Van: Kürt zonundaki son deprem
Van’ı önce doğa vurdu. Kış bu depremle geçti.
İkinci
depremse yaza girerken geldi. Siyaset vurdu bu kez.
Belediye Başkanı Bekir
Kaya’nın ifade vermemesi, geleceği gösteren bir alamet:
Bu hır gür bittiğinde,
en ağır yaralayanın da,
en ağır yaralının da adalet olduğu görülecek.
Türkiye malûm deprem ülkesi. Van son yılın depremzedesi.
Kışa girerken doğadaki faylar sarsıldı, yüzlerce kişi öldü, on binlerce kişi
evsiz barksız kaldı.
1999’daki Marmara ve Düzce depremlerinden dayanışmayı, acı
paylaşmayı, yas tutmayı öğrenmiştik. Gazeteler öyle yazdı. Van’daysa bunun
Batı’ya doğru geçerli, doğuya doğru geçersiz bir ders olduğunu öğrendik. Gazeteler
kısmen yazdı, kısmen yazmadı.
HATIRLATMALAR
Daha ilk gün, yurtdışı yardımları reddedildi. “Ne
yapabileceğimizi görmek için” denildi. Boyumuzun ölçüsünü almak için. Aldık
ölçüyü, acı bir ders. Sadece Vanlının öğrendiği.
Savcılar, bütün bir il halkının “Bölücü, terörist” olarak
tanımlanmalarında sakıncalı bir yan bulmadı. Laf, söyleyenin yanına kâr kaldı;
kendisi şimdi nice gönüllerin kraliçesi kim bilir.
Bakanlar, eksi 10’lu sıcaklık dereceleri anormal sayılmayan
coğrafyadaki çadırları saraylara benzetti. Saraylar her kıvılcımda tutuştu,
nice bebe kül oldu. Batıdan bakınca istatistik, Van’dan bakınca derin yara.
Hak arayan, çare isteyen halka copla yanıt vermekte beis
yoktu. Cop bütün “millet” için, depremzedeyse depremzede, Kürtse Kürt, Türkse
Türk. Batıda olsa batıda da yapar devletimiz, coplamakta ayrımcılık yok bizde.
Yardım istemeye gittiği hükümet konağında çaresizlikten, çileden
çıkıp söylenen bir depremzede hapse atılırken kimse sorun etmedi. Bu kadar
hapishane niye var? Hem kaymakamlar yurttaşlardan daha önemlidir, bunu 88
yıldır iyi öğrenmeyende kabahat, varsa. Tek parti uygulamalarından koptuk ama
iktidarı kimi nimetlerden mahrum bırakacak kadar değil. Devlette devamlılık
esas deyip duruyoruz madem. Zaten dün de Osmanlı ve Selçuklu genlerini
anlatmadık mı demokrasimizin? Genetik bilimindeki ilerlemeleri beğenen, siyasal
genetiğin ifşasına niye laf söylesin?
İKİ SUÇ
İki suçu vardı Van’ın. Biri Türkiye’deki sayısız kentle
ortak: Fay hattının üzerinde ve müteahhitler orada da bildiğimiz müteahhitlerden.
Sermaye birikimi maliyet gerektirir. Az veren candan, çok veren maldan.
İkinci daha az affedilir bir suç:
Siyasal fay hattının da üzerinde. Kürt zonu. Tercihini
iktidardan yana yapmamış, bir BDP’liyi belediye başkanı seçmiş. 300 bin nüfusla
yaptığı işe bak. Bir BDP’li, yani savcılara göre KCK’li yani PKK’li. Savcılar biliyorsunuz
cumhuriyetin, yargı milletin, adalet kimsenin. Savcılarla başbakanın aynı
fikirde olması niye tuhaf olsun? Güçlerin ayrısı gayrısı pek iyi değil, şu
birlik beraberlik zamanında.
Kent ikinci depremini bu fayda, yaza girerken yaşadı. Donduran
kış bitmek bilmemişti, anlaşılan yakan yaz bitmek bilmeyecek. Deprem sırasında
yardım için çırpınan, kendisini çaresiz hissettiğinde de aracını bir köşeye
çekip hıçkıra hıçkıra ağlayan Belediye Başkanı Bekir Kaya, gözaltına alındı,
sorgulandı, tutuklandı. Şimdi hapiste. Kent bunu önceden öğrendi üstelik. Van
büyük bir yer ama dünya küçük. “Cezaevindeki yeri birkaç gün önceden
hazırlandı” söylentisi, sayısız gazete haberinden daha gerçek
Doğdaki deprem evleri yıkıp canları aldı, peşinden olanlarla
kalplerdeki yarığı derinleştirdi, “doğu” ile “batı” arasındaki mesafenin ne
kadar büyümüş olduğunu ortaya koydu. Bu ikinci deprem oy hakkı, yerel
yönetim, milli irade (halk iradesi) vs.
kavramlarıyla sık sık güzellenen demokrasi denilen şeyin altındaki fay
kırığında. İktidarın seçilenlerle atananlar konusunda kafası biraz karışık mı?
Pek değil: 88 yıllık dersi, atananların seçilenlerden üstün olduğu dersini iyi
ezber etmiş. Kendi atanmışları seçilmişlerden, kendi seçilmişleri atanmışlardan
üstün, o kadar. 88 yılda bu kadar incelik de olsun.
BİR AYRINTI: İFADE YOK
Bekir Kaya’nın tutuklanması sürecinde, pek dikkat çekmiş
gibi durmayan bir kopuş daha var: Şimdiye kadar Kürt hareketine yönelik
operasyonlarda gözaltına alınan ve yasal siyaset yapmayı seçmiş kişiler
savcılık ve hâkim sorgulamalarında ifade verirdi. Bekir Kaya vermedi.
Diyarbakır’da ilk KCK davaları başladığında ortaya çıkan “Kürtçe ifade
krizi”nden farklı bir durum bu. Kürtçe ifade vermek, politik savunmanın bir
biçimi de olsa, mahkemenin tanınmasını doğal olarak içeren bir yol. Süreçte
ikisi de, yani hiç ifade vermeme ile Kürtçe ifade verme de teknik olarak “susma
hakkı” çerçevesinde tutanaklara geçirilebilir; fakat ikisinin anlamı
birbirinden farklı. Kürtçe ifade verilmesi, mahkemenin tanınması demektir. Hiç
ifade vermemeyse mahkemenin tanınmaması fikrini de içerir.
Yargının özel yetkilerle siyasal görevlere koşulması,
doğadaki ve siyasetteki faylara yenisini ekliyor. Bugünün hır gürü geçtiğinde,
en ağır yaraları açanın da, en ağır yaralının da adalet olduğu görülecek. Sadece
yürütmeden ibaret bir devlet için ne kadar çok sıfat varsa, böyle bir devletin
çekip çevirdiği toplumda barış için o kadar az yol var.
Yorumlar
Yorum Gönder