Cenaze hukuku, hukukun cenazesi

Osmanlı'nın son padişahı Vahdettin öldüğünde, cenazesi Türkiye'ye kabul edilmedi. Suriye'ye defnedildi. Türkiye, vatandaşlıktan yasayla ıskat ettiği, dirisini siyasal tehlike olarak gördüğü sultanın ölüsünü de tehlike olarak görmüştü.


Yasa, sadece yaşayanı değil, henüz doğmamış olanı (kürtaj ve sair doğum kontrole dair düzenlemeler, örneğin) ve artık ölmüş olanı da kapsar, çünkü devlet sadece yaşam üzerinde değil ölüm üzerinde de hakimiyet kurmak ister. Ölünün defnedilmesi, defin sonrasında mezarların korunması (ve korunmaması) bu nedenle devletin ilgi alanındadır.
Habur'da cenazelerini bekleyenler...

TC kanunlarına göre, yurt dışında yaşamını yitirenler, bulundukları ülkedeki TC temsilciliklerinden alınacak belgelerle Türkiye'ye getirilir.
Burada ülkeler ikiye ayrılmıştır: Bir Avrupa Konseyi üyesi ülkeler ve diğerleri. Konsey üyesi ülkeler, cenazelerin sorunsuz kabul edildiği ülkelerdir. Buralarda yaşamını yitirenler, "halk sağlığı açısından risksiz" ülkelerde ölmüş oldukları için kolay kabul edilir. Bu durumda cenaze "kargo" olarak değerlendirilir, cenaze üzerinde bir işlem yapılmadan kabul edilir. Buralardaki ölümler, devlete sorun çıkarmayan ölümlerdir. "Diğerleri", Konsey üyesi olmayan ülkeler, "halk sağlığı açısından riskli" kabul edildiğinden, prosedür biraz daha zorlaştırılmıştır. Bu durumda, tabipler devreye girer. İki durumda da "ülkeye kabul etmeme" diye bir durum söz konusu değildir. Devlet, üzerinde egemenlik kurduğu ölü canın girmesine niye engel olsun ki?

İki durumda da bir kanuni açık, boşluk var gibi: Türkiye'nin tanımadığı bir ülkede ölüm, ya da Türkiye'nin temsilciliğinin olmadığı bir ülkede ölüm hali, düzenlenmiş değildir. Suriye'de hem TC temsilciliği yoktur, hem de mevcut Suriye yönetimini Türkiye tanımamaktır. Dolayısıyla Suriye'de yaşamını yitirenTC uyruklular, oradan bir "ölüm belgesi" alma imkanına sahip değillerdir. Peki bu durumda ne yapılabilir? Yakın zamana kadar, orada kim ölse kabul ediliyordu. Malum, çatışma ortamı olduğundan ve ölenlerin hemen hemen tamamı "öldürülmüş" olduğundan, otopsi işlemiyle yurda kabul ediliyordu. Birden bire, 7 Haziran seçiminden sonra, sanki sandıktan "Barışma, savaş" talimatı çıkmış gibi savaş başlayınca, Suriye'de YPG/YPJ saflarında yaşamını yitirenlerin cenazeleri içeri alınmaz oldu.
Bu hukuken mümkün mü? Değil. Olmaması gerekir. Suriye'den bir "ölüm kağıdı" alınamıyor olsa bile, bu kağıdın alınmaması durumunda ne yapılacağı yasa ve yönetmeliklerde açıkça yazmıyor olsa bile, bu mümkün değil. Zira, ölüler için olmasa bile diriler için geçerli bir kural var: TC yurttaşları, pasaportsuz, belgesiz sınıra geldiklerinde, alınırlar. Yaşayanlar üzerinde egemenlik hakkı iddia eden devlet, ölüm halinde bu egemenliğinin bittiğini öne sürmedikçe, sınıra gelmeyeni alamamazlık edemez. Kendi yazdığı hukuktaki bir boşluk, kendi iddia ettiği hakların aleyhine bir işlem yapma yetkisi vermez. Zaten yakın zamana kadar bunu sorun etmeden cenazeleri kabul etmesi, hukuka uygun durumdu. Üstelik, kabul etmeme bir yana, yurttaşın neden ve nasıl ölmüş/öldürülmüş olduğunu araştırma görevini yerine getirmesi için bile kabul etmesi gerekmektedir. Kabul etmemiş olmakla a) o kişinin yurttaşlığını kabul etmediği ve b) o kişinin cenazesini inançları dairesinde defnetmek isteyen yurttaşlarının haklarını da tanımadığını ilan etmiş olur. Özetle, cenazenin siyasi gücünü, kendi hukuki olduğunu ilan ettiği gücünün üstünde görmedikçe, bunu yapamaz.
Niye yapıyor? Siyasi nedenlerle. Ünlü cenazeler"in ülkeye alınmaması ya da bilinmeyen yerlere defnedilmesi eski bir usüldür. Amerikalılar örneğin Bin Ladin'i böyle kaybettiler. Türkiye tarihinde örnek saymakla biter gibi değil. Şeyh Sait, Seyit Rıza, Saidi Nursi... en ünlüleri. Gözaltında kayıplar...

Fakat durum siyaseti aşıyor: Devlet, kendi "cenaze hukuku"nu çiğneyerek, hukukunun bir cenaze olduğunu, yani tüm yurttaşlar için geçerli bir hukuk olmadığını ilan ediyor. "Ölüsüne de dirisine de" zulmetmeyi seçiyor. Vaktiyle "kulak kesenler, cesedi askeri araca bağlayarak sürükleyenler" bu cenazeleşmiş hukukun uygulamasını yapmıyorlar mıydı? Devlet bu hukuka sahip mi çıkıyor, çıkmıyorsa ölüye zulmetmekte nasıl bir siyasi yarar görülmüş olabilir? "Siz o kadar da yurttaşım değilsiniz" demekten başka? "Ben sizin devletiniz değilim" demekten başka? Yaşarken yurttaşım değilsin, öldürülebilirsin; ölünce yurttaşım değilsin, seni topraklarıma almam demekten başka? Yaşayan bedenlerin değil, ölmüş olanların da hedef seçildiğini göstermekten başka?



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

12 Eylül bildirisinin tam metni

15 Temmuz darbe girişimi bildirisinin tam metni