“Ekrad-ı Vahş”tan “Kürt ırkçısı”na statükonun sözleri
Hüseyin Çelik’e göre, Kürtçenin seçmeli ders
olmasına itiraz
edenler ya Türk, ya Kürt ırkçısı.
Çelik, Kürtlerin hak mücadelesini “ırkçı” yaftasıyla
dışlarken,
AK Parti’nin vazgeçilmez stratejisini uyguluyor:
Savaşı sözde de
sürdür ve sana en zıt
olanı sahiplen ki statükonun sahibi olduğun anlaşılmasın.
Tepemde şu dolanan
atmaca mı, tavus mu?
(Metin Eloğlu)
Siyaset yer tutma kavgası. Su başını, değirmen yolunu ve
buğday kilerinin kapısını tutma kavgası. Rahim, mide ve mezar etrafındaki ezeli
kavga: Kim doğacak, kim ölecek, kim doyacak. Kimileri ebedidir de deyip değirmenini
yürütmeye bakar: En son KESK kısmına şahit olduğumuz kitlesel operasyonların
yerleştiği yer burası. Kimileri böyle gelmişse de böyle gitmesin diye yol
yordam arar: Bütün tutuklamalara, gaza, copa rağmen hâlâ ses edenlerin
yerleştiği yer de burası.
Sadece su, yol ve köprü başlarına dikeceğiniz kolluk
güçleriyle, kelepçe, mermi ve F16’larla yürümez iş; söze de hükmetmeniz
gerekir. Söz çünkü, Yunus Emre’nin 800 yıl önce bulguladığı gibi, baş da
kestirir, savaş da durdurur. İkisini yapamıyorsa akıl karıştırır, ruh avlar;
malûm, iletişim çağı. O zaman tekrar edebiliriz: Siyaset sözü tutma kavgası da.
KONUŞULAN YER: VAN
AK Parti söz savaşını özel özen ve taktiklerle yürütüyor:
Karşıya ait, kendisine en zıt sözü, kendisine en has sözmüş gibi yaparak
konuşuyor. Gemi de gemicik de böyle yürüyor; AK Parti Genel Başkan Yardımcısı
Hüseyin Çelik konuşuyor:
“Bu memlekette ne zaman güzel bir şey olsa, Türkçü ve Kürtçü
ırkçılar rahatsız oldu. Ama biz bu iki ırkçı grubu da kendi ırkçılıklarıyla baş
başa bırakıp yolumuza devam edeceğiz. Kürtçe seçmeli dersi koyduk. Türkçü
ırkçılar da Kürtçü ırkçılar da rahatsız oldu. Niye çünkü huzur gelirse beylere
ekmek kalmayacak. İstismar kapısı kapanacak. Ama onlar rahatsız olsa da sağduyu
aklıselim bu ülkede hâkimdir, hâkim olacak. Eski devlet aklı, yerini yeni
devlet aklına bırakmıştır.”
Bu sözler Van’da ediliyor. Hani seçilmiş belediye başkanlarının,
1994’te dört Kürt milletvekilinin Meclis’ten yaka paça çıkarılıp hapse
yollandığı gibi hapse yollandığı yerde. Hani şu depremden sonra kendilerine
yapılacak iç ve dış yardımların pervasız sözler eşliğinde engellendiği
Van’da. Eklemek şart: Bu sözler,
cezaevinde on bini çoktan aşmış politik tutuklunun yanına yenilerinin
yollandığı KESK operasyonu sürerken söyleniyor. “Bu memlekette ne zaman güzel
bir şey olsa…” Evet, bunlar iktidara güzel şeyler. Mutlak olmak isteyen, tutmak
istediği su başına kimseyi yanaştırmayan iktidara. Cümlenin ikinci kısmı,
yüklemin de geleceği kısımdan önceki ibare de iktidar ihtişamı içeriyor:
“Türkçü ve Kürtçü ırkçılar…”
BİR CUMHURİYET MİRASI
Irkçılık, cumhuriyetin kurucu ideolojisinin Türk-olmayanlara
(Hiç unutmamalı, Türk-olmayanlar, sadece Türkçe konuşmayanlar değildi.
