Kayıtlar

Nisan, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sivas'tan 1915'e hafızaya saldırı

Bir milletvekili, Aziz Nesin’in Sivas’ta halkı kışkırttığı tezini, hem de bir mağdurun yüzüne karşı, tekrarlayabildi. Neden? Çünkü hafızaya saldırmak bir muktedir yöntemidir. Hafızayı emreder, olmadı tahrip eder, olmadı sahibini terörist ilan eder.

Kırıklar 25-27

25 Karacümlesi yaşamın Dizüstü çözülür Mevsimsiz işlem: Toplandım, sıfırda Çıkarıldım, çıktığım kara parçalarından Çarpıldım, çarpanlarına zamanın Bölündüm: Bir ben benden içeri Bin ben senden içeri 26 Akar hep insan İnsandan taşra 27 Düş görüyor evren Hepimizin yerine: Yüzüyor bulutlar Tomurcukla dağ arasında: Yaslandığın ağacın düşü Oturduğun taşın Dağılıyor Düşüncenin sisi Kaparken bizi Sisin düşüncesi

Soykırımı inkârın beş teranesi

‘Atalarımız soykırım yapmaz’ demek,  pek övünülen ileri demokrasi çağında  Ermenilerin hâlâ ‘biz’den  kabul edilmediğinin çok açık bir itirafı. 1915 hakkında konuşmak zor, ama susmak da imkânsız. 1915 hakkında konuşmayı kolaylaştırabilecek iki yol var: İnkâr ve yas. İnkâr yolu, devletin ve devlet tedrisatından başarıyla geçmişlerin önerdiği, seçtiği yol. Yas, böyle bir suça ortak olmak istemeyenlerin, böyle bir suçun tekrarını kabul etmeyenlerin.

Bir yargı isterim

Yargının itibarı, yargıçların kararlarıyla oluşur veya oluşmaz. “Yargının itibarı” denilen şey de İstiklal Mahkemeleri, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat’ta yargı eliyle yapılanlarla oluşmuş bir şey. “Yargıyı etkileme suçu” da, yapılanların itibarsızlığını bilen kanun koyucunun bir kalkanı.

Kırıklar 28-30

28 Damgadır dünya Silinmez Siliniriz böyle, yavaşça Okurken bizi Birbirimize Birbirine yazılı İki dünya 29 Düş Yıldızlardan düşen Görmediniz mi yükseleni düşten? Çimenlerin yıldızı, benim dediğim Çimenlerin gözü, gören... Şarkısı için esintiyi beklemeli Sözü için susmayı Sadece insan umar unutmamayı... 30 Yolda göreceksin Dağda deniz arar biri Başkasıdır Her zaman Yolun beklediği Çoklar kayboldu Bilir Kendi gibi

Mülk yurttaşınsa ferman devletindir!

Kentsel dönüşümü sağlayacak afet tasarısı, yerel yönetim reformu sözü vermiş bir iktidarın sözünden cayması halinde ne olacağının delili. Yasa, iktidarın merkeziyetçi anlayışı nasıl benimsediğinin ve yasama işlemini nasıl ferman usulüne çevirdiğinin bir delili. Dokumuzu değiştiriyorlar hızlı vuruşlarla (Gülten Akın)

Evini başına yıkar da giderim!

Kentsel dönüşümün ikiz yasaları, taşınmaz sistemini altüst edecek nitelikte iki istisna yasası. Terörle Mücadele Kanunu ceza sistemini nasıl altüst ettiyse öyle. Hiçbir yapı bunlardan kurtulamaz. Yargı da devre dışı bırakılıyor, tıpkı 12 Eylül sonrasındaki gibi.

Türkiye'de özel mülkiyet var mı dediniz? Tersinden Robin Hood'luk

Kentsel dönüşüm yasaları ikizleşiyor. İlki kültürel varlıkları koruyordu, ikinci bizi afetten koruyacak. İsimlerine bakarsak böyle. İçeriklerine bakınca iş değişiyor: Bunlar servet transferi kanunları. Elbette yoksuldan zengine.

