Ey Alevi, böyle olur bizde inanç özgürlüğü dediğin!
Meclis’te cem evi talebinin reddi,
Aleviliğin kamusal alanda
görünür olmasının
istenmediğinin son ifadesi.
Cezaevindeki bir Alevi mahkûmun
dedeyle
görüşme talebinin reddiyse
inanç özgürlüğünün ağır ihlali.
İlk kararda Meclis
Başkanı’nın, ikincide yargının
Diyanet’in görüşünü güvenle öne sürmesi,
demokrasinin
teokrasi çeşmesine götürülmesi demek.
“Alevilik İslam’ın içinde.”
Meclis Başkanı Cemil Çiçek, CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin
Aygün’ün TBMM’de cem evi açılması talebinin ret gerekçesini açıklıyor:
“Anayasa'nın 136. maddesine göre Diyanet
İşleri Başkanlığı, 'laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve
düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç
edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 1. maddesinde ise Başkanlık; İslam
dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din
konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli
kılınmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı'na
göre, Alevilik ayrı bir din olmayıp 'İslam içi bir oluşum, İslam'ın tarihi
süreçte ortaya çıkmış bir zenginliği'dir ve İslam dininin ibadet yerleri
camilerdir.”
“ALEVİLİK… ZENGİNLİK”
Cemil Çiçek’in açıklaması, Türkiye’nin sayısal ve siyasal olarak
hâkim dinsel öbeğin, Sünni Müslümanlığın, Aleviliğe kamusal alanda yer vermeme
iradesinin binlerce tezahüründen biri. Alevilik var kabul deniliyor, kabul Sünnilikten
de farklı ama varlığını resmi olarak tanınan dinsel mekânlarda ifşa edemez.
Söylenmeyen ama var olan cümleyi de biz ekleyelim: Diyanet
için vergi vermeye devam etsinler, yeter.
“Aleviliğin… (yine söylenmiyor ama burada ‘Sünni’ var) İslam’ın
bir… zenginliği” olarak tanımlanışına dikkat: Bu kalıp, Kürt sorununda da sık
sık kullanılır özellikle dile ilişkin taleplerde: (Bütün diller gibi) Kürtçe
zenginliğimiz! Yani mal bizim, istediğimiz gibi tasarruf edebiliriz. İstersek tek
parti dönemindeki gibi inkâr, imha ve asimilasyonla çarçur ederiz, ister şimdi
olduğu gibi devede kulak haklarla zaman içinde fakirleşmeyi göze alırız, kime
ne? Kalıbın bir tarihi de var aslında: Cumhuriyetin ilk dönemlerinden
başlayarak Alevliği nesneleştirme, folklorize etme yoluyla sevme, ama haklarını
hiç anmama yönteminin vitrin sözü. Tercümesi: Severek yok edeceğiz.
DİYANET KONUŞMADAN YARGI KONUŞAMAZ MI?
Kandıra Cezaevi’nde yatan Bülent Özdemir, 6 Ekim 2011’de hem
Adalet Bakanlığı’na hem de infaz yetkililerine (hâkimliğine) başvurarak bir
Alevi dedesiyle görüşme hakkını kullanmak istediğini beyan etti. Bülent Özdemir’in
inanç özgürlüğü çerçevesinde verdiği hukuk mücadelesinde son karar 1 Haziran
2012’de çıktı; elbette, ret.
Bir dizi talep-ret-itiraz zincirinde gelinen son noktada
kararların içeriği, Diyanet’in görüşüyle şekillendi:
“Alevilik X. Yüzyıldan itibaren İslam’ı kabul etmeye
başlayan göçebe ve yarı göçebe oymakların bu yeni dinle birlikte önceki inanç ve
geleneklerini bir biçimde bağdaştırdıkları sonraki dönemde bünyeye bazı Hurufi
ve Şii unsurların katıldığı Hak-Muhammed-Ali anlayışına dayalı yol mensubunun
dört kapı kırk makam ile insan-ı kamil olacağını benimseyen Batıni tasavvufi
özellikleri öne çıkan sosyo-kültürel bir yapıdır.
