Ticaretten siyasete giden gelin: Ali Babacan
Az konuşuyor. Hep tedirgin gibi. Sözlüdeki öğrenci
sanabilirsiniz, az dalsanız. Siyasal bir hanenin efendi, vazifeşinas, saygılı
küçük oğlu rolünde. Tedirginliği kontrollü ama. Güvensiz değil de kelimeleri
tartar gibi. Kelimelerin kullanım değerini de mübadele değerini de iyi bilir.
Dahası, arzu değerini bilir. O yüzden fazla harcamaz. Boşa harcamaz.
Cebinde iki cüzdanla geziyor. Aile geleneğiymiş. Biri
giderse, biri kalır. Siyasal sahnede de ikili bir yanı var: Hem AK Parti
hükümetlerinin hepsinin vazgeçilmezi, hem “iş dünyası”nın en güvendiği isim.
Hem dünya sermayelerinin, denildiğine göre.
Siyasete gelin gitmek
Siyasete Abdullah Gül’ün “kazandırdıkları”ndan. “Babasından
kız ister gibi istedik” diyor eski Cumhurbaşkanı onun için. Çıkrıkçılar
yokuşunun işini bilen esnaflarından olan baba nazlandıysa, ticaretin siyasete
üstünlüğüne inancındandır. Verdiyse, siyasetin ticaretine katacaklarındandır.
Üretim sürecinin sermaye kanadından siyasete giden gelin, kesintisiz başlık
parası getirmez mi hem? Tevdi edilmiş vazifenin sınırlarını aşmasını sağlayacak
siyasal hırsları olsa, bir tür Abdullah Gül çıkard
ı içinden. Çıkmıyor, çünkü vazifesinden başka bir şey
konulmamış oraya.
Yiğit Bulut’la rekabeti olduğu iddiası, gerçek bir bürokrat
olması nedeniyle hep iddia kalacak. Anti-bürokratik bir bürokrat olarak Yiğit
Bulut’un işi, sermayeye siyasetin öcüsüyle korku salmak. Fazlası değil. Bu
yüzden Yiğit Bulut göklerde gezebilir, beklenmedik köşelerden çıkıp “Bööö” diye
bağırabilir. Çünkü Bulut, üretimin içinde değil, üretim sürecini kontrol eden
gücün yanında. Babacan ise üretimin içinde, uçağa bindiğinde bile yerdeki kâr
silolarının yönünü izler. Kârların uçmasın onun uçmaması gerekir. İç sermayenin
küresel temsilcisi, bir o kadar da küresel sermayenin müşteri temsilcisi.
Ahlak ve talimat
Babacan’ın yolsuzluk iddialarından beri oluşu, bireysel
ahlakıyla ilişkili bir hal olarak övülüyor sağda solda. Dahası, ailesinin
sermayesinin ve kendisinin içinden yetiştiği Çıkrıkçılar yokuşu ahlakına
bağlanıyor bu hasleti. Esnaf ahlakı. Ahi geleneği. Oysa hizmet ettiği sermayenin
güvenilir muhasebesi için bir ahlaka bağlılık değil, bir talimatlar setine
sadakat gerekli. Bu ahlak da, hep birinci olan sermayenin altın çocuklarına
yüklenen bir yazılım olarak, muhasebeyi doğru tutma borcundan fazlası demek
değil.
Babacan hakkında, diğer iktidar simalarından çoğu hakkında
olduğu türden güzellemeler, mitemler bulmak zor. Çünkü, sadece iç kabinede
değil, dış kabinede, küresel kabinede. Sadece iç seçmene değil, dış seçmene de hitap
eden bir figürin. Çıkrıkçılar yokuşunun tavlası değil, Batı çayırlarının golfü bu
yüzden ona güzel. Küresel sermaye ile iç sermaye ilişkisinin menteşesi. Bir
adaptör. Bir ara yüz. Bazen iç siyasete yönelik ağzından çıkan eleştiriler, içinde
olduğu siyasal heyette kapı gıcırtısından fazla övgü ya da yergi almaz. İki
damla finans kapital yağıyla kesilir gıcırtı zaten. Zaten iç seçmen, dış
seçmenin baktığı göstergelere bakmaz. Dış seçmen kârla zararı bilir, iç seçmen açlıkla
tokluğu. Göstergeler, açlara boş görünür. Duyulmaz. Anlaşılmaz.
Kabuğunu beğenmeyen
civciv
Kemal Derviş’in gösterişsizi. Gösterişsizse, görünmesi
gerekenler göstergelerdir, iyi bilir ve önüne geçmez.
Babacan’ın dahil olduğu kabinenin politikaları, Babacan’ın
tozunu yutarak büyüdüğü Çıkrıkçılar yokuşuna pek yaramadı. Yokuş tenhalaştı. Ne
gam, yeni büyük burjuvaziye intisap eden yeter miktarda (eser miktarda) esnaf çıktı
oralardan ya, yeter. Bu iktidarın ana öyküsü de bu değil mi zaten: Eminönü’nün
Mercan’ın, Denizli’nin, Kayseri’nin Konya’nın, Maraş’ın, Yozgat’ın … dışlanmış
burjuvazisinin yükseliş öyküsü. Bakkaldan oy alıp AVM’yi yapana kaynak
aktarmanın öyküsü.
