Zizek: Filozofun reel politik hali
Salvoj Zizek bir süredir Türkiye’yi komşu kapısı yaptı. Hoş
gelmiş, sefalar getirmiş. Gelip gitsin. Faydası var, ziyanı yok. Memleket
görür, ufku açılır. Bize de konuşulacak laflar bırakır. Nitekim Zizek son
gelişlerinde Türkiye’nin ve bölgenin tarihi-politik meselelerine dair ilginç
cümleler kurdu. Kursun, filozofların tarihi politik meselelere girmesi iyidir,
güncelde söz alması iyidir. İlginçlik burada değil. İlginçlik kurduğu
cümlelerde.
İlk güzel cümlesi, Balkanlar için bir Osmanlı önermesiydi,
dahası Avrupa için Osmanlı deneyiminin model olabileceğini söyler gibi de oldu.
Bu son gelişinde Kürt meselesine de girdi, buradaki cümlesi de ilginçti:
“Kürtler dört ülkeye bölünmüş. Türkiye Cumhuriyeti’nde birleşebilirler.”
Cümlelerin ilginçliği, filozofun politikaya bulaşmasıyla
ilgili değil; aksi daima şaşırtıcı olmalı. Felsefenin sözü daima politiktir,
politikaya dairdir. Filizoflar, evet, politikacılardır, katıksız hem de. Uzun
vadenin politikacıları. Güncel, aktüel meselelere dair söz almaları da hiçbir
zaman şaşırtıcı olmamalı, hep yaptılar bunu, yapacaklar, yapmalılar da.
Zizek’in sözlerinin ilginçliği şurada: Hiç ilginç değiller!
Düşünceye dairler evet, ama bir filozof düşünmesine değil, dışişleri bakanlıklarının düşünmesine. Amerikan dışişlerinin Ortadoğu projelerinin tanıtımı, propagandası için daha önce söylenmiş çok sayıda versiyonu var bu sözlerin, örneğin. Balkanlarla ilgili sözlerinin “Türk-İslam sentezcisi” zevat dahil, türlü çeşit Osmanlıcılar tarafından söylenmiş versiyonu var, örneğin.
Düşünceye dairler evet, ama bir filozof düşünmesine değil, dışişleri bakanlıklarının düşünmesine. Amerikan dışişlerinin Ortadoğu projelerinin tanıtımı, propagandası için daha önce söylenmiş çok sayıda versiyonu var bu sözlerin, örneğin. Balkanlarla ilgili sözlerinin “Türk-İslam sentezcisi” zevat dahil, türlü çeşit Osmanlıcılar tarafından söylenmiş versiyonu var, örneğin.
Kürtlerle ilgili sözlerinin de Türkiye’de hemen hemen her
politik kesimden, her görüşten kişi tarafından çeşitli defalar, çeşitli
fırsatlarla söylenmiş versiyonları var. Örneğin, Türkiye’nin yakın politik tarihi
içinde, “Bin operasyon yaptık” sözüyle de unutulmayacak olan Mehmet Ağar,
“Kürtlerin devleti var, Türkiye Cumhuriyeti” derken, aynı şeyi söylüyordu. Şimdi ya Mehmet Ağar da bir filozof ama biz farkında değiliz, ya da Slavoj
Zizek düşünürlük işinin yanı sıra reel politik meselelere dair
organizasyonlarda, dışişleri işlerinde de ekmek aramaya başladı, biz henüz
farkında değiliz. Öyleyse eğer Zizek, Marks’ın, “Filozoflar dünyayı yorumlamak
yetindi şimdiye kadar, artık dünyayı değiştirmeye çalışmalılar” yönlü çağrısını
yanlış anlamış olmalı: Marks onları dışişleri sözcüsü yapmaya çağırmamıştır zira!
