Türkiye partisi olun demek, Türkiye partisi değilsiniz demektir!
HDP lideri Selahattin Demirtaş’ın
‘Türkiyelileşmeyi başarması’na
övgüler diziliyor.
AK Parti’nin, CHP ve MHP’nin
liderlerinin yeterince
Türkiyelileştiğini nereden biliyoruz?
‘Türkiyelileşmeyi başarması’na
övgüler diziliyor.
AK Parti’nin, CHP ve MHP’nin
liderlerinin yeterince
Türkiyelileştiğini nereden biliyoruz?
Türkiyelileşme nedir? Hani şu HDP’den beklenen. BDP’den, DTP’den, HEP’ten, HADEP’ten, DEP’ten, yani Kürtlerin siyasal organizasyonlarından beklenen. Nedir bu? Şu kadim cumhuriyet projesinin yakıcı temel problematiği olan “homojen, tekçi toplum projesi”nin yerine üretilmiş bir hüsnü tabir mi? Siyasal sahnede yasal ve toplumsal meşruiyetle var olmak için yerine getirilmesi gereken bir ön şart mı? Ontolojik bir yabancılığın, bir dıştalığın aşılmasına yönelik siyasal bilgelikle dile getirilmiş bir kelamı kibar mı?
Çok duyduk da ne
olduğunu anlayamadık
Bu Türkiyelileşme her neyse, Cumhurbaşkanlığı seçimi
sürecinde HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş tarafından “başarılmış” sayıldı.
Kürt meselesinin geçmişinde ettiği sözlere baktığımızda
rahat rahat Kürt düşmanı diyebileceğimiz az ya da çok ünlü kalemşorların da, MHP
gibi milliyetçiliğini ırkçılık geri frenine yaslamış çatışmacı partilerin
mensuplarının da, ulusalcılığıyla maruf kimi bildik figürlerin de bu “başarı”ya
övgülerini duyduk.
Ölçüleri neydi, laftan ne anlıyorlardı öğrenemedik, ama bol
bol duyduk bu övgüyü. Hatta kamuya söz alma imkânı olan kimi Kürt figürlerle
Kürt dostluğuyla öne çıkmış isimlerden bile duyduk.
Aydınlatıcı karanlık!
En fazla bu seçim atmosferinde dolaşıma giren “Türkiyelileşme” teriminin biraz daha açık hali, daha önce Kürt legal örgütlenmelerine hitaben, öğütle tehdit arası bir tonda kullanılırdı: “Türkiye partisi olmaya bakın, çalışın.”
Türkiyelileşme teriminin de, terime yol açan Türkiye partisi
olma kalıbının da Kürtler muhatap alınarak söylenmesi, “Kürt sorunu”nun çözümü
için Kürtlerin başarması gereken bir şeyi adlandırması ya da işaret etmesi,
Kürt meselesinin bugün aldığı şekil hakkında da tarihi hakkında da aydınlatıcı.
Aydınlanma, Kürtler için doğru yolun bu olduğu anlamında bir bilgelikten
gelmiyor hayır, aydınlatıcı yan, kararttığı yandan geliyor.
Türkiyeli değil miydi yani
Türkiye partisi olun demek, ariflerin affına sığınarak söyleyeyim, siz Türkiye partisi değilsiniz demektir. Türkiyelileşin demek, Türkiyeli değilsiniz demektir.
Türkiye partisi olmamak, malum, HDP’ye kadar gelen siyasal
hareketin oluşumlarının yasal cezai tedbirlerle kapatılması ya da mensuplarına
yönelik yasal cezai baskılarla çalışamaz hale gelmesi demekti. Halen de bu
“imkan” biraz hafifletilmiş haliyle de olsa, devlet tarafından kullanılıyor,
cezaevlerinde yatan binlerce kişiye bakmak yeterli.
CB seçiminde eski Başbakan Erdoğan dahil olmak üzere birçok
siyasal hasmı tarafından Demirtaş’a yöneltilen “terörist, değilse bile terör
işbirlikçisi” iddiası, bu imkânın tüm sınırlarına kadar kullanılabileceğinin de
alametiydi. Bu da cezaevinde yatabilecek yeni binlerce insan demek.
Türk tornası Batı tesviyesi
“Türkiyelileşme” anlaşıldığı kadarıyla, Kürtler için eskisi kadar kuvvetli bir biçimde “Türkleşme” dayatması ya da daveti değil, fakat ondan o kadar uzakmış da görünmüyor:
Bu yıl içinde yapılan iki seçimde HDP’ye “Kürt nüfusunun
olmadığı” ya da “az olduğu” yerlerde gözlenen saldırılarda kimse saldırganlara
“Türkiyelileşme” eleştirisi getirmedi; hatta bu saldırıları HDP’nin yeterince
“Türkiyelileşmemesi”nin bir sonucu olarak yorumlayanları da gördük. Aramızdaki
kimi bilge kişiler, saldırıyı kınamakla beraber anlayabildi.
