Milli Savunma Bakanlığı olarak baro
İstanbul Barosu sayfası bununla açılıyor ama... |
Baro, savunma örgütü, yok milli savunma değil, hukuki savunma.
Yargının üç ayağından biri.
Savunma meslek erbabının teşkilatı. İyi bir "yargı"
için iyi bir "yargıç"tan daha önemli bir kurum.
"Savunma"sız bir yargı, yargısız infazla eşit olur.
İstanbul Barosu, dünyanın en
"büyük"lerinden biri, belki de birincisi. Bununla çok övünürler. Nüfus olarak.
İş niteliğe gelince, işler karışıyor biraz.
Buyrun, 29 Aralık'ta İstanbul
Barosu'nun deklarasyonu.
Başlık, şöyle, kaskapital yazılmış, bağırıyor yani:
Bu ne hiddet, bu ne celal
Konu, Demokratik Toplum Kongresi'nin açıklaması. Açıklama 14 madde ya, baromuz da 14 maddeyle dökmüş kağıda hiddetini.
Hiddet dolu metin. Olur. Hukukçular,
savunmacılar, avukatlar da hiddetlenebilir. Hiddetlerini bir
bildiriye motor yapabilir. Yapabilir de, biraz hukuk olur içinde
yaptığının. Bir "hukuk" teşkilatı, bir "savunma"
teşkilatı konuşuyorsa, bildiri yayınlıyorsa, 14 madde kelam
ediyorsa, içinde hukuk aramak haktır.
Bildiride "hukuk" diyor
tabii, altı defa. Olabilir, "hukuk" demek başka, hukuk
konuşmak başka zaten.
*
Yeni anayasa isteme suçu?
İlk defa 12 nolu paragrafta "hukuk"
diyor, işte o hukuk: "
"Yeni Anayasa"talebinin
gerçek amacı, Anayasanın değiştirilemez maddelerinin bir oldu
bitti ile değiştirilmesi suretiyle amaçlanan bölünmenin Anayasal
alt yapısını, hukuki dayanağını oluşturmaktan ibarettir.
Ancak bu hukuken de fiilen de mümkün değildir."
İstanbul Barosu Başkanı Dr. Ümit Kocasakal |
Yani? Hukuken ve fiilen mümkün
olmayan bir şey sizi niye böyle hiddetlendirdi arkadaş diye sorası
geliyor insanın ya, iş ondan ileri: Bir "savunma" kurumu,
bir hüküm vermiş, diyor ki, "yeni anayasa" talep
edilemez. Edilirse "gerçek amaç" kendisini belli eder,
amaç, "anayasanın değiştirilemez maddelerinin değiştirilmesi
suretiyle amaçlanan bölünmenin anayasal alt yapısını, hukuki
dayanağını oluşturmaktan ibarettir..."
Yani? 12 Eylül'ün anayasası çok
güzel diyor. Bu anayasayı değiştirmek istemek, değiştirilemez
maddeleri değiştirmek istemektir diyor. "Hukuki dayanak
oluşturmak" bir hukukçu teşkilatının korkacağı bir
şeymiş, onu da öğrendik. İstanbul Barosu 12 Eyül'cüymüş, onu
zaten biliyorduk.
*
Suç duyurusunun usulü yok mu?
Sonra bir daha "hukuk" diyor;
şöyle:
"Bilinmelidir ki, hangi oy veya
çoğunlukla olursa olsun, hukuken değiştirilemez maddelerin
değiştirilmesi imkanı bulunmamaktadır. Üstelik bu hukuki gerçek
karşısında, bu yöndeki her girişim Türk Ceza Kanunu’nun
309.maddesindeki suçu oluşturacaktır. Buna izin verilemeyeceği
açıktır."
Hukuken değiştirilemez maddelerin
değiştirilmesi imkanı yokmuş. E yoksa derdin ne? Bu suçtur
diyor, suç duyurusu yapıyor sanki. Suç duyurusu yapmanın usulünü
baro bilmiyor mu, yoksa kamuya konuşmakla başka bir amacı mı var?
Baro musun, devlet misin, Milli Güvenlik Kurulu musun?
*
Hukuk var mı yok mu?
Sonra bir daha hukuk diyor, şöyle:
"Ülkemizin üzerinde bu
karanlık oyunları oynayanlar da mevki ve konumları ne olursa
olsun, er geç hukuka hesap vereceklerdir."