Manşet şahinlerine lanet

Gazeteler, savaş bültenlerine dönüyor yavaş yavaş. Yavaş yavaş savaşa hazırlıyorlar ülkeyi. Bir zamanlar Ertuğrul Özkök, "Bir ucundan girer, öbür ucundan çıkarız" diye manşet atmıştı Suriye için. O kabadayılığın sebebi, Abdullah Öcalan'ın Suriye'de olmasıydı. Şimdi herkes Ertuğrul Özkök'e her fırsatta laf söylüyor ama anlaşılan o ki bu lafları söyleyenlerin hemen hemen hepsi minik Özkök'lere dönüşmüş durumda. Hürriyet de, Sabah da, Bugün de, Star da aynı telden çalıyor, yani mehter marşı, Şam seferi için... Bu zamane yayın yönetmenleri Türkiye'yi Osmanlı, Erdoğan'ı sultan, kendilerini vezir, savaşı deniz feneri ihalesi mi sanıyor?

Kara Işıltılı Kareler-18

Kapitalizmi savcılık mı kurtaracak?

İstanbul KCK iddianamesi, kapitalizmin eleştirisine kızan, evrimden, kadın haklarından bahsedilmesinden rahatsız olan, özetle bir iddia makamından çok bir politikacının elinden çıkmış gibi.  Yargı sahnesi bir tiyatro sahnesidir. Yargı düzenlemesi tiyatraldır. Yargının üç unsuru, iddia, savunma ve karar makamları bu tiyatronun asli oyuncularıdır. Oyunları belli normlara, yargılama usulünü de belirleyen normlara tabiidir. Mekanizmayı harekete geçiren iddia makamı, daima bir fiille ilgilidir. (“Beyan”ların, düşüncelerin, görüşlerin suç olması, çok özel bir istisna teşkil eder. “Düşünce”nin yargılanması, modern eğilimde, “açık ve yakın tehlike” gibi koşulların da yardımıyla en aza indirilmeye çalışılır.) Bu fiil kanunlarca suç olarak tanımlanmış bir fiildir. Elbette bu fiilin bir faili vardır. Fiili, faili ve ikisi arasındaki bağı kuracak bir öykü anlatır bize iddia makamı. Savunma da iddia makamının anlattığı öykünün, öykünün içindeki fiil, faiil ve ikisinin bağı meselesinin doğru

KCK iddianamesi: İki özgürlük tartışılacak

KCK iddianamesi, son dönem hazırlanan iddianemelerin bütün ortak özelliklerini içeriyor. Örgüt var mı yok mu ayrı mesele, biz yine örgütlenme ve fikir özgürlüğünü tartışacağız.  

Damla Orhan'ı kim öldürdü? Kapitalizm yolundaki cinayetler

Damla Orhan, rekabetçi anlayışın en vahim sınavlarından birine, YGS’ye girecekti. Kalbi dayanamadı. Onun ölümü, bizim sınav sorumuz şimdi: Rekabeti, yarışı toplumsal norm haline getiren kapitalistleşme yolunda böyle nefessiz daha ne kadar gidebiliriz? Her alanda genç ölüler bırakarak daha ne kadar? Rivayete göre Büyük Arap şairi Maarri (973-1057) mezar taşına şöyle yazdırmış: “Burada babamın cinayeti yatıyor!” 

Kara Işıltılı Kareler-17

Gaz+cop+tazyikli su: İleri demokrasi

Türkiye’de sanki her şey, “demokratik” olduğunu iddia eden bir ülkedeki dinamiklerin hareketliliği olarak değil de, “düşman güçler”in, “dış düşmanlar”ın çatışması şeklinde yürüyor. Peki bu kadar güçlü bir iktidar, neden bu kadar korkuyor? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde demokrasi yok diyenler fena yanılıyor. Var. Ama önce bazı olaylar. ** 21 Mart, malum Nevruz. 12 Eylül 1980 sonrası  ırkçı-bölücü Türk-İslam sentezi ideolojisi çerçevesinde güncellenen cumhuriyetin kadim inkar-imha-asimilasyon politikalarına sembolik yanıtın en güçlü verildiği gün olarak, Newroz. Yine malum, hükümet “21 Mart sadece 21 Mart’ta kutlanır” diyerek bir güç gösterisine girişti. Gaz, cop, tazyikli su, yumruk vb. kamusal imkanlar kullanılarak engel olunmaya çalışıldı. En başta Diyarbakır olmak üzere, hiç hoşlanmadığı bir yanıt aldı. Diyarbakır’da güvenlik güçlerinin kurduğu bariyerler öğlen saatine varmadan aşılıp geçildi, “Düşmeseydim de inecektim” diyen Nasrettin Hoca’ya sığınılarak, “Kaldırdık