HDP’nin Kürt bölgeleri dışında yarattığı sinirin o
bölgelerin “Türkiyelileşmemesi” ile izah edilmesi denenebilir mi? Eğer
Türkiyelileşmekten “Türkleşmek” anlaşılmayacaksa, bu deneme verimli de
olabilir. Malum, “Türkleşme”, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde oturup hiç
ya da yeterince “Türk” olmayanların davet edildiği devlet torna tezgâhıydı (sonra
da hep birlikte “Batılılaşma” tesviyesi alınacaktı. Böylece muasır medeniyet
seviyesine, yani herkesin aynı dili konuştuğu, aynı şapkayı taktığı, aynı fönü
çektiği, aynı briyantini kullandığı, aynı elbiseyi giydiği, aynı stilize zeybek
oynadığı milli varoluş tamam olacaktı. Filan.) ama geçti ya o günler, inkâr,
imha ve asimilasyon bitti ya, artık “Türkleşme”yi kast etmiyor kimse.
İzaha muhtaç bir durum
O halde, şimdi yeni bir terim bulmuşsak ve bu “Türkleşme”den farklı bir şeyse, Türk olmayanların ve Türk olmak istemeyenlerin dışlanmasının da bu kavramla izahı gerekir. Bu noktaya ilk olarak Bülent Küçük, T24’teki “Türkler nasıl Türkiyelileşir” başlıklı yazısıyla işaret etmişti. (http://t24.com.tr/haber/turkler-nasil-turkiyelilesir,237573) Bülent Küçük’ün girişimini, “Türkiyeli” terimini Türkiye olarak sadeleştirip sürdürelim: Türkiye, Türkiye olabilmiş midir?
‘Eski Türkiye’nin
cevabı
Bir cevap evet diyor, ama eski cevap bu: Türkiye Türklerindir. Türk olmayanların tek hakkı, Türklere hizmet hakkıdır. Eğitim öğretim, yurttaşın ana dili ne olursa olsun, sadece Türkçe yapılır. Devletle Türkçe konuşulur. Devlet zaten başka dil konuşanları sevmez, lüzum ederse tercüman tutar. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları Türk addedilir. İstese de istemese de…
Bu cevabın Türkiyesi, şimdiye kadar gelen Türkiye’dir.
Kürt’ün Kürtçesiyle birlikte Kürt olarak kalmasına asla ve kata izin vermeyen
Türkiye. “Mağaralarda insanların fareler gibi zehirlendiği”, “daha Türkçe bile
öğrenemeyen”lerin bedenen ve ruhen paryalaştırıldığı, “ay ne güzel Türkçe
konuşuyor” olanların mesafeli bir tebessümle bazı imkânlara yanaşmasına izin
verildiği Türkiye.
Kırmızı kurdele hazır
Nitekim bu seçimde Selahattin Demirtaş’ın aldığı övgülerden biri de “Türkçesi”neydi. “Eski Türkiye”nin bir övgüsüydü bu, “güzel Türkçemiz”i güzel kullanan herkes, hele bir de etnik Türk değilse (ki safkan Türklerin Türkçesini de hiç beğenmedi bizim devlet, ilk onu asimile etti ya, neyse) eski Türkiyemizin kırmızı kurdelelisi oluverirdi. Şimdi de olmasının sebebi bundan başka bir sebeple değilmiş gibi görünüyor.
Eğer “Türkiye” “vatanı ve milleti”yle böyle tekçi ve tekli
bir olmayacaksa, Selahattin Demirtaş’ın Türkçesine yıldızlı pekiyi veren
zevattan birilerinin de iki kelime Kürtçe bilmesi uygun olmaz mıydı?
“Gerekli”lik değil elbette, ama “Türküyle, Kürdüyle, Çerkesiyle” herkesin eşit
ve özgür yurttaş olarak yaşadığı yerde, herkesin değilse de birilerinin,
komşusunun dilini öğrenmeye meyletmesi olağan ve uygun olmaz mıydı? Herkesin
kendi dilini öğrenme hakkı olsa, buna kimse şaşırmazdı. Demirtaş’ın güzel
Türkçesi, onun “Türkiyelileştiğini” gösterecekse, Kürt olmayan birinin güzel
Kürtçesi, Çerkes olmayan birinin güzel Çerkescesi, Ermeni olmayan birinin güzel
Ermenicesi ile birlikte göstermez mi? Hali hazırda Türkçe “ortak iletişim dili”
olarak değil, (Türkler için) zorunlu asimilasyon dili (Kürtler ve diğer etnoslar
için) de-nasyonalizasyon dili olmaktan çıkmış mıdır?
Yanlış anladınız
beyler!
“Türkiyelileşme” denilen şey, Kürt olmaktan hemen değilse
bile sayılı vakte kadar çıkmaksa, devletin kadim inkar, imha ve asimilasyon
programlarıyla yapamadığını Kürt siyasal organizasyonları ve onlarla ittifak
etmiş Kürt olmayan organizasyonlar eliyle yapmaksa, Selahattin Demirtaş’ın da
HDP’nin de “başarısı” yanlış anlaşılmış demektir. Türkiye’nin yeterince
“Türkiye” partisi var, bir sadre şifa olsa bugüne kadar olurdu. Gerçek
Türkiyelileşme, böyle bir ideal varsa, Kürt’ün siyasetçisiyle, sanatçısıyla,
örgütleriyle, kurumlarıyla varlığının kabulüyle mümkündür. Bunun çalışması
gereken niçin hep ve sadece HDP, yani Demirtaş ve yoldaşları olsun ki?
O halde, Demirtaş’ın bu seçimde başardığını başarma sırası
diğer parti liderlerinde. Darısı başlarına.
Yorumlar
Yorum Gönder