Yaşayana kurşun, ölene GBT

Başbakan'ın grup nutkundaki Alevilerle ilgili cümlelerin tamamı vahim. Fakat polisin vurduğu birinin 'GBT kayıtlarına' bakıldığının ilanı bir eşiğin daha çoktan aşıldığını gösteriyor.

Şiddet görüyoruz. Nerede toplum varsa orada şiddet vardır ya. 'Hukuk' olduğu sürece, hukuk zemini ve ufku kaybedilmediği sürece büyük dert sayılmaz. Ne yazık ki şiddet görüyoruz, fakat hukuk göremiyoruz. 

Soma’da Yusuf Yerkel’in yerdeki eylemciye attığı tekmeler, kendisinin Başbakan'ın yanında namazda görüntülenmesiyle ilan edilecek kadar açık iktidar desteği buldu. Başbakan'ın tokat attığı 'yalan'lansa bile, “Yuh çekersen tokadı yersin” formülüyle yalın şiddetin her eylem için kullanımının serbest bırakıldığı bizzat kendi ağzından ilan edildi.

Gayrihukuki bir ölçü: Sabır! 


En son Okmeydanı’nda, Uğur Kurt’un öldürülmesinden sonra “Polis nasıl sabrediyor anlamıyorum” sözüyle yalın şiddet kullanımının 'sabır' denilen gayrihukuki bir ölçüye vurularak talebinin, hükümet başkanının açık tercihi olduğu bir daha ilan edildi. Buna bazı gazeteler hayli haklı olarak 'Vur emri' dediler. Eski devlet yapıları ve modern dönemlerin diktatoryal yönetimleri için 'vur emri' anlaşılabilir bir şeydir, zaten hukuktan ve hukuk devletinden bahsedilemez oralarda. Bu, monarşik, “Kanun benim” anlayışıdır; öyle olmasaydı Yusuf Yerkel hakkında ciddi bir adli süreç işliyor olurdu. Öyle olmasaydı Yusuf Yerkel, hükümet başkanıyla namazda görüntülenme teşvikiyle onurlandırılmazdı. Öyle olmasaydı, Başbakan'ın “Yuh çekersen tokadı yersin” sözü, 'ifade hürriyeti'yle övünen bir iktidar tarafından taşınamaz olurdu. Öyle olmasaydı, tekme, tokat ve yuh çekmeye cezanın bu şekilde ilanının, tüm hukukun imhasından başka anlama gelmediği kolay kavranırdı.

Güç, devleti devlet yapan şey. Çekirdeği, şiddet tekeli. Çıplak şiddet, devlet gücünün çekirdeği ve en dış kabuğu olarak devlet tercihlerinde daima iş başındadır. Şiddet tekelini devlet, 'adalet' ve ‘güvenlik’ taahhüdüyle meşrulaştırır, 'hukuk devleti' denilen şey, bu tekel niteliğindeki şiddetin ve onun eşliğindeki tüm kurumsal işleyişlerin hukuka tabi ve hukuksal denetime açık oluşu arayışının adıdır. Dünyanın herhangi bir yerinde başarılabilmiş değilse de, bir ufuk ve bir işleyiş ilkesi olarak vardır, varsa. Bu ilke ve arayıştan çıkıldığında, işler rayından çıkar.

Berkin ve şiddet tercihi 

Okmeydanı’nda Berkin Elvan’ın vurulmasından sonra eylemci olup olmadığı, eylemde olup olmadığı, yasadışı örgütlerle birlikte hareket edip etmediği, Başbakan Erdoğan dahil tüm iktidar partisi üyeleri, medyası tarafından defalarca tartışma konusu yapıldı. Bu yapılırken gaz fişeğinin yıllardır can aldığına aldırılmadı, polisin gaz fişeğini cezalandırma aracı olarak kullandığı, doğrudan vücudu hedef alarak atış yaptığı sayısız görüntüye rağmen ne ahlaki tartışmaya değer görüldü bu çevreler tarafından ne de hukuki soruşturma konusu yapılması istendi ya da soruşturmaların selamete ermesi için destek verildi. Bu, bir tercihti: Yalın şiddet kullanımı, 'istenmeyen çevreler'den gelen eylemlere karşı serbest bırakılmıştı. 'İstenmeyen çevreler' önemli, şiddet herkese değil, belli kesim, kişi ve gruplara yönlendiriliyor çünkü. Bunun da kodları Başbakan'ın dünkü grup konuşmalarında vardı.

