İdeolojinin ak sütü
İktidar yetkilileri işi topladı: “Süt temiz, sorun
yok.” Çocukların laktoz töleransı
yokmuş. Bu müjde değil, asıl kötü haber.
“Hakim olanlara doğal görünmeyen bir tahakküm var mıdır?”
John Stuart Mill
John Stuart Mill
İktidar ve bürokrasisi “ideolojik” demeyi çok seviyor. Türkiye’nin
kredi notu mu düştü: “Tamamen ideolojik yaklaşım.” Doğru, yükselirken de olduğu
gibi.
Sivas davasında bazı sanıkların zamanaşımıyla kurtuluşunu
eleştirenler Adliye önünde dövüldü mü: “İdeolojik bir kitle.” Doğru, polislere
“Vur copu, ver gazı” emri kadar.
Belediye tiyatrolarındaki düzenlemelere feveran eden mi var:
“İdeolojik aktörler.” Doğru, devlet de, tiyatrosu da, ikisinin aktörleri de
öyledir.
Süt skandalı için: "Biraz da ilimizde ideolojik olarak
süt dağıtımını ilk başladığı günden olumsuz yönde kullanmak amacıyla bir takım
girişimler olduğu yönünde de bazı bilgiler de geliyor.” Bu öncekiler kadar net
değil, karışık biraz. Aceleydi de ondan, ilk haberler Diyarbakır’dan geldiği
için Diyarbakır Valisi söyledi.
Sonra Edirne, Sivas, Konya ve ilah… kötü haberler yağınca “ideolojik”
arkaya düştü. Aileler ideolojik değilse, çocuklar psikolojik olmalıydı. Bir
başka vali, yine ilk gün: “Bozuk süt olduğu anlaşılıyor, arkadaşlarımızın
tespitleri öyle. 'Zehirlenme' demeyelim de bozuk sütün, bozuk gıdanın verdiği
biraz kısmen psikolojik diyelim, kısmen de rahatsızlık şeklinde ama ciddi bir
vaka yok.” Sivas Valisi’nin bu sözlerinin de yar aldığı açıklamasında, “tarihi
geçmiş sütler” de yer alıyordu ya neyse.
Son durum: Sütler sağlam. Süt alerjisi var. Laktoz
töleranssızlığı.
Süt bozuk değilse kimse aklanmıyor, asıl garabet başlıyordur:
Üç bakanlığın (sağlık, eğitim, tarım) ve 10’dan fazla firmanın bilgi birikimi
içinde laktoza, süt şekerine karşı hassasiyete dair bilgi kırıntısı yok mu?
Olmaması mümkün mü? Bilgi yoksa, “Meslek ve sanatta tecrübesizlik ve
ehliyetsizlik sonucu sağlığı tehlikeye düşürme” suçu işlenmiş olmaz mı?
Biraz malumatfuruşluk, çoğu ‘Genom: Bir Türün Yirmi Üç
Bölümlük Otobiyografisi’ (Matt Ridley, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi) adlı
kitaptan, özetle:
Laktaz geni birinci kromozomda. İşi, sütteki laktoz şekerini
sindirmek. Çoğu memeli gibi insanların önemli bir kısmında bu genin faaliyeti bebekliğin
bir evresinde durur. Genetik saat muhtemelen sütten kesilme zamanına ayarlı.
Yetişkin aslan ya da inek, artık süt içmeyen aslan ya da inektir; iyi gelmez
içerse, sindiremez. İnek bunu doğası gereği bilir. İnsanların çoğunda genin
faaliyetinin durmamasının, birkaç bin yıl (10 bin yıldan az) önce süt veren
hayvanları evcilleştirmesiyle ilgili olduğu sanılıyor. Uzak geçmişinde hayvancılık,
çobanlık bulunan coğrafyalarda her yaşta süt sindirebilen kişi sayısı fazla, olmayanda
az. Kabaca, dünyada her 10 kişiden biri (!) sütü sindiremiyor; Güneydoğu
Asyalılarda 10’da 9’a varıyor, örneğin. Süt ürünlerinde sindirim daha kolaysa
da, laktaz geni faal olmayan kişi kahve kremasındaki laktozdan bile
etkilenebilir. Yani yoğurt kimseyi kurtaramaz, yoğurtçu firmalar hariç.
Hal böyle. Tüm sütler gerekli temizlikte olsa da, içinde hiç
katkı maddesi olmasa da, çocukların bir kısmının hastalanması mukadder. Mesele,
asıl mesele çocukların iyi beslenmesi olsa bu bilgi atlanamazdı. Fakat mesele
bu olsa her şey başka olurdu. Mesele ne? Cevap baştaki “ideolojik” lafında. Süt
dağıtım projesi açıklanırken, “çocukların iyi beslenmesi”yle birlikte bir vurgu
daha vardı: “Süt tüketimini artırarak üreticinin düşük fiyatla süt satmaya
zorlanmasını engellemek!” Birbirinden saygın iki amaç.
Nesillerin iyi beslenmesine dair politikalar, “ideolojik”
seçimlerinizle ilgilidir, tıpkı üreticilerin desteklenmesindeki gibi.
Nesillerin iyi beslenmesini istiyorsanız, küçük bir poşet sütü ağzına dayamazsınız.
Oturduğu evde de iyi beslenmesini sağlayacak yöntemleriniz vardır. Ailesinin
süt, et, yumurta, ne lazımsa alabileceği politikalarınız.
Var mı?
“Dağıtma” politikaları var. Kitap dağıtıldı. (Ne güzel)
Tablet dağıtılacak. (Ne güzel) E kalem, defter, silgi nerde? Giysi nerde? Mesele
beslenmeyse yumurta nerde? Bal, peynir, zeytin? Bunları üreten de üretici değil
mi? Sağlıklı beslenme için diğerleri de gerekmez mi, üç bakanlığımızın toplam
uzmanlığına göre?
E tabi bir de “dağıtım” var. Hangi dağıtımdan kimin
kazanacağı, kimin kazanmayacağı kararı da “ideolojik” değil mi? Öyle değilse ihale
nerde? Her şey niye merkezden yürütüldü?
“Merkez” hangi firmayı niye kabul etti, hangisini niye
dışladı, niye tatmin edici biçimde bilmiyoruz?
Neden bir “yerde” yaşayan çocuğun beslenmesi konusunda hiç
değilse o “yer”deki ilgililerle, aileyle, okulla, yerel yönetimle birlikte
çalışmıyorsunuz, tümden el çekmeyi başaramıyorsanız?
Nasıl diyordunuz?
“İdeolojik bunlar.”
Yorumlar
Yorum Gönder