DTK bildirisine posta koyarken, "mevki
ve konum" sahiplerine parmak sallanması biraz enteresan, er geç
hukuka hesap vereceklerini söylemek bir kehanet de değilse, somut
bir suç duyurusu ise, usulü belli. Ama hakkını yemeyelim, hukuk
diyor, er geç hesap verilecek bir yer olarak hukuk.
Niye er geç? Bugün veremezler mi? Yoksa bugün hukuk buna yetersiz mi? Ya da cevaz mı veriyor? Anayasa orada, yasalar orada, bildiride de var zaten, niye bugün vermiyorlar de er geç verecekler?
Niye er geç? Bugün veremezler mi? Yoksa bugün hukuk buna yetersiz mi? Ya da cevaz mı veriyor? Anayasa orada, yasalar orada, bildiride de var zaten, niye bugün vermiyorlar de er geç verecekler?
Bugün hukuk varsa, buyurun hukuka
götürün efendiler. Yok, bugün hukuk yoksa, bildiri neyi koruyor?
Neyi savunuyor?
*
En son hukuk derken, bir anayasa
tekerlemesi tekrar ediliyor, orada deniliyor: "... laik sosyal
hukuk devleti..."
Hukuk devleti. Hukukla kurulan, hukukla
çalışan, hukukla sınırlanan ve hukuk önünde hesap vermeye
hazır devlet. Bunu koruyacağız, bunun için mücadele edeceğiz,
çalışacağız, sonuna kadar, falan filan... Buyrun, görelim mücadelenizi. "Hukuk devleti" sizi kovuyor mu?
*
MHP baroya bağlansın
"Hukuk" bu kadar, baroda.
Baro ama müthiş bir siyasal
mekanizma, aygıt, örgüt.
Diyor ki, "Ayrılık deklarasyonu
anlamında dile getirilen bu talepler emperyalizm destekli bir
etnik kalkışma ve ayaklanmanın ulaştığı aşamayı
göstermektedir."
Sorunu tanımlıyor baro, ama bir baro
tanımlaması değil bu, MHP'liler, AK Partililer, BBP'liler içinde
aynı cümlelere imza atacak kişi sayısı, İstanbul Barosu'nun
dillere destan nüfusunu binle çarpar. Neyse. "Emperyalizm
desteği"ni nereden biliyor baro? Şöyle,
"Hedeflenen "özyönetim"
in "özü" nün ve amacının ne olduğu, "Biji serok
Obama" sloganında saklıdır."
*
"Bijî serok Obama"
Baro, ciddi bir örgüttür. Değil mi?
Kamera önünde zevzeklik yapmış üç beş kişinin bir kere
attığı, bir daha da duyanın görenin olmadığı bir slogandan bu
kadar müthiş sonuçları çıkarmak, kahinlerin, şahinlerin,
komplo pirlerinin işi olabilir, işi "norm-olgu" bağını
anlamak ve değerlendirmek olan baroların işi olamaz. Gören de sanır ki, HDK bildirisi "bijî serok Obama" diyor.
Biri çıkıp "Bijî serok Ümit" dese, misal, Kürtler ulusalcı mı olacak? Ya da faşist filan?
Biri çıkıp "Bijî serok Ümit" dese, misal, Kürtler ulusalcı mı olacak? Ya da faşist filan?
Kürt sorunun, "etkin kalkışma"
olarak tanımlayan bir baro, kendisini MHP'nin hukuk bürosu olarak
adlandırsa, daha hukuki davranmış olur. Hoş, nice MHP'li hukukçu
gördüm, bu kemale erememişlerdi daha. Belki de MHP baronun siyasi
kanadı olsa, feyz alsa az...
Bir de şu var ama: Şu anda
yürürlükteki sokağa çıkma yasakları, sokaklarda katledilip
sokaklarda çürüyen cesetler, buzdolaplarındaki çocuklar, morgda
başka ölülerin koynuna konulmuş süt bebekleri, konu "hukuki"
değil de "etnik" ve "emperyalistik" olduğu için
herhalde, baronun ilgi alanında değil. Baro "emperyalizm
destekli etnik kalkışma" derken, aynada kendisine
konuşmuyorsa, "hukuk"un yerini de bilirdi. Bir "etnik
kalkışma" olsa bile, bir de hukuk diye bir şey vardı.