Başbakan Erdoğan’ın Okmeydanı olaylarında canını yitiren iki masumun ailesini aramasına, taziye bildirmesine kim laf edebilir? Fakat dün yaptığını anlatır ve Uğur Kurt’un masumiyetini ilan ederken akıl almaz bir açıklama yaptı Başbakan: GBT’sine bakılmış…

Bu aydınlatıcı bir ifade, korkunç bir hakikati aydınlatıyor: Şiddet mağdurlarına yönelik devlet tutumu, GBT’leriyle belirleniyor! Gezi olaylarının ilk günlerinden itibaren doğrudan vücuda gaz fişeği sıkan polislerin neden soruşturmalardan kaçırıldığı, Ali İsmail’in, Abdullah Cömert’in, Ethem Sarısülük’ün soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde neden zanlıların özenle korunduğunu daha iyi anlıyoruz.

Başbakan’ın GBT’li nutkunun içinde hayli 'Alevi' sözü vardı. Alevilerin kullanıldığı, Alevilerin kullanılmaya açık olduğu, Alevilerin oradan oraya taşındığı filan… “Oyuna gelmeyin” denildi yine Alevilere…

Peki oyun ne?

Önce 'Alevi'li nutka bir bakalım. Başbakan’ın 'Alevilik' nutuklarının içeriklerine bir öğe daha eklendi: Alisiz Aleviler. Başbakan zaten Ali’yi Alevilere uygun görmemiş, Alevilerden almıştı: “Onların Hz. Ali’ye göre yaşamadıklarını” defalarca dile getirdi; “Aleviyseniz” diyordu özetle, “Camiye gelin.” Kendisini dört dörtlük Alevi ilan ettiği için, 'Aleviler' camiye gelmemekle Alisizleşmişti. Bir de tarihsel Hz. Ali ile Alevilik’teki Ali’nin aynı şey olmadığını (kimi inanç, kimi kanı olarak) dile getiren grupları buldu ya, değmeyin keyfine! Söylemin işlemesi için gerekli tüm elemanlar yerine oturdu: Aleviler, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın kafasındaki ve devletin kurucu babalarının imalatı olan Diyanet’in fetvalarındaki dine, Sünniliğin devletlû yorumuna teslim olmayacaklarsa, artık 'asli unsur'dan olmayacaklar.

'Asli unsur' sözü ve fikri, sadece bir söz ve fikir değil, bir toplumsal tasarıma tekabül eder. Özellikle nerede egemen aklın söyleminde bu ayrımı görüyorsak, orada hak ve hukuk alanında bir hiyerarşi kurulduğunu da görebiliriz. Asli varsa tali de vardır, 'tali'nin payı da uyarı ve talimattan başlayıp, hizaya gelmeye, ihalelerden, kamu istihdamından uzaklaşmaya, en nihayetinde ölüsünün GBT’sine bakmaya kadar gider: “Ve Uğur, GBT’sinde de en ufak bir olumsuz yanı da yok.”

Tekrar olacak ama olaylar da aynı şekilde tekrar edince kaçınılmaz oluyor; Alman kamu hukuku tarihçisi Michael Stolleis, pek güzel söyler: “… devlet gücünü de bağlayıcı içeriğiyle ‘yasanın gözü’, tek parti rejimlerinin farklı düşünürleri ve azınlıkları ezdiği hiçbir yerde istenmemiştir. (…) Çünkü baskıcı kaba kuvvet refleks olarak her türlü bağlayıcılıktan uzak durur. Onun ihtiyacı olan tek şey hükmetmek istedikleri hakkında bilgi sahibi olmaktır. Devlet partisi uyumaz ve hiçbir şey onun gözünden kaçmaz.” (Yasanın Gözü, Kitap Yayınevi)

Oyuna gelelim şimdi, bir oyun var evet: Homojen toplum kurma oyunu. 'Aleviler' toptancılığı içinde gizlenen şey de afişe olan şey de aynı: Merkeze hâkim güçlerin inanç, ideoloji ve davranış kalıplarına uydun uydun, uymadın “tokatı yersin.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

12 Eylül bildirisinin tam metni

15 Temmuz darbe girişimi bildirisinin tam metni