"Ağzına tıkarım o yazıları senin!"
“Ağzına tıkarım o yazıları senin!”
Lafı kimin söylediği önemli değil, çok açık zaten: Bu hatalı kurgulu devlet ve onun her devir klonlanıp yenilenen akıllarından birinin söz olmuş hali.
Barış nereden gelecek? Nerede savaş varsa oradan. Savaş
nerede? Dağda . Dağda var bir savaş. Ama dağdaki savaş, dağda başlamadı.
Dağdaki savaş, dağa kaçmış bir savaş. Dağa çıkmış. Savaş, ovada başladı. Düz
ovada. Ovanın düzünde, Ankara çanağında, devlet kurumlarının içinde, onları
çekip çevirenlerin ağzında başladı. O ağızlardan çıkan, ferman olan sözlerle.
1925’te… 1929’da… 1938’de… ve 12 Eylül 1980’de.
“Ağzına tıkarım o yazıları senin!”
Barış nereden gelecek? Savaş baronlarının susturulabildiği
yerden. Kim savaş baronları? Lordları? Toptancıları? Süpermarketçileri?
Aristokratları? Avrupa sınıflar tarihi okumuyoruz, içinde yaşadığımız gündeyiz.
Lordlar, kontlar, kontesler, prensesler yok. Doğrudan bakanlar, genel kurmay
başkanları, kabine, başabakanlar var. Onların ağzından çıkan savaş, onların
ağzından çıkacak başka şeylerle değişince biter savaş. Savaş demek olan, savaş
çıkaran fermanların yerine başka kararlar, belgeler, yazılar, uzlaşmalar
geçtiği zaman. Savaşı çıkaran Kenan Evren gözü, özü ve sözü değiştiği zaman. Ne
demişti Kenan Evren? “Hepimiz biriz. Hepimiz kardeşiz. Hepimiz Türküz. Hepimiz
Müslümanız. Bir de teröristler var. Anarşikler var. “Asmayıp (öldürmeyip, çünkü
sokak ortalarında, evlerde çok insan kurşuna dizdirtti Kenan Evren paşamız ve ondan
sonra gelen asker-sivil paşalarımız) besleyecek miyiz?” Ne deniyor şimdi?
“Öldürmeyip de kucaklaşacak mıyız?”
“Ağzına tıkarım o yazıları senin!”
Savaş ağızlardan, fermanlardan çıktı, dedik. Ölüm olan
fermanlardan. “Kürt yoktur. Kürtçe yoktur. Alevi yoktur. (Kenan Evren, çok
severdi Alevi köylerine cami yapmayı. Ne oluyor şimdi? Alevileri o camilere
davet edip duranlar Kenan Evren’in ardılı olmuyor mu?) Türkten başka bir şey
yoktur.” Şimdi ne deniyor: “Kürt var, ama kardeşim olup bana oy verdiği kadar. Kürtçe
ver ama TRT’de devletin Kürtçesi ve okulda seçmeli bir iki saat ders kadar.” 32
yılda bu kadar ilerleme. Demokrasiyle darbeci faşizmin farkı bundan büyük
olmalı değil mi? Savaş işte bu söz ve yazılardır. “Yok”luk yazıları. Yok eden
yazılar. Yok olmak istememek bir haksa, önce yok etmek isteyen isteğinden vaz
geçmeli değil mi?
“Ağzına tıkarım o yazıları senin!”
Yazıya, kitaba, kaleme Kenan Evren de pek düşmandı.
“Aydınlar” derdi ardından küfür sözleri dizer, düzerdi. Bir keresinde,
“Vahdettin de aydın değil miydi? Ne yapayım ben öyle aydını?” Evet, ne yapayım,
deniliyor şimdi de, ne yapayım ben öyle yazarı, karikatüristi, halayı, kitap
yazarını, akademisyeni?
Bu savaş, bu sonuncu olanı bize 12 Eylül’ün bakiyesi,
hediyesidir; her sözü, her hareketi, her bakışıyla 12 Eylül’de buzdolabına
konulup bugün yeniden siyasal sahneye arzedilen akıl ve sözle savaş biter mi?
Bitmiş olsa başlamaz mı?
“Ağzına tıkarım o yazıları senin!”
Evet, ortada iki yazı var. Biri gücün yazısı, kalan her şeyi
itiraz edenlerin ağzına tıkmak isteyenlerin yazısı, emir, talimat, yönerge,
yasa, demeç ve nutuk ve Nutuk olarak var. Biri itirazın yazısı.
Yorumlar
Yorum Gönder