Rekabet gücü sana canımız feda!
Ağır işlerde
çalışma yaşı 16’ya indirilmiş.
Mübarek olsun.
14’e, 12’ye inmedi diye
sevinebiliriz bile.
Türkiye’de ‘çalışma’yı düzenleyen kanunlar, “çalışma hayatı”na
hâkim kültürle kötülük yarışı içinde. Bir yerlerden hasbelkader bir iyi norm
alınmaya görsün, bir başka yerden bir kazanımda bir gedik mutlaka açılıyor. İş
güvenliği denilen mevzuat alanında bir yıldır süren hummalı düzenleme iştahının
yeni lokmalarından biri, geçen hafta Vatan gazetesi duyurmuştu.
Haberin, düzenlemenin özü basit: Ağır işlerde çalışma yaşı
16’ya indirildi yeniden. Mübarek olsun.
**
Adı Bayram’dı.
İlk beşi bitirince “Okul paydos” denildi. Çalışmaya
başladı. Günlerce ağladı gizli gizli. Dersleri iyiydi ama, ailesinin durumu kötü.
Kaynakçı çırağı oldu. “Altın bilezik. Okuyan ne olmuş” makamından çırak aldatan
sözlere inanacaktı ki, birkaç hafta sonra mide bulantısından şikâyet etmeye
başladı. Birkaç hafta sonra da gözlerindeki yangıdan. Üçüncü aydan sonra hep
ağlamaklıydı. Yıl tamam olmadan görmez oldu. Bir süre sonra da kimse onu görmez
oldu.
**
Adı Aydın’dı.
Çalışmaktan mutluydu. Okulu sevmiyordu. Orada çok dayak
yemişti, yavaş öğrendiği için. Cebinde hep çekirdek taşırdı. Gülümseyerek dolu
avucunu uzatır, “Alsana az” derdi. Onun payına düşen iş, kalıpçı çıraklığıydı.
Ustasının yumuşaklığıyla övünüyordu, ustası sert olan çıraklarla vapurun bodrumunda
sigarasını tellendirirken. Bir akşam görünmedi. Haberi öbür sabah geldi.
Planyadan fırlayan bir çapak sol gözüne isabet etmiş. Sıcak, keskin çelik
gözünün akını karasını yakıp dağıtmış. İyileşince cebinde çekirdeğiyle görüldü yine.
Artık gülümseyip dolu avucunu uzatmıyordu kimseye. Çıkmış gözünün olduğu tarafı
saklamaya çalıştı gözlerden o günden sonra hep.
**
Adı Doğan’dı.
Mobilyacı atölyesiydi onun payı. Bir sabah alınları parlak,
yüzleri beyaz, asık suratlı adamlar görüldü evinin önünde. Doğan hastanedeymiş.
Aileye haber vermeye gelmişler. Baş parmağı kopmuş frezede. Patronlardan biri
eve kadar gelmiş, ne kadar nazik olduğunu göstermek için. Bir de söylemek için,
“Sizin oğlan da çok haylaz efendi, söz dinlese gelmezdi bu başımıza.” Onun
başına gelmişti evet, üç kuruş tazminat, bi sürü koşturma. Doğan’ın sadece
parmağına gelmişti gelen.
**
Adı Nihat’tı.
Oto boyacısında çalışıyordu. Sıkı yüzücüydü. Dalmayı severdi
bir de. Sigara içmezdi, “hanım evladı” denilmesine aldırmadan. Daha uzun süre
su altında kalsın, daha derine dalabilsin diye. Şarkı söylemeyi severdi bir de.
Ciğer ekmeğini yedikten sonra Davutpaşa mezarlığının duvarına çıkıp şarkı
söylerdi. Çıraklığının ilk yılı bitmeden, kalfalık işler verilmeye başladı diye
övünüyordu. Az az öksürmeye başladı o aralar. “Çok yüzüyorsun sen. Bir de dalma
artık, ciğerlerin zorlanıyor” diyordu ustaları. Kalfa olduğunda yutkunamaz hale
gelmişti, boğazı yanıyordu hep. Bir zaman sonra gırtlak kanseri dediler.
Boğazından açılan delikle yaşadı ondan sonra. Ne daldı bir daha, ne güldü.
**
Hükümetimiz ağır işlerde çalışma yaşını 16’ya mı indirmiş?
Teşekkür etmeliyiz, 14’e, 12’ye indirmedi diye. Bu kanunları, bu yönetmelikleri,
bu yönergeleri Bayram’ın, Doğan’ın, Nihat’ın ya da Aydın’ın yapmadığı yerlerde,
onlardan haberdar olup da “kârlılık, verim, rekabet gücü, kaynak, insan kaynağı…”
gibi hiç doymayan şiş karınların çıkarından çıkan kelimeleri bilim diye, “ortak
toplumsal fayda” diye herkese yutturanların yaptığı yerlerde, 14’e de iner, 12’ye
de… Böylesine önemli bir hak gerilemesini duyup da duymazlıktan gelenlerin
böylesine çok olduğu yerde…
(1 Mart 2013 cuma, Radikal İnternet)
(1 Mart 2013 cuma, Radikal İnternet)
Yorumlar
Yorum Gönder