Bu itibarla Alevilik
müstakil bir din olmayıp İslam dini bünyesinde sosyo-kültürel bir yapıdır.”
İlk vakada Cemil Çiçek’in sözü, ikinci vakada mahkemelerin
(infaz yargıçlığının ve onun kararını itiraz üzerine inceleyip beğenen ceza
mahkemesinin) neden Diyanet’ten görüş aldığını açıklıyor. Olgu olarak açıklanıyor
durum elbette ve fakat hem adalet idesi ve hem de inanç özgürlüğü açısından is
kadar kararıyor.
“AÇILIM”LARIN KAPATTIĞI
Yakından bakalım: Bir inançlı Alevi, inancı hakkında
bilgilenmek, inancına uygun ritüelleri yerine getirmek isterse ne yapar? Bütün
inananlar gibi, inancının bu konuda yetkili saydığı kişilere başvurur. Bülent
Özdemir dışarda olsa, bir dedeyle temas kurma konusunda hiçbir sıkıntı
çekmeyecekti. Hapiste olduğu için bu konuda idari izin gerekli. Hapishane
orası, herkes girip çıkamaz. İzin başvurusunu yaptığı zaman karşısına çıkan
prosedür ve ulaşılan ret sonucu, sadece Diyanet’in Aleviliğe bakışındaki
sakatlıklarla sınırlı değil ne yazık ki. Çok vahim bir gösterge: Diyanet ve
yargı dahil devlet kurumları, Alevilerin inançlarına uygun yaşamasını,
inançlarının gereğini yerine getirmesini keskinlikle istemiyor. Meclis’e cem evi
talebi kamusal görünürlükle sınırlı bir karar iken, Bülent Özdemir vakası
Alevilik üzerinde en bireysel yaşantıda bile mevcut yönetimin ve onun çekip
çevirdiği kurumların vetosu, vesayeti olduğunu ortaya koyuyor.
“Kürt açılımı”, TRT Şeş izle, haftada bir iki saat Kürtçe
seçmeli ders al, nesillerinin Türkleşmesini bekle noktasına varmıştı. Alevi
açılımı da Diyanet’in bastığı Alevi klasiklerini oku, camiye gel, devletin
imamına uy, nesillerinin sünnileşmesini izle noktasına geldi.
TALİMAT GÜCÜNDE GÖRÜŞ
İkisinde de en vahim olanı, yargının düştüğü konumdur:
Birinde Kürtçe tercüman taleplerini kabul etmeyerek aslında yargılama
yetkisini çöpe atıyor, ikincisinde temel bir hak ve özgürlüğü Diyanet’in
görüşüne (artık talimat mı demeli, o söylüyor, karar ona göre çıkıyor)
bağlayarak kendisini teokratik memuriyete indirgiyor.
Aleviliği dışardan tanımlama ve Alevilere buna göre yol
yordam gösterme, öğretme ya da emretme huyunun kökleri hayli eski. Osmanlı
boyunca kılıç ve kan eşliğinde beliren, cumhuriyetin farklı hedef ve amaçlar
için dönüştürerek de olsa tevarüs ettiği bir huy. Dersim’de, hani şu
Başbakan’ın literatürde varsa özür dileyeceğini söylediği Dersim’de kurşun ve
zehirli gazla tezahür eden huy. Toplumsal derinliği de var bu kötü huyun:
Çorum, Maraş ve Sivas’ta ağır acıyla tecrübe ettik hep beraber.
Bu huyu yok etme çabasına demokrasiyle ilgili bir çaba
diyebiliriz, kurumsallaştırılmasına değil.
YAZININ DEVAMI
Konu Diyanet ise Kemalistiz elhamdülillah!
YAZININ DEVAMI
Konu Diyanet ise Kemalistiz elhamdülillah!
Yorumlar
Yorum Gönder