Jameson meydan okuyor
Amerikalı Marksist düşünür Fredric Jameson Varoluşçuluk
batıda ve batıyı izleyen ülkelerde düşünce dünyasını derinden sarsan bir moda olduğu
sıralarda genç bir adamdı. Gençliği ve olgunluk çağları, varoluşçuluğun yerini
yapısalcılık, ardından yükselen post-yapısalcılık ve post-modernizmin alışına
denk düşer. Fransız filozof Alain Badiou’nun “yeni sofistler” dediği post-yapısalcı
yangın ortalığı kasıp kavurduğunda Jameson ve (bazıları bazı yönleriyle yapısalcılar
ya da post-yapısalcılar arasında sayılan) Louis Althusser, Ernest Laclaou,
Terry Eagelton, Jürgen Habermas gibi düşünürler teorik itirazlarını yükselten
isimlerdi.
Jameson, hem aynı düşünsel cephede yer aldığı bu isimlerle
hem de post-yapısalcılarla kıyasıya bir mücadele içinde eserini hazırlamış bir
düşündürdür. İngiliz-Amerikan düşünce dünyasını ören üç ana ipliğin ampirist,
pragmatist ve mantıkçı-pozitivist ekollerin karşısına, Avrupai düşüncelerle
çıkar. Onun, İngiliz-Amerikan düşünce dokusuna Avrupa aşısı yapan en yetkin
isim olduğunu söylemek mümkün.
Geçen yüzyılın son 20 yılında, önce soğuk savaşın ardından tarihin
bittiğinin ilan edildiği zamanlar, post-modernizmin akademi koridorlarından
gazete köşelerine, stand-up’çılardan tv dizilerine ve demek ki kahvehane
muhabbetlerine kadar yayıldığı zamanlardı. Jameson’ın Türkiye’ye ilk eseri de
bu yıllarda geldi: Marksizm ve Biçim.
Marksizm ve Biçim ağırlığına rağmen belli bir ilgi gördü,
uzun sayılmayacak bir sürede tükendi, birkaç defa basıldı. Kitabın, “Tarih
bitti” bilgiçliğiyle her düşünce girişiminin, özellikle de verili dünyanın
dönüştürülmesine yönelik imkânların peşindeki muhalif düşüncelerin küçümsendiği
günlerde gördüğü ilgi, Türkiye’de hem düşünceye hem de özellikle Marksist düşünceye
yönelik hevesin bir göstergesiydi. Marksizm ve Biçim, 20. Yüzyılın önemli
Marksist/diyalektik düşünürleri hakkında bir çalışma. Adorno, Benjamin,
Marcuse, Bloch, Lukacs ve Sartre gibi başlıca Batı Avrupa düşünürlerini konu
alır. Yüzyılın etkili düşünce sistemlerinin edebiyat alanındaki uygulanışının,
işleyişinin eleştirel bir tasvirini ve yeniden konumlandırılmasını içeren
kitap, Amerikalı düşünürün tipik özelliklerini de sergiler: Jameson daima
diyalektik düşünür, her ele aldığı, hesaplaştığı düşünürde diyalektik modelini
yeniden elden geçirir. Bu çerçevede, “Dil Hapishanesi/Yapısalcılığın ve Rus
Biçimciliğinin Eleştirel Öyküsü” adlı kitabı da Marksizm ve Biçim’in
tamamlayıcı bir eki gibi okunabilir.
Jameson, ilgilendiği düşünceyi, düşünürü daima (bütünsellik
adını verdiği) bir sistem içinde kavrar ve daima ondan kendi düşüncesine,
sistemine bilgi, görüş ve bakış açısı taşır; en Türkçesi, ilgilendiği
düşünceden ve düşünürlerden yararlanarak onları aşmaya yönelir. Daima
ilgilendiği, hesaplaştığı düşünürü özenle tanımlayacağı bir tarihsel bağlama
oturtur. Ve daima bütün çalışmayı Marksist/sosyalist bir perspektife
yerleştirir, kendi eserinin akademik bir “edebiyat eleştirisi” olarak
tanımlanmasına izin vermeyecek siyasi bir perspektif. Kavgacı, iddialı ve
kararlı bir perspektiftir bu: Siyasal mücadelenin, sınıfsal mücadelesinin
teorik alandaki cephe savaşçısı, mevzi tutucusudur Jameson. Buna karşılık, karşısına
dikildiği düşünürleri ya da akımları toptan yok sayacak bir reddiyecilikle
çalışmaz; aksine, onlara bir tarih, bir siyasal konum, bir düşünsel/kültürel
bağlam tanımlayarak, deyim yerindeyse onlara dünyalı ve tarihli olduklarını
hatırlatarak, aşma çabasına yönelir.
Onun “Biricik Modernite” ve “Postmodernite” adlı kitapları
tartışmacı, meydan okuyucu tavrının belirginleştiği iki önemli eser:
Post-yapısalcı, post-modern düşünce akımları ve düşünürlerle tartışmasını,
modernizm ve post modernizm kavramlarını ve kavramlara önerilen her farklı
içeriği yeniden tarihselleştirerek sürdürür. “Dil Hapishanesi”nde neredeyse
münhasıran Derrida’yla kapışır, örneğin.