"Anayasanın ilk üç maddesini
değiştirme amacının gizlenmesi..." fikri yazıda çok
kuvvetli, o kadar kuvvetli ki, insan baro mu konuşuyor, kışlanın
kantininde 20 yaşındaki çocuklar mı hiddetlenmiş ayırt
edemiyor. Efendiler, "Anayasanın ilk üç maddesi dahil, hepsi
değiştirilmelidir" diyen siyasi partiler, sivil örgütler
neyi gizlemiş oluyorlar Allah aşkınıza? İnsan ilan ettiği şeyi nasıl gizler? Siz de değiştirilmesine karşı
olduğunu söylersiniz, olur biter. Bu kadar laf niye?
Ama bağcıyı dövmek güzeldir her zaman, cüppenizi giyer girişirsiniz, dünyanın en kalabalığısınız ya, çağırın kahveden üç beş...
*
Baro metninde çok güzel bir cümle
var: "... takke düşmüş kel görünmüştür..."
E senin takke başındayken görünüyor
her şey?
*
Baro bir de hem Oslo'ya hem de şimdi
"buzdolabı"na kaldırıldığı söylenen son "açılım"a
çok öfkeliymiş, onu da anlıyoruz. Yani "savaş" diyor
baro? Barış, çözüm vs süreçlerine karşı olduğuna göre?
İstanbul Cumhuriyet Savcısı da askere gitmek istiyordu, Baro
Yönetim Kurulu ile bir tim olsalar ya...
*
Parti düşmanı olarak baro
Bir 10 numaralı paragraf var ki, tam
paragraf, ne cevherler var içinde:
Bir hukuk örgütü, İstanbul Barosu,
bir siyasi partiyle, HDP ile dalaşa girmiş. Ama ne dalaş!
"... bölgedeki feodal düzene
karşı tek kelime etmeyen" diyor, HDP için. Bölgedeki
feodal düzen? Gören de sanır ki Kürdistan bir derebeyliği
tarlası. Madem sen niyet okuyorsun, ey baro, biz de okuyalum: Kürt
ulusal kültürünü "feodal" olarak tanımlayıp
kolayından tarih dışına niye itiyorsun? Sözde lafını çok
seviyorsun ya, buna da sözde bilimsellik derler. 1925-1938 arası
Kürt katliamlarının bu sözde gerekçesine sahip çıkmak, kişisel
hobi olarak Baro Yönetim Kurulu üyelerinin ifade özgürlüğü
çerçevesinde kabul edilebilir, saçmalamak da fikir özgürlüğü
prensibi tarafından korunur, fakat bir baro böyle saçmalayabilir
mi?
HDP, çok kötü bir parti, her baronun
kınaması gereken, niye mi, çünkü bir de "...emperyalist
güçlerin Ortadoğu'daki varlığından rahatsız olmak bir yana
onları davet eden..." bir partiymiş baromuza göre. Davet?
Rusya'yı mı çağırmış, ABD'yi mi? Fransa'yı mı çağırmış,
Britanya'yı mı? Nerede yapmış bunu? Barosun ya, senetsiz,
mesnetsiz, delilsiz konuşmak ayba girer, göster de bilelim. Üyeniziz sonuçta.
HDP bir de "...olaylara emekçinin
ve yoksul halkın safından bakmak yerine etnik gözle bakan"
bir partiymiş. Emekçi ve yoksul halkın safı, baronun da safı
demek ki. Peki. Diyadin'de iki fırın işçisi çocuk kurşuna
dizildi, cesetlerine gerilla elbisesi giydirilmeye çalışıldı,
sonra ne oldu? Gömüldü çocuklar. Sen o emekçilerin safındaydın
madem, o gün ve o günde bugüne neredesin? Emekçiyi kurşuna
dizdiler, benden duymuş olma ama... Ha, pardon, onlar, "etnik"
değil mi? "Etnik" diye vuruldular, biliyorsun sen de, o
zaman HDP versin hesabını değil mi, etnik ölülerin sorumlusu
çünkü "etnik" partilerdir değil mi! Hukuk çünkü bunu
gerektirir.
"Tekke ve zaviyelerin açılması
yönünde kanun teklifi veren" bir parti olmak ne kötü! Hukuki
sorun ne peki? Baroyu ilgilendirecek hukuki sorun?
