Amed’den Sivas’a devletin levhi mahfuzu
Ön Not: Kürt hareketini bölme fantezisi
Diyarbakır’da neler olacağını aslında Başbakan Erdoğan’ın
Van’daki konuşmasından belliydi. Hani şu depremde “ben beceriksizlik, kindarlık
ve ahlaksızlığınız yüzünden ölüyorum. Sizse utanmadan yaşayacaksınız” bakışı
atıp aramızdan ayrılan Yunus’un çerçeveletilmiş fotoğrafını gururlu pozlar
vererek aldığı Van’daki konuşmasında.
Hatırlayalım:
"Sayın Leyla Zana'nın bizimle görüşmesinden, çözüm
umudunu dile getirmesinden hem BDP hem de terör örgütü çok ciddi şekilde
rahatsız oldular. (…) Ard arda çok sert açıklamalar yaptılar. Şu anda mahalle
baskısı uygulayarak, tehdit ederek, korkutarak sayın Leyla Zana'yı susturmaya
çalışıyorlar. İşte terör örgütü ve uzantısı budur.”
Mahalle baskısı? Kürt mahallesini bilmeyenlere söyleyelim: O
mahalle sandığınız kadar siyaset cahili, deneyimsiz değil. Siz Leyla Zana’dan
hain çıkaramazsınız. Ne Leyla Zana buna izin verir ne de Leyla Zana’ya baskı
yaptığını öne sürdüğünüz geri kalanlar. Bu kaba ve cahilce psikolojik harekat,
şu mahkum etmeye çalıştığınızı öne sürdüğünüz statüko’dan seve seve
devraldığınız şu böl ve yönet oyunu Fırat’ın öte yakasında günden güne işe
yaramaz oluyor. Fırat’ın batısını kandırmak için de yakında başka yalanlar
gerekecek, bu gidişle. Bir zamanlar o beğenmediğiniz Demirel'i izleyen yüzde 45'ler vardı, Ecevit-Bahçeli-Yılmaz üçlüsünün oyu yüzde 55'ti. Yüzde 50'niz hiçbir şeyin garantisi değil.
Bir de Leyla Zana’nın Diyarbakır’a gitmemiş olmasına abanıp
“galiba ayırmayı başarıyoruz” diye sevinen varsa, ona da bir not: Leyla Zana
Diyarbakır’a gitmeyerek sadece bir de Leyla Zana’ya dokunulması suçundan
iktidarı esirgemiştir. Leyla Zana’nın seçimden sonra hiçbir mitinge gitmediğini
de benden duymuş olmayın, ama bilen biliyor. Yine bilen biliyor ki Leyla Zana DTP'nin çalışmalarında ve etkinliklerinde de yer almazdı, BDP'nin de yer almıyor. Yani bir şeyin bölündüğü yok, hareketin hakikatleri, iktidarın ve ideolojik-söylemsel hizmetkarlarının fantazilerine bakmadan gelişiyor, hepsi o.
Fantazilerini analiz diye yazanlara son not: DTP'nin kapatılması sürecine bir bakın bakalım, ne kararlar verilmiş, neden verilmiş, kime ne cezalar çıkmış?
Fantazilerini analiz diye yazanlara son not: DTP'nin kapatılması sürecine bir bakın bakalım, ne kararlar verilmiş, neden verilmiş, kime ne cezalar çıkmış?
.................................................................
Arınç’a göre Diyarbakır’da BDP genel başkanı
suç işledi.
Bunu bir tek hukuk haklı çıkarır:
Devletin ve adamlarının söylediklerinin hep
doğru,
aksini öne sürenlerin payının hep zulüm olduğunu yazan hukuk.
Devletin levhi
mahfuzu.
Katliamların, kırımların, soykırımların el kitabı.
Bu kitaba göre
Sivas’ı ananlar da suç işledi.
İktidar, 14 Temmuz konusunda ne kadar emin. Başbakan
Yardımcısı konuşuyor, bütün propaganda sözleri gibi uzun ve karışık, ama özü şu
cümlede:
"BDP'nin Genel Başkanı da milletvekilleri halkı
sokaklarda yürüyerek Valiliğin kararına karşı gelmeye, direnmeye, davet
etmişlerdir. Bu açıkça suçtur."
Biraz somutlaştıralım: Genel başkan, eş genel başkan Selahattin
Demirtaş. Halk, Amed halkı. Vali Diyarbakır valisi.
Yani bize, “Valinin dediği olur” deniliyor. Demokrasilerin
tanrısı demek ki iktidara göre valilerdir. Peki halkın dediğinin olduğu yere ne
diyeceğiz, buna demokrasi dersek?
Geçelim.
Valileri dinlememe suçu diye bir suç yok. Ama kamu
görevlilerinin temel hakları çiğnemesi diye bir suç var. Temel hakları valiler,
polisler, askerler eliyle çiğnetme diye bir suç var. Sadece siyasal açıdan
değil, hukuki açıdan da. Anayasal bir hakkı, Diyarbakır Valiliğinin 14
Temmuz’da yaptığı gibi, keyfi olarak çiğnerseniz, suç işlemiş olursunuz.
