Yılbaşı gecesinden bayram gününe
Türkiye'de artık genişçe
bir toplumsal kök bulduğunu kanıtlayan kurucu modern cepheyle, bütün toplumu
derinden kavrayan köklerini modern araçlarla buluşturarak tarihsel bir gövdeyi
yeniden canlandırmak isteyen geleneksel dinci çevrelerin iki kritik sembolünün
çakıştığı yılbaşı gecesinde Beyoğlu, her iki tarafın da hem izlediği hem de
katıldığı bir şölen (ve küfür) yeri havasına bürünme eğilimindeydi.
Bu yıla
kadar Ramazan döneminin hasılatına bakarak Refah Partisi'ne desteğin ne kadar
yükselmiş olabileceğine ilişkin kesin analizler yapan çıkar itibarıyla bizatihi
laik çevreler (başta mekan sahipleri, ardından tabiatıyla kendini `Beyoğlu'nun
ruhu'na hayli yakın bir topoğrafyada konumlandırmış müdavim kesimi) bu yıl aynı
dönemde kurucu modernlerin müdahalesiyle siyaset sahnesinden uzaklaştırılmak
istenen bu partiye desteğin ne kadar azalmış olabileceğinin işaretlerini
yakalama umudundaydı. Geride bırakılan yıl içindeki hay - huyun etkisini
belirleyecek verilerinin ilk somut örneği, yılbaşı gecesinde elde edilecekti:
Ramazan'ın ilk gecesiydi bu aynı zamanda.
Batılı dünyayla ortak
tüketim günlerini yaşamlarını anlamlandırmak için kullanmayı kabullenmiş geniş
kesimler yılbaşı gecesini, siyasal ve toplumsal bir tehdit olduğuna inanılan
şeriat hayaletinin kovuluşuna yönelik edimler arasında sayarak, bir anlam
katmanı ile daha yüklüyordu.
Cumhuriyetin rijit
kurucu çekirdeğinin disiplinli ve keskin bir dizi harekatıyla, artık
avuçlarında olduğunu düşündükleri toplumu dönüştürücü erk dizginlerini bir anda
yitiriveren siyasal islamcılar içinse bu gece, hem küfrün cenabet kabarışının
hem de imanın sarsılmaması gereken gücünün tartılacağı bir yeryüzü mizanıydı.
Mücadeleyi bırakmayacaktı iki taraf da. Ancak, tam ve uzlaşmaz değil, halkaların ayrılmazca iç içe olduğu, ambivalant
bir karşıtlıktı ortadaki. Öncelikle geleneksel içkili eğlence mekanlarından
pavyonların hemen tamamı, ardından ocakbaşlarının önemli bir kısmı ve az sayıda
da olsa kafe - barlar, bildik günahkar oportünizminin vesikalarını astı
kapılarına: Müesseseleri, Ramazan münasebetiyle bir aylık maddi ve manevi tamirat
- tadilat için kapalı olacaktı.
Öte yandan Refah
Partisi'ne bağlı belediye ile Türkiye'nin ideolojik değeri en yüksek
kavramlarından bir olan `huzur' sorumlusu emniyet, Ramazan'da kapanma ihtimali
olmayan mekanları şöyle bir elekten geçirdikten sonra, kurallara aykırı
görülenleri (görünüşten bahsediyoruz, zira Beyoğlu'nda tahminlerden çok az
mekanın yasal açıdan sorunsuzdur) birkaç günlüğüne kapattı. Kurallara aykırı
görülenler ise iki ortak paydada toplanıyordu: Tanımlı bir ideolojik
çerçeveleri bulunmasa bile derkenar bir duruşu seçmiş gençliğin barları ile (bar
- kahve - düğün salonu karışımı iç mimarileriyle) Kürtlere ya da Alevilere hitap eden mekanları...
Diğerleri, gerekli fiyat
ayarlarını yaptıktan sonra (modernliğin fiyatı tartışılmaz. Anlamlı günlerinki
hiç) Beyoğlu büyük ilk geceye hazırdı.