Devamında,."gerici ayaklanmaları
anan ve kutsayan bir partinin..." Gerici ayaklanmalar?
Söylemiyor ama lafın tamamı aptala anlatılır diye söylemiyor,
Şeyh Sait ve Seyit Rıza meselesini söylüyor. "Feodal"
demişti ya... 1925-38 arasındaki katliamları, jenosit boyutuna
varan Dersim'i anmayı dert edinmiş baro. Kırımı, katliamı, jenositi değil, anmayı! Gerçekten de tam
hukukçulardan beklenmesi gereken bir tavır, havadan sınır
ticareti yapan çocuklara bomba yağdırmayı, orman yakmayı,
anayasaya ve yasalara açıkça aykırı sokağa çıkma yasaklarını
dert edecek değil ya! Onun için askerler var.
Elbette, bir baro yönetimi "üniter
devlet" yanlısı olabilir, "Kemalist" olabilir,
"sosyalist" ya da "islamcı" olabileceği gibi.
Fakat, hukuk cahili olabilir mi? 14 maddede bir tane mi hukuki
argüman olmaz, "ilk dört madde değişmez"den başka?
*
"Gerek bu parti gerekse terör
örgütü hiç bir şekilde Kürt kökenli yurttaşlarımızı temsil
etmemektedir."
Bu cümleyi Yalçın Akoğan mı yazdı, merak ettim birden. Erdoğan'a iş mektubu gibi duruyor da cümle. Yok ama, bu iktidarı da beğenmiyor baro. Cümledeki hukuk?
Bu cümleyi Yalçın Akoğan mı yazdı, merak ettim birden. Erdoğan'a iş mektubu gibi duruyor da cümle. Yok ama, bu iktidarı da beğenmiyor baro. Cümledeki hukuk?
"Terör" lafına hiç
girmiyorum, bu metni yazmış bir heyete, "Terör, hukuki bir
kavram değildir. Hukukta "terör" meselesi zorlu
meseledir, öyle boş beleş kullanılmaz" filan diyecek
değiliz. Fakat, HDP'nin kimi temsil edip, kimi temsil etmediği
Baro'ya mı kalmış? HDP'nin birilerini temsil etmesinde ya da
temsil ettiğini söylemesinde ne gibi bir sorun var? Bu nedir?
HDP'yi kapatma talebi mi? Talimatı?
"Küresel emperyalizm, BOP..."
Yani Kürt sorunu, budur diyor baro.
*
Ve müthiş bitiyor metin:
"Türkiye Cumhuriyeti’nin
bölünmesini, parçalanmasını içeren emperyalizm ve onun yerli
işbirlikçilerinin 100 yıllık bu "rüyası" yine "rüya"
olarak kalacak, bunu talep edenler içinse "kabus"a
dönüşecektir!"
Baro mu konuşuyor, başbakan mı,
cumhurbaşkanı mı, kestirmek zor. "Hain" lafının afili
versiyonu. Kabus gördürme baronun yeni yetenekleri arasındaymış,
onu da öğrendik.
Kabus yok yani, daha gelecek. Cizre'de,
Silpoi'de, Dargeçit'te, Sur'da kabus yok, daha gelecek kabus. Allah
fırsat vermesin demekten başka ne yapabiliriz?
*
Baro'nun sayfası, Tahir Elçi ve aynı
gün öldürülen polislere başsağlığı ile açılıyor.
Takipçisi olacağız diyor. (Tahir Elçi ölmüşken, polisler
"şehit olmuş"tur, tıpkı başbakanın dediği gibi.
Buradaki ayrımcı akla girmiyoruz bile) Hukukçu, meslektaşımız
diyor. Tarifsiz acı ve keder içindeyiz diyor. Meslektaşınız
mıydı sahiden? Sokağa çıkma yasaklarına karşı Anayasa
Mahkemesi'ne başvuru yaparken o siz ne yapıyordunuz? Kürdistan'daki
hak ihlallerinin takipçisiyken ne yapıyordunuz? Şimdi ne
yapıyorsunuz?
*
Baro, savunma örgütü dedik. İstanbul Barosu bunu "milli savunma bakanlığı" ile mi karıştırıyor? Genelkurmay Baro'ya bağlansa, hükümet de rahat eder sanki, çatışma buzdolabında madem...
Yorumlar
Yorum Gönder