Sünni-Müslüman olmayanlardı da) ayırdığı paydı, malûm. Hani AK Parti’nin
“statüko” derken kast ettiği yönetsel teşkilatta işleyen aklın
parametrelerinden. Elbette cumhuriyet hiçbir zaman ırkçı olduğunu kabul etmedi,
çeşit çeşit tarif hileleriyle cevap verdi ithamlara. Şu anda “yenilenmiş devlet
aklı”nda ırkçılık olduğunu öne sürebilir miyiz? (“Dindarlıkla ırkçılığın bir
arada olamayacağı” itirazı gelir hemen; evet, olmaması gerekir. İslam,
ırkçılığı reddeder, açık hükümlerle; çünkü ayrım ilkelerini “inanç” eksenine
oturtur, dil veya renk değil. Hatırlatalım: Cumhuriyet kadroları, “dinsiz”
olduklarını söylemedi hiç, “asıl din bizim dediğimiz gibi bir şey” dedi veya
demeye getirdi. )
“Devlet aklı”nın ırkçılığı dışlayacak kadar yenilendiğini
öne süreceksek, “eski” aklın bu elemanının temizlendiğini görmek gerekir.
Hüseyin Çelik’in bu sözüyse, Kürtlere cumhuriyetin tebliğ ettiği yol haritasını
koruyan biri itiraf olmaktan başka işe yaramıyor. Harita gizli değil: Er ya da
geç Türk olacaksınız. Er ya da geç Kürtçe konuşmayı bırakacaksınız. Cumhuriyetin
ilk dönem zulmünü acelesi görünür kılıyordu, katliam ve soykırım teknikleriyle yürüdü
yolunu. Şimdi “statüko”yu kırdığını, “devlet aklını değiştirdiğini” söyleyen
parti, Kürtçenin seçmeli ders olmasına gelen her türlü itirazı “ırkçılık”
başlığı altında toplayıp çöpe atarken, aynı yolu ağır ağır yürüdüğünden
başkasını söylemiş olmuyor. Seçmeli derse Kürt hakları açısından gelen itiraz
çünkü basit: Anaokulundan başlayarak Türkçeyle kuşatılan çocuklara, ilkokul
beşten sonra haftada birkaç saat verilecek dersler, Kürtçenin korunmasına
yetmez. Türkiye’nin desteğine ihtiyacı yoksa da, senelerdir mecburi tutulup
çokça para harcanan İngilizce kimseye öğretilemedi böyle, örneğin.
ANLAMI YOK, HEDEFİ VAR
Son derece yerinde itirazların (ki demokrasi varsa,
itirazlar yersiz de olabilirdi) milliyetçi bile değil de “ırkçı” olarak tanımlanmasının
anlamı ne? Bir anlamı yok, yeni “statüko”, tasfiye ettiğini öne sürdüğü eskiden
kendine mülk yazdıklarını gizlemek için, söz savaşı yürütüyor. Hedefi, oyunu
aldığı yüzde 50’lik nüfus üzerindeki etkinliğini sürdürmek. Çünkü bu eşi
benzeri olmayan ve her iktidara güzel gelen demokraside, yüzde 50 milli
iradenin tamamı demek. Hedef bu, ama bu sözün işaret ettiği bir şey daha var:
AK Parti, klasik devlet partisine dönüştü; yeni statükonun ta kendisi. Hüseyin
Çelik, devletin 88 yıllık inkârını bugüne uyarlıyor sadece. O zaman Kürtçe
konuşmak isteyenler “Ekrad-ı Vahş”tan ibaretti; şimdi “ırkçı” ilan ediliyor.
“Devlet aklı” iyi bir akıl değil, yenisi de eskisi de; çünkü
daima toplumun aklının aleyhine işler. Çelik’in “yeni devlet aklı” dediği şey, kadroların
el değiştirmesinden ibaret: Yüzde 50’yi al, yüzde 100’ü değiştir. Sonra aynı
parametreleri az elden geçir, aynı yol haritalarına küçük eklemeler, çıkarmalar
yap, aynı armadayla, aynı kutup yıldızlarına bak, seyrüsefere devam. Sıradan
partizanlığı ve sonuçlarını, köklü reform ve demokratikleşme olarak yemek
isteyenler, önden buyursun.
Yorumlar
Yorum Gönder