Gomidas’ı dinlemek mümkün mü?
Kalan Müzik,
büyük Ermeni müzisyan Gomidas Vartabed’in
arşivinden
Ermenice, Kürtçe ve Türkçe
şarkıların bulunduğu özel bir albüm çıkardı.
‘Yerkaran’
isimli albüm,
1915 felaketinden
kurtulan bir miras değil,
tam aksine
bizi 1915’e
götüren bir davetiye.
Matem şimşekleri, unutuşun tarlası
Dalmasın uykuya.
(Nelly Sachs, çeviri: Melike Öztürk)
“Tanrı şeytanın gözlerinden korusun Gomidas’ı”
O karanlık yılda, 1915’te Türk Ocağı’ndaki dinletisinde Gomidas bu sözler
eşliğinde kutlanacaktı. Alkışçılar arasında İttihat Terakki’nin ileri gelenleri
de yerini almıştı. Coşkulu alkışlardan çok kısa bir süre sonra, 24 Nisan
1915’te Gomidas bu kez büyük çoğunluğu aynı ellerden oluşan lanetli bir
coşkunun hedefi olacaktı. Alkıştan kargışa geçişteki hız da, kararlılık da
tüyler ürperticidir. Gomidas, 1869’da Kütahya’da doğan, bir yaşında öksüz, 11
yaşında yetim kalan bu yoksul Ermeni çocuğu, bir çocuktan bir dahi
çıkarabilecek kültürel gücün henüz ayakta olduğu zamanlarda hayata sesi ve
kulağıyla asılmıştı. Ermeni müziğinin büyük icracısı, kuramcısı ve yorulmak
bilmez emeğiyle derlemecisiydi. Erivan’dan Batı kentlerine mekik dokuyor,
Osmanlı ve Rus imparatorluk kentlerinde, kırlarında dolaşıyordu. Kürt müziği
üzerine ilk kayıtlar da, ilk tezler de, ilk yayınlar da onundu. Memleketi
Kütahya’dan başlayarak, elbette, Türk müziğinin de kayıtlarından, icrasından
uzak duramazdı. Yaşam alanındaki her müzikal harekete ulaşmaya çalışmış,
“kaynaklara” inmiş ve kendisi de büyük bir kaynak haline dönmüştü.
Kaynaklarından beslenip kaynağa dönüştüğü topraklarda, kendi topraklarında
24 Nisan 1915’te İstanbul’dan alınıp Çankırı’ya yollandı. Kendisini bol bol
alkışlamış kişilerin kararıyla. Orada, bir yudum için uzandığı kova bir asker
tarafından dudaklarından çekilip alındı.
“Fakat Gomidas çok korkmuştu. Bir kaç adım geri çekilip kendini
korumak için sağ kolu ile yüzünü kapatmıştı. Taş kesilmişti, Yüzünü silmesi
için arkadaşlarının verdiği mendili bile görmüyordu.”
Sonrasında, su yine aşağılayıcı bir insafla “serbest” bırakıldığında da
içmeyecekti.
“Lakin su içmek için aramızda en aceleci olan Vartabed su içmedi,
tek kelime etmeden hana girdi."(Alıntılar, Aram Andonyan’ın anılarından)
Bu sessizlik, sonradan “delilik” diye adlandırılan ruhsal isyanının
başladığı andır. İstanbul’daki bazı hatırlı kişilerin araya girmesiyle ölüm
yolculuğundan kurtulur. Gomidas’tan her bahsedildiğinde, mecburiyetmiş gibi
Halide Edip ve bazı diğer “Türk” dostlarının hem Çankırı’dan “kurtuluşu”nu hem
de ömrünün “delilik”le el ele giden kalan 20 yılını “kolaylaştırma” için
çabaları anılır. Bu mit doğru olsa bile,çok tekrar edilmesi son yıllarda
Türkiye’de Gomidas ilgisi ve saygısının artmasıyla birlikte, o ilgi saygının
durduğu zeminde sarsıntıya yol açan bir tutuma işaret eder: Müziğinin ve müzikal
çabalarının üstünlüğüne vurgunun eşliğinde, iyi insanların yardımıyla ölümden
kurtuluşu mitinin desteğiyle kurulan sahne, 1915’ten sonra hep ayakta tutulmak
istenen resmi “Ermeni” sahnesinin bir tekrarıdır. Böylece büyük resmi sahne
nasıl 1915’te toprağın altına tehcir edilenlerin malları, mülkleri, çocukları,
kadınları ve adlarının dönüştürülerek “milli hesap”a gelir kaydedilmesine yol
açmışsa, Gomidas’ın ve müziğinin o şekilde milli hesaba yazılması tehlikesini
içinde taşır.
