HDP'nin başarısı emanet değil
Seçimlerde HDP'nin elde ettiği sonuçlar, bir türlü sindirilemiyormuş gibi geliyor bana. Biz HDP dostları açısından sevinci sindirememek gibi bir yanı bile olabilir bunun :) Elbette seçmen davranışlarını anlamak ve başarıya giden özellikleri saptamak amaçlı bakış, görüş, düşünüşlerin kıymeti inkar edilemez. Fakat bütün oyların emanet, bütün başarının konjonktürel olduğu iddiasıyla sık sık ve olur olmaz her yerde karşılaşmak tuhaf. Aşağıdaki yazı, Agos'taki dostların talebi üzerine, "başarının nedenleri"ne yönelik kısa, çok kısa bir giriş denemesi gibiydi. Konuya devam etmek istiyorum. Cinsiyet sorunu ve Kürt meselesi başta olmak üzere, çok ciddi "açılımlar"ın toplum tarafından ciddiye alındığı kanaatindeyim. Şimdilik, bu giriş imkanını verdiği için Agos'a teşekkürlerimle...
HDP’nin seçim başarısı değerlendirilirken, kabaca şu noktalara vurgu yapılıyor:Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş’ın kişisel becerileri. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kişisel hırslarına karşı olan seçmenin tepkisi. Bu sonuncu sebep, ‘emanet oy’ ya da ‘stratejik oy’ denilen kavramla karşılanıyor. İki sebebe yapılan vurgu, HDP’nin hem örgütlenme biçimini hem çalışma usullerini hem de bunun sonucunda ortaya çıkan programını göz ardı eden bir yaklaşımın ürünü.
Demirtaş’ın farkı
Hasılı, HDP’nin başarısını anlamak için sadece ve öncelikle konjonktürel, dıştan gelen etkilerin değil, yapısal ve programatik özelliklerin dikkate alınması gerektiği kanaatindeyim.
İlk sebep için ‘karizma’ kavramını kullananlar da az değil, fakat Demirtaş aslında ‘karizmatik lider’ denilen özellikler sergilemekten bilinçli olarak kaçınıyor. Karizmatik popülist liderlerin iyi iş gördüğü bir iklimde, iyi iş görmüş bir liderlik tarzının aynı şekilde adlandırılması fazla tuhaf değilse belki ama haksızlık olduğu kesin. Oysa Demirtaş, karizmatik, yani kerameti kendinden menkul, birlikte politika yaptığı kadrolardan üstün, ilahi nitelikleri olan bir kişi olmadığını hem hâl diliyle hem de kâl diliyle ortaya koymaya ciddi özen gösterdi. Bu tutumu, içinden geldiği siyasal hareketin kolektif değerlere verdiği önem, HDP projesinin temsile ve temsilciliğe atfettiği önem ve biçtiği rolün doğal bir sonucuydu. ‘Biz’ vurgusu sadece geçici bir seçim kampanyası sözü değil, bir politik programın, programı benimseyenlere zorunlu kıldığı bir dilin doğal sonucuydu. Diğer liderlerin ‘ben’ zamirine yaslanarak kurdukları cümleler, Demirtaş dahil HDP’lilerin ‘biz’li cümleleriyle kıyaslanırsa fark daha iyi görülür: Benciler, (en güçlü örneği Erdoğan olan) sürükleyici karizmatik lider formuna bürünürken, Demirtaş ‘biz’ciliğiyle temsilci liderliğin rasyoneline uygun bir profil çizdi. Demirtaş’ın uzun teşekkür listesi, bireysel yeteneklerinin nasıl bir kolektif yapılanma ve faaliyet üzerinde oturduğunu iyi gösteriyordu.
İkinci sebebi, barajı aşmanın en önemli sebebiymiş gibi gören ya da göstermek isteyenler çok. CHP yöneticilerinden Gürsel Tekin bunu CHP seçmeninin bir başarısı ve olgunluğu olduğunu gururla ilan ediverdi örneğin. Bu bakışa yol açan ‘seçmeni bir partinin tapulu malı gibi görme’ hatasını bir kenara bırakırsak, Demirtaş’ın da ‘saygı göstereceğiz’ dediği ‘emanet oy’ların etkisinin, onların emanet edilebileceği güveninden bağımsız değerlendirilemeyeceğini kabul etmeliyiz. Bu güven de bizzat HDP’yi oluşturan bileşenlerin bir araya geliş biçimiyle ilgili: Çok sayıda hareket, örgüt ve toplumsal grup, en az iki yıllık bir tartışma, çalışma sürecinde HDP’yi kurdu. Seçim beyannamesinin her cümlesi, her kelimesi böyle oluştu. Bu kısıtlı yerde örnekle anlatmayı deneyeyim: Bütün bu kesimlerin belki de en önemlisi ve etkilisi, eş başkanlık sistemi ve aday listelerinde de göründüğü gibi, kadınlardı. ‘Kadın vitrini’ değil, kurucu ve sürükleyici unsur olarak kadınlar, hem Kürt siyasal hareketinin cinsiyet eşitliğine yönelik deneyimlerini hem de diğer sol-sosyalist-feminist deneyimleri harmanlayarak partinin diğer partilerden ayrıştığı en güçlü yönlerinden birini oluşturdular. Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın birlikte verdiği fotoğraflardaki aura, bundandı. Yine örneğin gençlerin varlığı, Demirtaş’ın etkileyici nüktedanlığının bir kaynağıydı… Erdoğan ve hükümet cephesinin çatışmacı söylemine (ki Kürt seçmen tarafından ağır biçimde cezalandırıldı) karşı tutturulan barış dili, sırf rakibin tersini yapmak için değil, program ve yapılanmanın bir gereğiydi.
Hasılı, HDP’nin başarısını anlamak için sadece ve öncelikle konjonktürel, dıştan gelen etkilerin değil, yapısal ve programatik özelliklerin dikkate alınması gerektiği kanaatindeyim.
Yorumlar
Yorum Gönder