Bütün alacaklılar toplandık toplandık!

Yazı 17 Eylül 2013 Salı günü çıktı. 18 Eylül 2013 salı günkü Vatan gazetesinde, "Borçluyum, borçlusun, borçlu" başlıklı bir haber yayımlandı. Bu habere göre manzara şu:
"Son 4 yılda ‘Borcumu ödeyeceğim’ diye taahhütte bulunmasına rağmen, sözünde durmayan 1 milyon 20 bin kişiye dava açıldı. 525 bin kişi mahkum oldu, 89 bin borçlu cezaevine girdi."
Vatan Gazetesi'nin haberinin ayrıntıları için BURADAN BUYRUNUZ 




Afyonkarahisar Valisi
ve Afyon Kocatepe Üniversitesi
Rektörü, hafta içinde
bir açılıştaydı.
Mutluydular.
İcra dairesi açmışlardı.
Artık Afyon'daki borçlular düşünsün.



Bir toplantı. Afyonkarahisar’da. Devlet töreni. Tarih 11 Eylül 2013.
Heyet kalabalık: Vali İrfan Balkanlıoğlu orada, devletin ildeki başyetkilisi olarak. Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürü Muharrem Ürgüp orada. Cumhuriyet Başsavcısı Adem Yazar. Adli Yargı Adalet Komisyon Başkanı ve 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Şahap Mutlu. İdare Mahkemesi Başkanı Hüseyin Bilgin. Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Solak. Baro Başkanı Turgay Şahin. Hâkim ve cumhuriyet savcıları. İl müdürleri. Avukatlar. Adalet çalışanları.
Mutlu bir heyet. Yüzler gülüyor. Kare kare fotoğraflar Afyonkarahisar Valiliği’nin internet sayfasında duruyor. İyi iş çıkarmış insanların görünme arzusu her kareden akıyor.
İki de konuk var. Avrupa Birliği Eşleştirme Projesi çünkü bu. Türkiye, Yunanistan ve İspanya birlikteler. Konuşmalarda, adaletin hayatımızdaki önemi vurgulanmış.
Nedir bu alayıvala ile yapılan iş?
Efendim, Afyonkarahisar’ın altıncı icra dairesi açılmış. Ne mutlu! Alacaklıların alacakları yerde kalmasın diye devletimiz, AB’yi de arkasına alarak, yeni icra dairemizi pür neşe açıvermişler. Vatandaşa borcundan dolayı takibat ve lüzumu halinde haciz vs. işlerini yapacak olan Afyonkarahisar’da icra sayısı artmış, tabii ki pür neşe olacaklar.



Göç veren şehir


Peki borçlular? Peki borç?
Afyonkarahisar 703 bin 948 nüfusa sahip. 2011-2012 istatistiklerine göre ile 24 bin 167 kişi gelmiş, 21 bin 738 kişi de ilden göçmüş; nüfusu yüzde 3.5 artmış yani bir yılda. Fakat yanıltmasın, öyle büyüyen, nüfus çeken bir yer değil. Çünkü bir önceki yıl ile 17 bin 219 kişi gelmişken, 24 bin 63 kişi ilden ayrılmış; yani binde 9.8’lik kayıp yaşamış; o yıl itibariyle nüfusu da 698 bin 626.
1995-2000 arasında 35 bin kişilik bir göç almış, 52 bin 252 kişilik de göç vermiş; o beş yıl içinde binde 22,5’lik nüfus kaybı. İşler iyi gitmiyor yani Afyon’da, aldığından fazla nüfusu veriyor. Alacaklılar değildir değil mi bir kenti terk edenler? İnsan alacağını bırakıp gitmez. Borçlulardır onlar ya da işte belki borca girmek istemeyenler. E bir de icra dairesi sayısı artıyorsa, borçlu sayısı da artıyor olmalıdır değil mi? Ama biz icracı hükümet, icracı devlet ve icracı valiliğiz, alacağın tahsilidir asıl olan bizde. Rektör bey de konunun ilmi boyutlarını görmek üzere oradadır elbet, fakat hangi ilim? "Borç nasıl tahsil edilir" sorusuna mı cevap arıyordur? Borç nasıl teşekkül eder, borçlu denilen kişinin hal durumu nedir, borçluluğun artması topluma niceyler filan gibi meselelerde saha araştırması mı yapıyordur? Kamuya "icra dairesi açılışı" olarak verilen bir fotoğraftaki rektör, akademinin "alacaklılar" sistemine yazıldığını göstermez mi daha çok? 


Sevilmeyen iş: İcra
İcra zor iştir. İcra, zordur çünkü. Zorla tahsil. Kamu zoruyla. Borç zor bir meseledir çünkü. Hukuk fakültelerinde borçlar hukukundan daha zor bir ders olarak algılanır icra. Devlet gücü kullanarak alacak tahsili, her safhası ayrı meşakkatli, netameli bir iştir. Elbette bilen bilir, icrada konu sadece para da değildir, ev tahliyesinden çocuk teslimine kadar birçok başlığı kapsar.
Öğrenci dersi görürken sevmez, en zor geçilen derstir belki de icra iflas hukuku. Avukat ve icra memuru, uygulamasını yaparken sevmez; nice avukat bir-iki icraya gittikten sonra tövbe etmiştir; kamuya, hatta başka mesleğe bu sebeple geçenler efsaneden ibaret değildir. Halk da sevmez. İcra malı, yani haczedilmiş malların kimseye hayır getirmeyeceğine inanılır, alana hoş gözle bakılmaz. Üç otuz paraya haraç mezat gider çünkü. 