Gece, Taksim meydanı,
İstiklal ve Sıraselviler caddeleri ile ara sokaklardaki nüfus açısından her iki
tarafın da hem olumlu hem de olumsuz beklentilerine uygun kalabalıktaydı;
mekancılar ise, olağan bir hafta sonundan pek fazla görünmeyen bir müşteri
kalabalığını ağırlıyordu. Arkadaşları, sevgilileri, çiçekleri ve içki
şişelerini (aslında bira kutularından söz etmek daha doğru) yanlarına alan
binlerce insan Beyoğlu'nun yürünebilir bütün yerlerini doldurdu. Bu çakırkeyif
insan ırmağı, hem eğlenerek, hem tarihsel bir ödevi yerine getirerek hem de,
ilk ikisi aynı zamanda bir gösteri karakteri taşıdığı için, kendi kendini
izleyerek çalkalanıp durdu uzun süre; bir sonraki gün hepsi ne kadar
eğlendiklerini ve ne kadar kalabalık olduklarını öğrenmek üzere gazete ve
televizyonlara göz atmıştır muhakkak.
İzleyici yönü ağır
basanlar arasında hemen göze çarpan (sayıları az bile olsa, kimliklerini
açıklaştıracak bir özenle giyinmişlerdi) 'öteki cephenin insanları' da hem aynı
ölçümleri yerinden yapmak, hem varlıklarını hissettirmek hem de ilenmelerinin
şiddetini günahkarlığın bu verimli bahçesinde yükseltmek için Taksim'le Tünel
arasında gezindi durdu sahur saatine kadar.
Bilinen batılı yılbaşı
ilahileri (yabancı dilde oldukları için kaynağı itibarıyla laik bilmişizdir biz
onları) uzun yıllar sonra yeniden ezberlenme ihtiyacı duyulan cumhuriyet
marşları, bir ağızdan söylenmeye uygun olan revaçtaki pop parçalar, futbol
stadlarının (hoş, bizde başkası da yok ya) moda tekerlemeleri (Yeni yılı
Fenerbahçe'nin ya da Galatasaray'ın ya da Beşiktaş'ın yönetici ya da topçularının yedi göbek
sülalesine şehvetle söverek karşılayanlar azımsanmayacak kadar çoktu) birbirine
karışarak, yerdeki ırmağın gökyüzüne yükselen ortak ezgisini doğaçlıyordu. Bu
kalabalıkta, Ramazan boyunca oruç tutanlar ya da oruç tutmasa bile hiç değilse
Ramazan'ın son gününün akşamına kadar içkiden sakınarak yaşamayı eş dosta,
biraz da öte dünyaya yönelik bir itiyat haline getiren çok sayıda kişi de
bulunmuş olmalı ki, sadece yılbaşı gecesi Beyoğlu'na çıkanlar, bütün Ramazan
boyunca Beyoğlu'na çıkanlardan fazla görünüyordu.
O gece sadece bütün
Beyoğlu değil, bütün İstanbul, bütün Türkiye ikisi de birbirini imgelerinde
ölçüp tartarak, iki ayrı nedenle, sabahı karşıladı.
Ramazan boyunca açık
kalan mekanların sahipleri, ağırlaşan ekonomik durumu pek hesaba katmak
istemeden, bu yılın günahklarının diğer yıllara göre azaldığından şikayet
ettiler: Yani asker tam zamanında gelmişti. Her Ramazan olduğu gibi bu yıl da
kapatma ışıklarını daha erken yaktılar. Yine de Ramazan boyunca garsonlar,
barmenler, barmeydler, sahurlarına başlamadan önce hatırı sayılır miktarda
günah militanına servis yaptı.
Bayramın ilk günü,
yılbaşı gecesi istasyonundan, en azından `dine saygılı' vatandaşlar trenine
binerek bir aylık oruca ya da, deyim yerinde midir bilmem, oruç ayı münasebetiyle alkol perhizine
girenlerin hemen tamamı Beyoğlu'nun cadde ve sokaklarına geri döndüler.
(31 Aralık 1997'de Ramazan ayının ilk günü ile yılbaşı çakışmış idi. O ayın gözlemlerinin bir özetidir. O aralar iki yıl kadar çıkan Beyoğlu dergisi için yazıldıydı.)
Yorumlar
Yorum Gönder