Hayır, kabuğunu beğenmeyen civciv değil, öyle basit değil,
kabuğunu yaldızlayıp konsolun üstüne koyan yeni burjuvazinin alıcı kuşu.
Küresel yırtıcılardan artan pay, eski burjuvaziye yetiyordu da yenisine niye
yetmesin? Yüzündeki durgunlukta, zaman zaman beliren hüzünde, belli belirsiz
seçilen Çıkrıkçılar nostaljisi mi yatıyor? Nostalji de PR için gerekli duygusal
finanstan başka ne ki?
Çıkrıkçılar
Kasımpaşa’ya karşı
Doğrularında, Abdullah Gül doğruculuğunun bir çeşidi var. Aksi
öne sürülemeyen, fakat söylenmiş olmaktan başka işe yaramayan doğrular. “Sanayiden
kazanmadan borçla lüks yaşam sürmez” dedi yakınlarda. Kim diyebilir ki, sürer?
Oysa, kendisine sağlamca yer eden borç rejiminin baş mimarlarından kendisi. Bu borçlanma-borçlandırma
rejimiyle başka türlüsünün mümkün olmayacağını bilmez olur mu hiç? Eğitimine
bakılırsa, bilir. Ama o eğitim de zaten bizzat o rejimin doğru dürüst yürümesi
ve doğalmış gibi alınıp satılması için değil mi?
Babacan’ı “Gül hattı”nda görüp o hatta bel bağlayanların,
Kasımpaşa kâbusundan kurtulmaları bir yana, beterine düşmeleri mukadder.
Kasımpaşa kâbusu, borç rejiminin ayakta kalması ve topluma sürekli satılması
için gerekli siyasal muhafızlığın ve gözbağcılığın bir gereği. Asıl kâbus borçtur,
finanstır. Kasımpaşa tavrı, o kâbusu kabul etmenin bin bir yolundan biridir.
Sadece biri.
Babacan’ın siyasi ılımlılığı, siyasette harcanamayacak kadar
önemli bir bürokrat olmasındandır. Çıkrıkçıların kanının nasıl çekildiğini
ondan iyi kimse bilemeyecektir, çünkü o kandan çıkarılan serumun dış satış
mümessilidir.
Kervancı ile pehlivan
Çıkrıkçılar-Kasımpaşa dayanışması, Çıkrıkçılar-Kasımpaşa
kapışmasına mı dönüyor? Ticaretin ruhu, ratio’su kârdır; artı bir lira kâr,
“rasyonel”dir. Çıkrıkçılar buna bakar-idi. Kasımpaşa’nın ruhu, güçtür: Kârın,
kâr edenin edenin korunacağı güç. İki ratio birbirini besledi, büyüttü, bugüne
getirdi.
Bugün Kasımpaşa debdebeye yöneliyorsa, ruhu gereğidir:
Birikmiş güç, sadece güç olarak görünmeyi arzular. Çıkrıkçılar tevazua selam
çakıyorsa, artı bir liradan yeni bir artı bir lira elde etmekten başka yol
bilmediği içindir. Bu kervancı-pehlivan diyalektiği, sonsuza kadar sürmez.
Güç ratiosu, kar ratiosunun önüne geçtiği yerde kapışma
büyür. Gerçekten kapışmanın büyük olduğunu göreceğimiz zaman, Ali Babacan’ı
göremeyeceğimiz zamandır. Bürokratlar savaşmazlar, ya cephe gerisindedirler ya
da golf oynuyorlardır. Onlar, mütareke sözleşmeleri için ortaya çıkarlar en
erken. Kemal Derviş gibi. Kemal Derviş’ten en önemli farkı, tenis değil golf
sevmesi.
FilDergisi'nin Mayıs 2015 sayısında yayınlandı.
*
Bunlar da var:
Ebedi Üçüncü Adam: Bülent Arınç
Sahibini Terk Eden Gölge: Hakan Fidan
Öfke Belagatinin En İyi Güftecisi: Yalçın Akdoğan
Alim, Sultan ve Emanetçi: Bir Davutoğlu portresi
FilDergisi'nin Mayıs 2015 sayısında yayınlandı.
*
Bunlar da var:
Ebedi Üçüncü Adam: Bülent Arınç
Sahibini Terk Eden Gölge: Hakan Fidan
Öfke Belagatinin En İyi Güftecisi: Yalçın Akdoğan
Alim, Sultan ve Emanetçi: Bir Davutoğlu portresi
Harika olmuş, ellerinize sağlık. Kavganın çıkacağı yer ve Babacan'ın arada kalacağına dair öngörü de tam isabet olmuş...
YanıtlaSil"Faydasız doğru" lakırdılarından biri üzerine ben de bir şeyler karalamıştım naçizane.
http://m.radikal.com.tr/radikal2/sermayeden_yargiya_babacan_ayar-1082996