Hukuk tarihinde de büyük bir dert olmuştur alacak meselesi. Antikçağlarda borç, borçluyu köleye çevirirdi. İşler ilerledikçe, dünya az çok medenileştikçe bu yoldan vazgeçildi. Hapis yakın zamana kadar kaldı, tamamen silindiği de söylenemez. Türkiye’de son 10 yıl içinde borçtan dolayı hapis yolları kapatılmaya çalışıldı; halen mal beyanında bulunmama, kambiyo yükümlülüğü filan denilerek bazı hapis kapıları da açık. Hapisten kaçma hep iyilikten değil tabii, hapisteki borçlu alacağı nasıl öder, daha da borçlanır en fazla. Borçluyu, bildik hapse atma yerine, borcuna hapsetme daha modern bir yöntem. "Borç yiğidin kamçısıdır", kamçıyı da kendi kendine vurmak zorundadır. 


Dinler de bu meseleye yakın ilgi gösterir. İslam, özel ilgi gösterir. Hadistir: “Borç gündüz ezilme, gece de derttir.” İslam peygamberi bu yüzden borçtan sakınılması gerektiğini söyler. Kuran, borçlulara iyi davranmayı emreder; ödeyemeyecek hale gelenin borcunu azaltmayı ya da tamamen bağışlamayı hayırlı bir iş sayarak över. Borçlu, borcun kaynağı kumar filan gibi gayri meşru addedilen bir kaynak değilse, zekât verilebilecek kişiler kapsamındadır. Faiz yasağı da bu meseleyle ilgilidir: Borçlandırıcı sistemle mücadele arzusu. Kısaca Türkiye’de haciz, icra işlerinin sevilmemesinin sebeplerinden biri de dinidir. 

Kölelikten kurtuluş, kölelikten kurtarma da birçok İslam kaynağında desteklenen, övülen, bir fiildir. Borç, köleleştirebildiği gibi, kölelik de bir borçluluk biçimi olarak düzenlenmiştir eni konu. Borç-kölelik ilişkisi, her zaman "köleliğin" adlı adınca görünmediği bir ilişkidir; borçlunun borcuna hapsedilmesi, ömrünü borç ödemeye çalışarak geçirmesi bir başka kölelik formu gibidir. 

Bir sistem olarak borç
Mesele sadece sosyolojik, dini gözlem ve prensiplerle de ilgili değildir. İnsanın varoluşunun temeline ilişkin yanları vardır; Gilles Deleuze anlatsın, duvardaki Nietzsche fotoğrafı eşliğinde: “İnsan artık kapatılmış insan değildir. Borç içindeki insandır. Kapitalizmin insanlığın, borçlanmak için çok yoksul, kapatmak içinse çok kalabalık dörtte üçünün aşırı sefaletini bir değişmez veri olarak tuttuğu ve sürdürdüğü doğrudur: Denetim sınırların aşınmasıyla ilgilenmemektedir yalnızca; gecekondulardaki ve gettolardaki patlamalarla da uğraşacaktır.” 


Borcun bireyler arasındaki ilişkiyle ilgili sıkıntılı yönü, siyasal birliklerin, yani devletlerin ilişkisine dair yönünden geri kalır değildir. Uluslararası sistemin işleyişinde önemli bir araçtır borç, önemli ve tehlikeli: Devletler, silah zoru dahil çok sayıda araçla dayatılan ilişkiler ağı çerçevesinde borç bağıyla bağlı hale gelirler. Birçok ülkede yurttaşlar, ‘borçlandırılmış’ devletlerinin cezasını çekerler; bir tür yeniden kölelik gibi yaşarlar. Bangladeş’te 1000’den fazlasının tek kazada can verdiği emekçi katliamlarının arkasında bu ‘sistem’ yatar. Özetle “borç içindeki birey”, “borç içindeki devlet” aracılığıyla çifte borç zindanına gömülür. Sürmekte ve tartışılmakta olan Avrupa krizinin öbür adı da "borç krizi"dir ve ülkeleri, toplumları derinden sarsmaktadır. Yunanistan, İspanya, İtalya, Polonya hatta Fransa'da politikacıların ayakları titreyerek koşturmaları boşuna değil. 


‘Devlet’ siyasal birliğin örgütüyse, ‘vali’ devletin ildeki varlığıyla, icra dairesi açılışında hazır bulunan vali ve sair devletluların, temsilcisi olduğu devletin durduğu yeri de gösteriyor olmaları gerekir: Onların yeri, alacaklıların yanıdır. Rektörün varlığı, ‘devletin ilminin’ de alacaklının yanında olduğunu gösterir. Devlet çünkü alıcıdır, malı, parayı, canı, alıverir ve ilmi de alıcıların ilmidir. "Devletin küçüldüğü", "devletin gerilediği", "devletin iktisadi ilişkilerden çekildiği" teoriler, devletin alacaklı lehine tüm gücünü ortaya koymasından sonra anca kulağa güzel gelen türküler.


Borç, sadece alınıp verilememiş bir şey olarak düşünülemez, o bir sistemdir. Kamu otoritelerinin ‘borçlanmaya’ karşı ve borçlunun düşkünleştirilmesine karşı tedbirlerle meşgul olduğu, kurumlar oluşturduğu yer başka bir yerdir, borcun bir an önce ödenmesi için icra daireleri açılışlarında mutlulukla pozlar verdiği yer başka bir yerdir. Birinde ‘sistem’ borçlandırmaktan mutlu olur, diğerinde borçtan kurtarmaktan.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

12 Eylül bildirisinin tam metni

15 Temmuz darbe girişimi bildirisinin tam metni