MİRİ MALI-Hayreti
Hayreti'nin, (eskilerin deyimiyle sinkaf redifli) protest gazeli. E hazreti cinsiyetçilikle suçlayacaklar okumayıversin lütfen! Doğru söylemek, dahasını söylemeyi gerektirmez bazen :)
Görmedüm mihrin baka gördüm fenâ dârın sikem
Bu fenânun bî-mürüvvet mîr ü serdârın sikem
Atlas-ı çarhun kabâyam aldanursam rengine
Bana şâlüm yeg durur anun iç astârın sikem
(Hayreti)
Hayreti kimdir?
Doğum tarihi bilinmiyor. Vardar'da doğmuş. Adı Mehmet. 1534'te ölmüş. Mehmet Çavuşoğlu ve M. Ali Tanyeri divanını 1981'de yayınladı. Bektaşidir.
Ne Süleymâna esürüz ne Selimün kuluyuz
Bu beyti yüzünden devrin padişahı ve sair ileri gelenleri tarafından dışlandığı rivayet edilir. Süleyman, Kanuni, Selim de Yavuz'dur!
Sözlük ihtiyacı duyanlar için:
mihr: Güneş
fena: Yok olma, yokluk, geçip gitme
dar: ev, yer, yurt
dar-ı fena: Dünya, bu dünya. Yokluğun yeri, yokluğun yurdu.
mürüvvet: insaniyet, mertlik, yiğitlik; cömertlik, iyilikseverlik.
bi: olumsuzlama ön eki
bi mürüvvet: iyilikseverliği olmayan, insanlığı, mertliği olmayan
mir: yönetici, bey
serdar: askeri yönetici, komutan
çarsu: dört taraf, dört tarafı olan şey; çarşı, pazar
dehr: dünya
atlas: ipek kumaş, düz, tüysüz
çarh: çark, tekerlek; felek,g ök; yaka; devreden, dönen
kabâ: üste giyilen elbise, cübbe, kaftan
bîmar: hasta
guşe: köşe
ehl-i dil: yürek erbabı, kalbi uyanık, basireti yüksek, maneviyatı sağlam kişi
gidi: pezevenk
perestar: tapan, tapıcı, hizmetçi, kul, dalkavuk
etvar: tavır, hal ve hareket, kişi davranışı
Ali Kemal Sağlam'ın, kaynağıyla beraber aktardığı ek bilgi:
Görmedüm mihrin baka gördüm fenâ dârın sikem
Bu fenânun bî-mürüvvet mîr ü serdârın sikem
Çârsû-yı
dehr içinde dâyımâ sûret sûret
Ehl-i
ma’nâ ile itdükleri bâzârın sikemAtlas-ı çarhun kabâyam aldanursam rengine
Bana şâlüm yeg durur anun iç astârın sikem
Kala
ben bîmârunuz bu gûşe-i iflâsda
Vaz
geldüm bunlarun itdügi tîmârın sikem
Şimdiki
begler mürüvvetden dem urup her nefes
Ehl-i
dil ‘âriflere itdügi ikrârın sikem
Bî-vefâdur
kahbe dünyâ gibi bunlar bunlara
Kulluk
eyleyen gidilerün perestârın sikem
Ehl-i
‘irfâna kuru tahsîndür ihsânları
Bu
zemâne beglerinün cümle etvârın sikem
Zerre
denlü yok durur mihr ü vefâ didükleri
Bu ‘avâmun hâsılı ey
Hayretî varın sikem(Hayreti)
Hayreti kimdir?
Doğum tarihi bilinmiyor. Vardar'da doğmuş. Adı Mehmet. 1534'te ölmüş. Mehmet Çavuşoğlu ve M. Ali Tanyeri divanını 1981'de yayınladı. Bektaşidir.
Ne Süleymâna esürüz ne Selimün kuluyuz
Kimse bilmez bizi bir şâh-ı kerîmün kuluyuz
Bu beyti yüzünden devrin padişahı ve sair ileri gelenleri tarafından dışlandığı rivayet edilir. Süleyman, Kanuni, Selim de Yavuz'dur!
Sözlük ihtiyacı duyanlar için:
mihr: Güneş
fena: Yok olma, yokluk, geçip gitme
dar: ev, yer, yurt
dar-ı fena: Dünya, bu dünya. Yokluğun yeri, yokluğun yurdu.
mürüvvet: insaniyet, mertlik, yiğitlik; cömertlik, iyilikseverlik.
bi: olumsuzlama ön eki
bi mürüvvet: iyilikseverliği olmayan, insanlığı, mertliği olmayan
mir: yönetici, bey
serdar: askeri yönetici, komutan
çarsu: dört taraf, dört tarafı olan şey; çarşı, pazar
dehr: dünya
atlas: ipek kumaş, düz, tüysüz
çarh: çark, tekerlek; felek,g ök; yaka; devreden, dönen
kabâ: üste giyilen elbise, cübbe, kaftan
bîmar: hasta
guşe: köşe
ehl-i dil: yürek erbabı, kalbi uyanık, basireti yüksek, maneviyatı sağlam kişi
gidi: pezevenk
perestar: tapan, tapıcı, hizmetçi, kul, dalkavuk
etvar: tavır, hal ve hareket, kişi davranışı
Ali Kemal Sağlam'ın, kaynağıyla beraber aktardığı ek bilgi:
''Vaz geldüm bunlarun itdügi tîmârın sikem'' Bu şiiri aslen Pargali İbrahim paşa için söylüyor. Pargalı için yazdığı kasidye karşılık kendisine verilen timarı az bulup bırakıp gider. Tabii az tımar verilmesinin sebebi kendisini kıskanan Hayali'nin Pargalı'ya verdiği rapordur. ÖMrünün sonuna kadar da Rumeli beylerinin himayesinde verdikleri bahşişlerle geçirir. onlara da şu beyiti söylüyor : Ehl-i ‘irfâna kuru tahsîndür ihsânları
Bu zemâne beglerinün cümle etvârın sikem
(Mehmet Çavuşoğlu, İÜ Güneydoğu Avrupa araştırmaları dergisi 2-3 1973)
Yorumlar
Yorum Gönder