Siyasal Bilinçdışı da yazarın teorik/politik mücadele
kitaplarından biri. Israrla öyle tanımlansa da, bir “kültür ve edebiyat
kuramcısı” olmakla yetinmek istemeyen Fredric Jameson’ın hem yöntemini açıkladığı,
hem onu oluşturma biçimini hem de uygulanışını örneklediği çalışmalarından. Önsözün
ilk cümlesi, bir yandan kişi olarak Jameson’ın bir ilkesini açıklar, bir yandan
da kendisini oturttuğu büyük Marksist perspektifin manifestosu işlevini
görürür: “Daima tarihselleştirin!” Tarihselleştirme ve toplumsallaştırma,
kendisinin “Bütünsellik” diye andığı düşüncesinin iki önemli aracı ve
görünümüdür aynı zamanda.
Tarihselleştirme işlemi, sonunda aynı yerde bitecek iki yol
izleyecektir: Nesnenin yolu ve özneni yolu. Kitap, “öznenin yolu”nda ilerler.
Hedef, elbette siyasal ve devrimci bir estetik önermektir; bir başka deyişle,
Jameson’ın kitapta hem eleştirel diyalektik bir bakışla yeniden
tarihselleştirdiği hem de sırtını yasladığı Althusser’in deyişiyle, “teori
içinde sınıf mücadelesi” vermektir.
“Siyasal Bilinçdışı”, bir yanıyla geçen yüzyılın çok farklı,
çoğu birbirine zıt sayılan akımlarına ait düşünürlerinin ortak eğiliminin, Marks’ın
ve Freud’un çalışmalarından yola çıkarak kültürel, kuramsal ya da siyasal açılımlar
üretme eğiliminin tekrarlandığı eserlerden biri gibi görünür. Fikri
muarızlarının hemen hemen tamamında da görünen, benimsenen bir tutumdur bu ve
“daima tarihselleştiren” Jameson’ın kendisinin tarihselleştiği nokta olarak ele
alınabilir. Tartıştığı kişilerden aldıklarıyla yoluna devam etme anlayışı,
kitabın Fransız filozofların özgün (Hayli özgün, örneğin Hıristiyan)
isimlerinden Paul Riceour’e borçlu olduğu yönlerinde iyi örneklerinden birini
bulur. Fransız filozofun Yoruma Dair-Freud ve Felsefe adlı Freud çalışması, Alman
doktoru, “biyolojinin dilinden konuştuğumuz dile geçişin ilkelerini keşfeden”
adam olarak tanımlar. Jameson da Ricoeur’ün okumasını ve yorumlama işlemine
dair kurallarını, onun yöntem ve tarihine dair çalışmaların yardımıyla eleştirdikten,
yani tarihselleştirdikten sonra sanat yapıtlarının ve sanat teorilerinin
dilinin politik dile çevirisinin kurallarını önerir.
Terry Eagleton, Salvoj Zizek ve Edward Said gibi Türkiye’de
hayli ilgi gören düşünürlerin çok borçlu olduğu bir isim Jameson. Bunların
zaman zaman Jameson’a sert eleştiriler yöneltmesine doğal olarak engel olmasa
da bu borç. Türkiye’nin kıymetli çevirmen ve editörlerinden Tuncay Birkan, Jameson’ın düşüncelerinde pay sahibi olduğu
yukarıdaki düşünürlerin Türkiye’de üretilen işlerde çok başvurulan isimler
olduğunu, ancak Amerikalı kuramcından bu anlamda yararlanılmadığını saptar.
Bunun önemli nedenlerinden biri Jameson’ın düşünme biçiminin ve onun serimlendiği
eserlerinin çetinliği olabilir; bir neden daha var gibi görünüyor ama: Jameson,
sözü geçen isimlerin yapmayı sevdiğinin aksine teorik alanın dışında kalem
oynatmaz; bir başka deyişle popüler, güncel sayılacak alanlarda boy göstermez.
Bunu bir çelişki saymak mümkün mü? Yani daima tarihselleştirme ve
toplumsallaştırma yanlısı olan bir düşünürün örneğin Zizek ya da Said gibi
güncel meselelere uzak görünmesi bir çelişki midir? Kuramsal çalışmaların
güncelinin, siyasal, toplumsal tartışmaların günceliyle ilgili olmadığını,
onları belirlemediğini kabul edersek, ancak o zaman bunu çelişki sayabiliriz.
(Radikal Kitap, 20 Ocak Cumartesi)
................................................................
MERAKLISI İÇİN AYRICA BENZER YAZILAR:
Alain Badiou: Şairin Yüzyılı, Filozofun "Yüzyıl"ı, Bizim Yüzyılımız
Jean-Luc Nancay: Çocuk felsefeden ne anlar?
MERAKLISI İÇİN FELSEFİ KİTAPLAR İŞLİĞİ:
DERKENAR-Felsefe okumaları işliği
RADİKAL KİTAP
................................................................
MERAKLISI İÇİN AYRICA BENZER YAZILAR:
Alain Badiou: Şairin Yüzyılı, Filozofun "Yüzyıl"ı, Bizim Yüzyılımız
Jean-Luc Nancay: Çocuk felsefeden ne anlar?
MERAKLISI İÇİN FELSEFİ KİTAPLAR İŞLİĞİ:
DERKENAR-Felsefe okumaları işliği
RADİKAL KİTAP
Yorumlar
Yorum Gönder