Kürt kökenli kardeş nöbete!
Kürt halkının
‘terör örgütüne karşı dimdik durması’nı
istemek, ‘halkla
örgütü ayırıyoruz’
söyleminin resmen sonunu ilan etmektir.
ALİ TOPUZ
Başbakan Erdoğan nöbet yazdı. AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları’nın
geçen hafta yapılan toplantısındaki hitabesiyle, “Kürt kardeşler”ine, “terör
örgütüne karşı dimdik durma” nöbeti.
Şöyle:
“Şimdi benim
Kürt kardeşim soruyor, ya ne istiyorsun kardeşim, onu söyle? Bırak sen şu
bölücü terör örgütünün ağzını, bırak sen onların siyasi temsilcilerinin ağzını,
sana yapılmayan ne var ya, bunu söyle. Batıda olup da sende olmayan ne var?
İstihdam diyorsan onun vebali sende. Niye? Çünkü sen girişimcinin, yatırımcının
Güneydoğu’ya, Doğu’ya gelmesine katkıda bulunacaksın değerli kardeşim. Niye?
Bölücü terör örgütünün karşısına sen de dikileceksin, dimdik duracaksın, bak
oraya o zaman girişimci nasıl geliyor, orada yatırım yapmaya nasıl başlıyor.”
Konuşmadaki yarı paylayan tonu, Başbakanımızın belagatinin
vazgeçilmezi sayarak üstünde durmayalım, içerikteki meselelere geçelim. Kürt
illerinde istihdam mı yok? Vebali Kürt kardeşlerin. Niye? Çünkü yatırımcının
gelmesini önemsememiş, “bölücü terör örgütünün karşısına” dimdik dikilmemiş.
Kürt
illerinin yoksulluğu, yatırımsızlığı, başta eski başbakanlardan Bülent Ecevit
olmak üzere, “Kürt sorunu”nun sebebi sayılmıştı. Kürt
sorununun aslen ekonomik olduğu fikrine dayanan bu tez, “Kürt olarak kalma” talebini, yani asimilasyona, inkâra ve imhaya,
özetle de-nasyonalizasyona direnme iradesini görmezden geliyor, sorunu
ekonomiye bağlayarak devlet politikalarının vahim yanını aklileştiriyordu.
Başbakan
Erdoğan’ın nutkunda bu teori zımnen kabul edilmekle kalmıyor, bir de
çevriliyor: Ekonominin geri kalmış olmasının sebebini terör olarak
gösteriliyor. İktidara gelmeden programına, “terörün bir sonuç olduğunu biliyoruz” mealinde maddeler yazdıran
parti için 10 yılda bu yer değişikliği, bu ters dönüş hayli dersler içeriyor.
En önemli ders, devletleşen partilerin vaktiyle itiraz ettikleri devletlu uygulamalara
dört elle sarılmaları.
Fakat nutuktaki asıl önemli yer bu değil, bunun da hazırladığı bir
başka ciddi sorun var. Partiler, “sorun”ları saptayıp, “çözüm”leri önererek var
olur. İktidara gelmiş partilerden
beklenen, çözümleri sorunu bizzat yaşayan halka havale etmek değil, çözümleri
uygulamaktır. Oysa Başbakan Erdoğan bu nutkunda “Kürt kardeşleri”, “terör
örgütüne karşı dimdik durmaya” çağırdı.
Kastı nedir bilmek zor, “PKK yandaşı olmadığını” AK Parti’ye oy
vererek gösteren Kürtler yetmiyor anlaşılan; BDP’ye daha az oy vermeleri de
isteniyor “uzantıları” sözüyle. Peki hangi yüzdeyle kime oy verirse Kürtler
hükümetin gözüne girecek? Bilmek zor. Belki açıklanır yakında, kim bilir!
“Karşısında durma”dan kastı
anlamak daha da zor. Dağa çıkıp çocuklarının kulaklarından tutup geri
getirmeleri mi isteniyor? Cenazelerini gömmemeleri mi isteniyor? Hedef korucu
sayısını mı artırmak? Yoksa koruculuğa filan girmeden, kendiliğinden PKK
karşıtı milislere mi dönüşmeli Kürtler, o ünlü “yatırımcı” gönderilsin diye? Anlamak
zor.
Anlama zorluğu bir yana, bunun sonuçları çok tehlikeli:
Çünkü, “yatırım gelmemesi”nin sorumlusu sayılmıyor sadece “Kürt
kardeş” burada, doğrudan “terör”den de sorumlu tutuluyor. “PKK başka Kürt halkı başka. PKK Kürt halkının temsilcisi değil” türü
cümlelerin sayısız varyantını dinledik, buysa bir adımdan fazla ileri gidiyor:
Sen terörün karşısında durmuyorsun, o
yüzden de yatırımcı gelmiyor diyor. Tehlike şurada ki, “Kürt olmayan”
yurttaşlara, “Kürt kökenli kardeşleri”nin terörden sorumlu olduğu ilan
ediliyor. Bu çatışmayı bitirecek gücü ve yetkiyi elinde tutan iktidarın, “terör
örgütünden her zaman ayırdığı” halkı, terörden sorumlu olarak yurttaşların geri
kalanına işaret etmesi, elde kaldığı kadarıyla “toplumsal barış”ın güçlenmesine
yardım edebilir mi?
(11 Aralık 2012, Radikal)
Yorumlar
Yorum Gönder