Düşene devletlû tekmesi, konuşana Başbakan sillesi

ÖNNOT: 
Tekmeci beyefendiyi sadece kendisi değil, iktidar partisinin yetkilileri onayladı. Bir milletvekili, "savunma durumu"nda olduğunu söyledi, göremeyen gözleri kınadı. Elleri, kolları tutulmuş insanlara tekme atmanın ne türden bir savunma olduğunu sormak gerekli mi, bilemedim.
Başkan yardımcısı Hüseyin Çelik de, aynı şekilde saldırıya uğradığı imasıyla "yedi günlük iş göremezlik raporu" aldığını söyledi. Doğrudur. Rapordan kolay ne var? Zaten sonra başbakan (Şimdiki genişletilmiş cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan) ile birlikte dolaşırken görüldü, cuma namazı ve Soma işçileri için kıyılan gıyabi cenaze namazında görüldü. İyi iş gördüğünün teyidiydi bu hareketler, iş görmezlik raporu da ne dersek diyelim, efendinin koruma altında olduğunun katmerli ilanıydı. Ayrıntıya girmek gereksiz bence, esas o kadar vahim ki: Denetimsiz şiddeti böyle onaylayan bir iktidar, ne yazık ki tam da tahmin ettiğim gibi yeni sistemi test etmekten ötesini yapmıyordur. İktidarların sözel şiddetleri, fizik şiddeti davet eder, fizik şiddeti ne yapar peki? Bu sorunun cevabını vermeye dili varan söylesin... Ellerinde, bellerinde otomatik silah bulunan özel harekatçı iki kişinin derdest ettiği bir yurttaşı tekmeleyen kişi iktidar tarafından böyle kollanıyorsa, sadece Anayasa değil, olası toplumsal barışı mümkün kılacak yerel, küresel tüm ilkeler gözden çıkarılmış demektir. 
Ha, adını yazmadım hiç, yazmayacağım da. Çünkü mesele hınç ve hırs dolu karnıyla istikbal peşinde olan bir kişi değil, mesele iktidarın onayladığı, bugün itibarıyla teşvik ettiği davranışların bizi nereye götürdüğü. Onaylayan sadece iktidar olsaydı, iyiydi, ne yazık ki... 



Başbakanlık müşaviriymiş. Devletlû yani.
Özel harekâtın yere indirdiği kişiye vurduğu tekme,
TCK'nın birçok maddesini ihlal ediyor.
Fakat bundan ibaret değil:
Kurulmakta olan sistemi test ediyor aslında efendi.



Öfke kapladı her yanı. İki öfke.
Biri canı yanmış, annesi, babası, oğlu, yeğeni, kuzeni, kardeşi, yoldaşı yeraltında nefessiz, cansız bırakılmış acılı insanların. O öfkeli olmasın da kim olsun? Soma, bir ilçe, direğini yitirmiş. Çalışan, üreten, evi ayakta tutan erkek nüfusu toprağa vermiş. Ne vermesi, geri vermek için alamamış bile daha. Kızar, bağırır, lanet eder, şikâyet eder, ağlar, dua eder, beddua eder. Acıyla baş etmek zordur, çaresizlikten başını taşlara vurur, taşı sağa sol yağdırır. Elbet otoriteye laf eder. Acı ve öfkenin bir araya geldiği yerde insan halinin tasviri zordur, bunları kim bilmez?

Ne olmuş? Bakanlar gelmiş, Başbakan gelmiş. Acılı, öfkeli insanlar laf etmiş. Güvenlik güçleri (ben güvenemem de isimleri öyle) de buna engel olmaya yönelmiş, doğru-yanlış, haklı-haksız bakmamış, bir genci derdest etmiş, yere indirmiş, hırpalayarak zaptetmeye çalışıyor. Güvenlik güçlerinin siyasal güdümlü hoyratlığına laf edeceğiz de, bir şey oluyor birden. Bir adam, rical arasından sıyrılıyor, yerdeki gence tekme atıyor.
İkinci öfkenin sahibi bu: Sahiplerinin öfkesini iman gibi içinde büyütmüş, onlara kendini kanıtlamak için ne kadar onların ruhunu kendi ruhunda hissettiğini göstermek için her şeyi yapmaya hazır. Ne kahraman ama!

