı, şimdi yarı insan boyunda devasa ciltler basılıyor; ayın şey
Kültür Bakanlığı yayınlarında da geçerli. Kitaptan camiye, köprüden saraya, “büyük”
yapmayı seviyor AK Parti. Cumhuriyet’in büyüklüklerle ilgili takıntısını almış,
bildiği maddi manevi büyüklüklerin sınırlarını zorluyor. Ölçekler zorlandıkça,
anlam da zorlanıyor.
Büyüklük, tek başına kötü bir şey
değil belki, fakat büyüklükte bir tuhaflık var yine de, büyüklük değiştirir,
görünümü, görünüşü, görüntüyü, değiştirir; anlamı değiştirir. Beklenmedik şekilde.
Beklenenin tersi yönünde…
II
“Büyüklük” anlamı ille kötü yönde
mi değiştirir? Şart değil. Galiba.
“Büyük” bir masa bu da. İtalyan
heykeltıraş Giancarlo Neri yapmış. “The Writer” adı. "Yazar." Burada da büyüklük
anlam değiştiriyor, altında, etrafında piknikte, gezide insanlarla. Bilerek. Yazarların
yalnızlığını anlatmak istemiş heykeltıraş söylendiğine göre. Yazı “adamları”nın.
Burada da masa ne masa ne de sofra
olabilir. Bu masada ama tek gıda, anlam olarak var, fikir veriyor masa. Bir de
altında gezip tozup eğlenmek mümkün. İsterseniz sofra da kurabilirsiniz. Yeryüzü
sofrası. Sanatla ya da sanatsız kurmak mümkün yeryüzü sofrasını. Sarayla kurmak
imkansız. Ben söylemiyorum, masalar söylüyor. Büyük masalar. Yapanların da kuranların da aklına gelmeyen şeyler söylüyor masalar.
Yorumlar
Yorum Gönder