Eskiden roman mı vardı? Bahtin çevresi
Geçen yüzyılın başında Rusya sadece siyasal açıdan değil, edebi ve kültürel açılardan da büyük hareketlilik içindeydi.
Edebiyat eleştirisi, edebiyat
kuramları ve dilbilim alanlarındaki canlılığın önemli aktörlerinden biri
de, M. M. Bahtin (1895-1975), M. İ. Kagan, P. N. Medvedev, İ. İ.
Solertinski ve V. N. Voloşinov gibi isimlerin oluşturduğu ve ‘Bahtin
çevresi’ diye anılan gruptu. 1917 devrimiyle Sovyetler Birliği’nin
kurulmasının ardından bu canlılık, 1920′lerin sonuna kadar sürdü. Ne var
ki, etkinlikleri 1918′de başladığı kabul edilen Bahtin çevresi, Rus
biçimcileri.
Rus fütüristleri vb. diğer bütün önemli gruplar gibi 1930′lu yıllara hemen hemen tamamen dağılmış olarak girdi.
Bahtin bu yıllardan itibaren, önemli bir
kısmı sürgünde geçen yaşamı boyunca grubun temel konuları üzerindeki
çalışmalarını sürdürdü. Mehmet Rifat, Bahtin’in araştırmalarının yazın
eleştirisi, yazınbilim ve edebiyat sosyolojisi alanlarına bağlandığını
(20. Yüzyılda Dilbilim ve Göstergebilim Kuramları) bildiriyor. Ama
Bahtin’in, dilbilimden sosyolojiye ve yakın zamanlarda politik
tartışmalara kadar varan geniş bir alanla ilişkilendirilmesine yol açan
çalışmaları asıl olarak roman kuramıyla ilgilidir. Özellikle Bahtin,
Rabelais ve Dostoyevski incelemeleriyle Avrupa romanını, kaynakları,
tarihi ve türsel özellikleri bakımından yeni ve özgün bir
kavramlaştırmayla silbaştan okuyordu. Ona göre roman, tanımlanmış bir
edebi tür değildir; diğer bütün türlerin birleşebildiği, çoksesliliğin,
farklı söylem ve ideolojilerin buluşabildiği, kısaca diyalojik bir yapı
olarak, her zaman gelişmeye açıktır; bu yönüyle de türler arasında
ayrıcalıklıdır. Bahtin’in anahtar kavramlarından biri olan diyalojizm,
J. Kristeva ile T. Todorov tarafından tanıtılan ‘metinlerarası
ilişkiler’ kuramı aracılığıyla Avrupa’da önemli bir etki yaratır.
Bahtin’in batıya doğrudan çevrilmesi ve
tanınması ise yine 1960′lardan sonradır. Ana çalışmalarının önemli bir
kısmı bu tarihe kadar tamamlanmış olmasına rağmen Bahtin, 1930′lardan
itibaren Sovyet rejimiyle düşünsel ayrılıkları yüzünden 1960′lara kadar
ülkesinde de unutulmuş bir isimdi.
Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan ‘Karnavaldan Romana’,
bu büyük roman kuramcısının önemli metinlerini içeren bir seçki
niteliğinde; seçimler Sibel Irzık imzasını taşıyor. Çevirinin, dil ve
edebiyat dünyamızdaki düşünsel cansızlığı giderecek araştırma ve
çalışmalara vesile olmasını dileyelim.
Bahtin mi, Bakhtin mi?
Ayrıntı Yayınları yazarın adını, daha
önce yapılmış sınırlı sayıdaki yayınların bazılarında da gözlendiği
gibi, Türkçede yabancı özel adların yazılışına ilişkin kuralı çiğneyerek
kullanmış.
Kural basit: Latin alfabesi kullanan
dillerden Türkçeye aktarılan özel adlar, kaynak dilde yazıldığı gibi
yazılır ve telaffuz edildiği gibi okunur; Latin alfabesi kullanmayan
dillerden aktarılan özel adlar ise kaynak dilde telaffuz edildiği gibi
yazılır ve öyle okunur. Nitekim, Bilim ve Sanat Yayınları’nın 1985′te
bastığı (çev. Yılmaz Onay) iki ciltlik ‘Edebiyat Bilimi’nde yazarın adı,
doğru imlasıyla, ‘Bahtin’ olarak yer alıyor. Ayrıca, Mehmet Rifat ve
Sema Rifat’ın Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ’20. Yüzyılda Dilbilim ve
Göstergebilim Kuramları’ adlı önemli çalışması ile yine aynı yazarların,
aynı yayınevinden çıkan Tzvetan Todorov’un, ‘Yazın Kuramları / Rus
Biçimcilerinin Metinleri’ adlı çeviri eserinde, hem Bahtin’in hem de
diğer Rus dil ve edebiyat kuramcılarının isimleri kurala uyularak
Türkçeleştirilmiş. Zaten kuralımız neredeyse alenen, ‘Yabancı özel
isimler Türkçede, İngilizcede yazıldığı gibi yazılır, herkes de bildiği
gibi okur’ biçimine bürünmüş gibi! Gerçi, Ayrıntı Yayınları, yine bir
başka önemli Rus edebiyat kuramcısının ‘Marksizm ve Dil Felsefesi’ adlı
kitabını basarken kurala uydu, yazarın adını (İngilizcedeki yazımıyla
‘Voloshinov’ olarak değil de) ‘Voloşinov’ olarak yazdı.
Yine de, bu kural hatasına ve
karışıklığa dikkat çekerken, büyük bir edebiyat kuramcısını, çok iyi
seçilmiş metinleriyle Türkçeye kazandıran yayınevini kınama kastını
taşımadığımızı ifade edelim.
Konuyu, devlet kurumları, üniversiteler
ve özel yayın kuruluşlarının (ilk ikisinin buna yatkın olmadığı apaçık
olsa bile) uzlaşımıyla oluşturulacak, emredici değil elbette ama yol
gösterici saygınlıkta bir dil akademisinin gerekliliğini vurgulayarak,
kapatalım. (Radikal Kitap, 10 Nisan 2004)
Yorumlar
Yorum Gönder