Türkiye’de, Kürtlerin ne yapması gerektiğine dair söz
söyleme heveslerine pek alışığız, bir yanıyla anormal da değil bu, çünkü
Türkiye’deki Kürt olmayanlar, (Kürtleri dinlemeden konuşmaları ciddi, çok
ciddi bir sorunsa da), Türkiye’de yaşayan herkes, Kürtlerle birlikte (veya
değil!) bir hayat konusunda söz hakkı sahibi sayılır. Kürtleri dinlemeden
konuşmaları, sorunun Türkiye’deki derinliğinin hem bir sebebi hem de bir
sonucu. Fakat uluslararası üne sahip bir “filozof”un, bir “entelektüel”in aynı
tutumu benimsemiş olması şaşırtıcı. Ya Kürt meselesini sadece “Kürtlerin ne
yapması gerektiği”nden her zaman emin olan Türklerden öğrendiği için böyle
konuştu Zizek, ya da gerçekten reel politik bir projeyi forse etmek için. Ya da
iki nedenden de değil de doğrudan saçmalama hakkını kullanmak için. Evet,
saçmalamak bir hak hak olmasına da, “düşünür” ve “filozof” sıfatlarını etkiler
bu hakkın kullanılması: Saçmalayan düşünür, saçmalayan filozof ne kadar düşünür
ya da filozoftur diye sorarız… Çünkü bir filozofu konuşuyoruz. Ne dediğini iyi
bildiğini düşünmek zorunda olduğumuz birini. Örneğin, Jean Paul Sartre,
“Başkası cehennemdir” derken, kendisinin de bir cehennem olduğunu bilerek
konuşuyordu; bu Zizek politika yaparken bir politikacı olduğunu bilerek mi
konuşuyor, haklı bir meraktır.
Bir ihtimal daha var: Bu belki de çağdaş bir hastalık
biçimi, kim nerede Kürt görse, Kürtlerin ne yapması gerektiğine dair cümleler
kurmaya mecbur hissediyor kendisini. Konsolos da olsa, manav da olsa, filozof
da olsa böyle…
Şaka bir yana, bu işin en vahim yanı şu galiba: Kapitalistik
aklın yayılması için ve o akla bağlı yerel ya da küresel operasyonları sürdürmek için gazetecilerin, akademisyenlerin
ve romancıların devşirilmesine, kullanılmasına yabancı değiliz. Anlaşılan artık
“filozoflar” da bu türden işlere doğrudan koşuluyor.
Zizek'e aslında en iyi cevabı, geçen ay Türkiye'ye gelen Fransız filozofu Alain Badiou verdi, Badiou, Arap baharına ve isyancı Araplara yönelik neler yapılabileceğine dair soruyu duyunca şöyle demişti: "Bu hareketlerin öğrencileri olmalıyız. Aptal ve kibirli öğretmenleri değil."
Zizek'e aslında en iyi cevabı, geçen ay Türkiye'ye gelen Fransız filozofu Alain Badiou verdi, Badiou, Arap baharına ve isyancı Araplara yönelik neler yapılabileceğine dair soruyu duyunca şöyle demişti: "Bu hareketlerin öğrencileri olmalıyız. Aptal ve kibirli öğretmenleri değil."
Evet, bağlayalım:
Geçmişin nasıl olduğu ayrı bir iş, nasıl hatırlandığı, hatırlanmak istendiği ayrı bir iş. Ortadoğu’nun ve Doğu Avrupa’nın (ve giderek Avrupa’nın, dünyanın) geleceğine dair reel güçlere ait politik tasarımların, düşünce ürünü felsefi tasavvurlarmış gibi sunulması “radikal” olduğunu söyleyen bir düşünür için hayli içler acısı.
......
MERAKLISI İÇİN AYRICA BENZER YAZILAR:
Geçmişin nasıl olduğu ayrı bir iş, nasıl hatırlandığı, hatırlanmak istendiği ayrı bir iş. Ortadoğu’nun ve Doğu Avrupa’nın (ve giderek Avrupa’nın, dünyanın) geleceğine dair reel güçlere ait politik tasarımların, düşünce ürünü felsefi tasavvurlarmış gibi sunulması “radikal” olduğunu söyleyen bir düşünür için hayli içler acısı.
......
MERAKLISI İÇİN AYRICA BENZER YAZILAR:
bir maile cevaben yazılmıştır 'yazılarını hep takip ettiğim ali topuzcuğumun sinirini de anlıyorum da zizoyu o klasik --Kapitalistik aklın yayılması için ve o akla bağlı yerel ya da küresel operasyonları sürdürmek için gazetecilerin, akademisyenlerin ve romancıların devşirilmesine, kullanılmasına yabancı değiliz. Anlaşılan artık “filozoflar” da bu türden işlere doğrudan koşuluyor. -- diye eleştirmesi ağır olmuş küfür gibi vay ben senin aq demiş resmen neyse...'
YanıtlaSil