Oysa hep sormak zorundayız: Gomidas’ı dinlemek mümkün müdür? Ve mümkünse
nasıl
Adorno, “Auschwitz’den sonra şiir yazılamaz” dediğinde kendisine gecikmeli
gelen yanıt bu soruya yanıt verilmesini mümkün kılabilir. Gecikmeli yanıtı Badiaou
verdi: Auschwitz’den sonra şiir yazılamayacağını kabul edersek, Nazilerin hedefe
ulaşmış olduğunu da kabul etmemiz gerekir. Gerçekten de Adorno’nun sözü
engellenememiş, mümkün olmuş bir soykırımın akıl ve ruhtaki sarsıntısını,
bedeli işaret eder ve ancak oraya kadar geçerli kabul edilebilir; devamında da
kabul edilebilecek olsaydı Naziler şiirsizliği, sanatsızlığı ağır bir kötülükle
insanlığa miras olarak bırakmış olurdu. Badiou’nun sözünü Adorno’nın
olumsuzlanmasından çok düzeltilerek devamı olarak kabul edebiliriz böylece.Düzeltilerek
devam: Holokost sonrasında sanat, Holokost öncesindeki gibi, Holokost yokmuş
gibi, olmamış gibi olamaz. İnsanlık birikiminin aydınlık yüzüne yaslanarak yola
devam edeceksek, karanlık yüzünün Holokost’un, insan emek ve zekasının bu
kötücül zirvesinin insanları sürükleyebileceği uçurumu bilerek, ona karşı
yürüyerek devam etmek zorundayız. Gomidas’ın ağzından kovanın çekildiği anı,
Gomidas’ın ölüm yolculuğundan kurtuluşunu anlattığımızda, Der Zor yollarında aç
susuz düşenleri, ağaç diplerinde, ırmak kenarlarında kurşuna dizilenleri, büyük
kırımı da anlatıyor olmalıyız.
Gomidas’ın acılara karşı çareyi deliliğe sığınmakta bulduğu söylenir, öyle
ya uğursuz 24 Nisan gecesi başlayan ve entelektüel dostlarının müdahalesiyle
ölümle sonuçlanmayan ölümcül yürüyüşün acısını bu ilahi ve sanatkar adam nasıl
hissetmeyecekti? Fakat Gomidas’ın delirdiği doğru değildir. Doğru olmamalıdır.
Gomidas’ın mutlak iletişimsizlikte karar kılması, kalanların aklı konusunda
düşünmemizi sağlayan bir varoluşsal eylemdir. Gomidas’ın uzun ve acılı
yıllarının sessizliği, Ermeni’nin, Türk’ün, Kürt’ün sevincini, acısını,
isyanını, uyumunu… hasılı ses ve sessizliğin işbirliğiyle mümkün olan müzik
sanatının inceliklerini herkes adına kalıcı kılacak derleme ve düzenleme
çabalarının devamıdır: O katledilen, soykırılan Ermeni’nin müziğinin peşinde
değildi sadece, kıranların konuştuğu dilin sahiplerinin de müziğinin
peşindeydi. Her albümü, her yazısı, hakkındaki her çaba, bizi müziğine ve
sessizliğine gönderir. Gomidas’ın sessizliği, soykırım felaketinin sadece
soykırıma uğrayanların felaketi olmadığı, olmaması gerektiği, aksi halde bugün
soykıranların yarın kırılabileceği hakikatinin oturduğu sessizliktir. O
sessizliği duymadan, yaşamadan müziğini dinleyemeyiz, dinlemiş olamayız.
Gomidas tehcirden iyi Türklerin
kurtardığı bir kişi değildir. O soykırımın anıtı ve ağıtıdır.
Şeytanın gözleri yine fıldır fıldır. Bir çocuktan bir
dahi yaratan iklim soykırımla son buldu. Soykırımla yüzleşip o karanlık kapı
kapatılmadığı sürece bir çocuktan bir katil yaratan iklime mahkumiyetten başka
şansımız da kalamaz.
gomidas usta; bu kadim topraklarının yüz akı ve kendisine biçilen acı ile bir okadar da utancıdır... kütahya'dan yuvarlanmaya başlayan o gözyaşı hala dolaşmakta mutsuz ülkemi... ve genel mutsuzluğumuzun kronik sancılarından birisidir...
YanıtlaSil