Mesele sadece ahlaki değil. Tekmecinin tıyneti de değil mesele. Ötesi var. Hukuk var. Siyasal düzen var. Toplum var. O toplumun geleceği var. Bu kişi resmi görevli. Başbakan Müşaviri. Devletlû.

Görevi arasında yere indirilmişe tekme atmak var mı? Yazılı kanunlarda yok. Yeni yükselen yazısız kanunlarda var olsa gerek. Saldırıp vuruyor. Vuruyor, peki sonra? 48 saat geçti neredeyse, vurana ne oldu? Görevden alınmadı. Partisinden eleştiri gelmedi. Soruşturulmadı. Savcı kapısını çalmadı. Oysa suçlu o. Sadece ahlaken değil, siyaseten değil, hukuken de. Güvenlik güçlerinin görevini yapmaya soyunuyor; “Tekme atma görevi yok güvenlik güçlerinin” demeyin, bizim yazılı ve yazısız hukukumuzda var, mahkemeler de her seferinde onaylıyor bunu. Biz de aldık kabul ettik bu yazılık. Fakat güvenlik görevlisi olmayan biri bunu
yaparsa ne olur? Buna izin verilirse. Hâlâ görevden alınmadıysa, bu öfke gösterisi yapan beyefendinin fiili, mesleki sıfatının önünde yer alan 'Başbakanlık' tarafından onaylanıyor demektir. Yaptığı suç ve suçüstü halinde ona müdahale etmeyen diğer güvenlik görevlileri tarafından onaylanıyor demektir. Hâlâ
kapısını çalmamış olan savcılık onaylıyor demektir. Yaptığı sadece güvenlik güçleri personelliğine soyunmak, görev gaspı değil. Yaptığı sadece şahsa darp değil. Yaptığı sadece halkı kin ve düşmanlığa tahrik değil.
Yaptığı, hukuksuzluğun egemen güçler lehine tescilini bir daha test etmek. Sömürgen, baskıcı otoriter yönetsel tarzın, kurulması devam eden denetimsiz mütegallibe tarzının varacağı sınırları göstermek. Hâlâ yerindeyse, hâlâ yer yerinden oynamıyorsa, daha başa gelecek çok şey var demektir o halde.
“Gereken açıklamayı yapacağım. Oradan ayrıntıları takip edebilirsiniz” buyurmuş tekmeci zat. Gereken açıklama? "Vurdum ama sor niye" mi diyecek? Yüzündeki öfke ve nefret görülüyor, düşene, düşürülmüşe vurulurken. “Vurdum, yine vururum” mu diyecek? Bakalım. 'Ayrıntıları takip..' Tekmenin yerine oturup
oturmadığını mı söyleyecek? Yoksa ayakkabısının zarar gördüğünü mü? Bu haklılık eminliği, savunmanın yönünü de gösteriyor. Nitekim, tekmelenen kişinin 'ölen madencilerin yakını olmadığı' iddiasıyla bir savunma kuruldu bile bazı kişiler tarafından, önceden. Öyle olsa da hiçbir şey değişmez ya eklemek lazım:
'Yakınlık' nüfus kayıtlarına, akrabalık bağlarına, mahalle, muhit komşuluklarına bakılarak adlanmaz sadece. İdeolojik yakınlık da yakınlıktır. Vicdani yakınlık da...
Başbakan'ın yumruğu, sillesi meselesi geldi sonra. İlkinden daha vahim belki ama ilkindeki vahameti hem inşa eden hem de açıklayan bir yanı vardı.
‘Öfke belagati’ denilerek estetize edilen yoğun şiddet dokulu söylemin siyasal faydaları arasında ‘iktidarı elde tutmak’ bulunabilir fakat karşı öfke ve şiddeti davet ederek toplumu, elden değilse, toplum olmaktan çıkarmak da bulunur. Bunun için fazla şey gerekmediğini görüyoruz her geçen gün: Omnipotent devleti biliyorduk, şimdi bir de omnipotent hükümet başkanının bu iş için biçilmiş kaftan olduğunu görüyoruz. Kızgınlığı, öfkeyi aşıyor işler, hınç siyaseti zirvesini arıyor, özetle.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

12 Eylül bildirisinin tam metni

15 Temmuz darbe girişimi bildirisinin tam metni