Bir hak da değildi Diyarbakır’da çiğnenen, bir haklar
manzumesi. Demokrasiyi tanımlayan, demokrasiyi vasat bürokratların aklına eseni
yaptığı şey olmaktan çıkarıp demokrasi yapan haklar manzumesi.
ÇİĞNENMEYEN HAK KALMADI
Sayalım.
Seyahat hakkı:
Çevre illerden insanlar illerinden çıkarılmadı, çıkarılanlar Diyarbakır’a
sokulmadı.
İfade hürriyeti:
Çok basittir ama her an tekrarlamamız gereken kadar hayatidir. Düşündüklerini,
inandıklarını ifade etmek için konuşmayı, yazmayı, bir araya gelmeyi ,
ayrılmayı, yürümeyi, toplanmayı ve dağılmayı içerir.
Tersi bir hürriyet yok: Susturmayı, yazdırmamayı, bir araya
gelinmesini engellemeyi, yürütmemeyi, toplanmamayı ve dağıtmayı hak ve özgürlük
olarak tanımlayamayız, “Haklar devlet için, çileler halk için” demeyeceksek.
Haklar ve özgürlükler, devlete karşı hak ve özgürlüktür. Devletin hiçbir hakkı
yoktur, bütün hakları teslim ve temin etme, gasp ettiklerini iade borcu vardır.
Yaşam hakkı:
Metin Lokumcu ve Çayan Biber facialarından sonra biber gazı kullanmak, cinayete
teşebbüstür. Kullanan ve kullandıran herkese her seferi için dava açılmalıdır.
Savcılar… (Savcı mı kaldı memlekette diyeceklere özel not: Kalmamıştır belki,
ama olmasını istiyorsak doğru olanı hep istemek zorundayız. Hukuki mücadele
bunu gerektirir. ) Savcılar ucunda ölüm olan bir konuyu görmezlikten gelmeye
devam edemez. İşleyen hukuk ışıldar. İşlemeyen hukuk savaş çıkarır, içerde de
dışarda da.
Bedensel bütünlüğe
saldırı: Haklarını kullanan insanlara kamu görevlileri dokunamazlar,
bedenlerini önlerine siper edemezler, panzerleri yollarına koyamazlar.
Elleyemezler ve vuramazlar. Sadece Pervin Buldan’ın bacağını kıran saldırgan
değil, mitinge katılan herkese dokunan tüm kamu görevlileri suç işlemiştir.
Polisin, yurttaşa “dokunma” hakkı yoktur. Mahkeme kararı olmadan bedenle temas
suçtur. Vurmak zaten suçtur. Dokunulmazlığı olan milletvekillerine dokunmayı
hiç konuşmayalım zaten.
SİVAS YANGINI VE İNSANLIK SUÇU
Valileri dinlememe suçunu işleyen bir grup daha var, dün
öğrendik.
2 Temmuz’da Sivas’ta 1993 Sivas katliamını ananlar.
Soruşturma açılmış haklarında. Hemen belirtelim, ahlaken de, siyaseten de,
hukuken de Sivas’ı anmama suçu diye bir suç olabilir; ileri ahlak, ileri
siyaset, ileri hukuk budur. Bütün soykırımları mümkün kılan temel mantık (bize
benzemeyenin hakkı ölümdür mantığı) ve elemanları (görünür ya da görünmez
yönlendiriciler ve yönlendirilmiş kalabalıklar ve elbette bir de onlara ses
çıkarmayan otorite) içinde taşır çünkü Sivas yangını; insanlığa karşı işlenmiş
bir suçtur. Sivas anmasını engellemek, ananları soruşturmak suçtur, bir suç
varsa. Ama “Valinin dediği olur”a inandıktan sonra Sivas’ı, Uludere’yi,
Bahçelievler’i anmak, hakları talep etmek suç olabilir; üçüne de yol açanları
korumak adalet faaliyeti adını alabilir. Buna inanılan yerlerde her yurttaşın
boğazı için tel, genzi için kara duman ve bedeni için ateşten gülleler hâlâ hazır
demektir. Ne yazık.
Diyarbakır’da uygulanan hukuk, bu hukuktu işte: Devletin ve
devletin adamlarının söylediklerinin hep doğru, aksini öne sürenlerin payının
hep zulüm olduğunu yazan hukuk. Devletin levhi mahfuzu. Katliamların, kırımların,
soykırımların el kitabı.
Bu kitabın harfiyen uygulandığı yerlerde toplumun bir yarısı
mutluluktan uçuyor, yaptığı her şeyi doğru zannediyor olabilir. Kalan yarısı
her gün giderek daha acıya itilen, zorlanan bir toplumda ne demokrasi olur ne
da herhangi türden bir barış. Ne Fırat’ın ötesinde, ne berisinde.
Çünkü yürekteki yara
Akıldaki yara demektir aynı zamanda
(Louise Glück, çeviri Güven Turan)
Yorumlar
Yorum Gönder