Devriminizden geriye sadece Alevilere zulüm mü kaldı?
Yargıyı yargı yapan şey karardır. Adaleti orada tanırız. Adalet ya orada olur ya da
ölür. Ankara 16. Asliye Hukuk’un cem evlerine dair gerekçeli kararı gibi. Mahkeme,
Yargıtay’a direniyor.
Yargıtay’ın kararını ve sonuçlarını hatırlayalım: Cem evi ibadethane değildir. Cem evi açmak ve yaşatma derneği kurulamaz. Kurulursa kapatılır. Yasa gereği, malları da aynı amaca hizmet eden bir kuruluşa devredilebilir. Gerekçe neydi? “Diyanet’e göre cem evi ibadethane değildir.” Yüksek yargı makamının bu görüşü, malum, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve sair devlet yetkililerinin resmi görüşü de aynı zamanda. Yani yargı ile yürütmenin birleştiği, kaynaştığı bir yerdeyiz. Görüşün anlamı, yani varacağı yer de açık: Kesinleşirse, sadece cem evi açmak imkansız hale gelmez, Alevilik de kamusal alanda kapatılmış olur. Kendisini yeniden üretme kurumları kabul edilmeyen, ibadethanesi bile tanınmayan bir toplum başka ne olur?
16. Asliye Hukuk’un direnç gerekçesiyse ayrıntılı evzuat değerlendirmesine yaslanıyor, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM içtihatları dahil. Türkiye’de hep söylenen,
“Mevzuat iyi ama yargı kültürü kötü. Özgürlükçü kafayla bakılmıyor”
minvalindeki sözleri kendi açısından boşa çıkarma niteliklerine sahip. Ayrıntılı
analiz ve delillendirmelerin ışığında, “Devletin neyin din, neyin din
olmadığını belirlemesinin, laiklik ilkesiyle de çeliştiği” vurgulanıyor.
En çarpıcı nokta, Tekke ve Zaviyelerin Kaldırılması’na
ilişkin Kanun’a bakışta. (AK Partili Bekir Bozdağ, cem evi açılmasını bu
kanunun ve Anayasa’nın engellediğini öne sürmüştü; Alevilik hukuk eliyle
dışlanırken su getirilen bin dereden ikisi. )
Gerekçedeki cümle: “Tekke ve Zaviyelerin Kaldırılmasına
ilişkin Kanun'daki yasaklamaları, İslam dinini devletin dini olarak kabul eden
1924 Anayasası'nın hüküm ifade ettiği, AİHS'nin usulüne uygun olarak
uygulanmadığı yıllar itibarıyla değerlendirmek gereklidir.”
Cümle yeterince açık: “Devletin dini” diye bir şey artık
olmadığına göre, cem evi meselesinde Diyanet’in (bir devlet kuruluşunun!)
görüşü dikkate alınamaz. Ve yine, “AİHS’nin usulüne uygun uygulandığı”, yani
içinde bulunduğumuz yıllar itibarıyla, 1924 Anayasası mantığıyla örtüşen kanun
da dikkate alınamaz. Açıkça mahkeme, cem evine karşı bahane edilen kanunun
“kadük” karakterini ifşa ediyor. “Ama devrim kanunu…” diyecekler, Alevi’yi
ezmekten başka işe yarar yanı kalmış mı o kanunun, onu anlatsınlar.
Şimdi söz Yargıtay’ın. Yüksek Mahkeme nasıl bir Türkiye
istiyor, bunu göreceğiz. (30 Ocak 2012, Radikal)
Yorumlar
Yorum Gönder