Herkes yere baksın!



“Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gücünü göreceksiniz. HEPİNİZİ TANIYORUM BEN. Kim ki hainlik yapıyor, kim ki ihanet ediyor, karşılığını görecek. Görecek karşılığını. Ne yaptı lan size bu devlet? Ne yaptı devlet s-size. Hepiniz, hepiniz, karşılığını göreceksiniz. TÜRK’ÜN GÜCÜNÜ GÖRECEKSİNİZ. Tamam mı? BAKMA LAN BANA. Herkes yere baksın.”






Yüzünü göremiyoruz. Yüzü kadrajın dışında. Eli var. Öfkeyle sallanan el. Yumruk oluyor. Cımbız oluyor. İğne oluyor. Topaç oluyor. Sallanıyor. Başlara doğru. Yerdeki başlara. Yere yatırılmış. Sesini duyuyoruz. Kamera yerdekileri ve yatıranları gösteriyor. Otomatik silahlı, maskeli adamlar. Zırhlı, zırhsız araçlar. Yerdekilerin başları üstünde geziyorlar. Yüzlerini göremiyoruz. Yüz yok hiç. Ne yakalananların ne yakalayanların yüzünü göremiyoruz. Yüzsüz olup bitiyor her şey. 

Maskeler, son günlerdeki kanunları hatırlatıyor, “maske vs ile yüzünü örtmek…” terörizme delalet yeni kanunlara göre. “Yüzünü saklıyorsan iyi bir şey yapmıyorsun” diyen devlet, kendi adamlarının yüzünü niye saklar? Türk’ün gücünü gösteren komutan, komiser her neyse, kendi yüzünü göstermiyor. Türk’ün gücü yüzsüz bir güç. Yerde yatana “Bakma lan bana” diye bağırırken, bakılınca ne olacak diye akla geliyor. Ne olacak? Krallar, doğrudan yüzlerine baktırmazlar, yere baktırmak, bir kudret alameti. Bir de, bir de korku. İnsan olduğu mu anlaşılır, olmadığı mı bilemeyiz, ama korkuyor. Yaptığı işin kötülüğünden korkuyor. Kendi devletinin, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” şiarıyla herkesi yere yatıran, bok yediren, beş on bin metreden Mehmet Ahmet ayırmadan bomba yağdıran devletinin kanunlarına göre bile yaptığı suç. Kötü muamele. İşkence. 

Korkaklığı, güç derken daha da bağırmasına yol açıyor. Türk’ün gücünü gösteriyor. Nedir Türk’ün gücü, Kürt inşaat işçisini kelepçeleyip yere yatırmak. Başını kaldıranın başına doğru sekip “Bakma lan” diye bağırmak. Bakarsa, görür, görürse… Sanki bakmadan tanımıyor. Sanki, “Türk’ün gücü” denilen şeyin bir takım adamların yüzü olmadığını, zaten kendisine postal, otomatik tüfek, zırhlı araç, kelepçe olarak geldiğini bilmiyor. Biliyor ve tanıyor, yerde yatan, iyi tanıyor hem de ayakta bağıranı. 
Bağıran, “HEPİNİZİ TANIYORUM BEN” diyor; “hepsini tanımak?” En az 52 kişi var yerde. Tek tek takip mi etti? Dosyalarıyla bizzat mı ilgilendi?  Kelepçelenenlerin, yediden yetmişe birçok kişiden 52’sine gözaltı işlemi yapıldı, 46’sı daha gözaltından bırakıldı, altı kişi de adliyeye gönderildi. Bu hakaret ve işkenceyi yapan polisin kendisi bile en az 46 kişinin “hiçbir suçu olmadığı”na emin yani. (Kalanına da adalet karar verecekmiş. Ne adalet ama: Maskeli, ırkçı, silahlı çetelerin kendisini değil, yakalayıp getirdiklerini yargılayan adalet.) Peki “hepinizi tanıyorum” derken ne diyor? Cümlede “Türk”ten bahsedilirken, bahsedilmeyeni diyor. “Kürtsünüz siz” diyor, özetle. Yere yatırılanların ceza kanunlarına göre durumu değil önemli olan, önemli olan bu nutkun atılacağı sahnenin kendisini kurmak, o sahnede bu sözleri söylemek: “Ne yaptı lan bu devlet size.”

Bu öfkeli, ırkçı nutuktaki cümleler, bu postallı hadsize mi özgü? Değil. Hiç değil. Güç göstermek, “Türk’ün gücünü göstermek…” devlet yönetiminin her kademesinin, en üst kademesinin çok sevdiği bir kalıbın “Türkçü” versiyonu. “Kimse TC devletinin gücünü test etmeye kalkmasın.” “Kim ki  ihanet…” Nutuktaki ve işlemdeki hadsizlik, devletin söylem ve işlemlerindeki hadsizliğin bir yansıması. İstisnai, zalim, hasta, rutin dışına çıkmış bir mücrim devlet görevlisi değil karşımızdaki, “devlet rutini”nin kendi dışına çıktığı, yani olağanüstü hal/istisna hali uygulamalarına geçtiği dönemde olağanlaşan bir kişi ve o kişi elinden çıkmış işlem, ağzından çıkmış nutuk.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti çok güçlü. Gerçekten çok güçlü. Havadan bomba atabiliyor. Karadan top, tüfek, makinalı tüfek atabiliyor. On binlerce kişiyi hapislere atabiliyor. Atma kabiliyeti yüksek. Buna karşı insan ne yapabilir? İşte bu karedeki işçiler yerlere yatmış. Daha geçen gün Zergele’de toprağın altına yatırıldı sekiz masum insan. Roboski demeye bile utanır, kendini bilen kişi. Uğur demeye, Ceylan demeye utanır. Mesele devletin zayıflığı değil, gücü zaten. O kadar güçlü ki, bok yedirirken yakalandığında, havadan çocuk öldürdüğünde bile parasını verip işi kapatır. Bu gücü gösteriyor bu konuşan devlet birimi de. Mesele zaten bu “devlet” gücünün geriletilmesinde. Toplumun tamamından elbet, fakat bir şeyi de her gün daha açık konuşmakta fayda var: Konu “Kürt” olunca bu devlet, diğer her durumdan daha güçlü. Aha işte, 50’den fazla Kürt’ü yatırıp tepesinde akıl almaz (akıl alıyor elbet ama alışmamak istiyor insan) laflar eden kişinin görüntüsü (ki kendi çekmiş/çektirmiş olmalı, gücünü göstermenin en güzel yolu olarak) ortalığa düşeli kaç saat oldu, kaç anlamlı protesto var? Eylem demiyorum haşa, maskeli otomatik tüfekli kişilerin “yüzün örtüldü, o sarı kırmızı yeşil örgüt rengi” diyerek insan taramasının yasalaştığı yerde nasıl eylem derim? Ses duyurmanın tek yolu eylem de değil. Gelmiyor o ses. Geliyor da, cılız işte. Devlet ne yapacak derseniz, gücünü göstermiş ve gösterecek kişiyi ne yapsın? Günü gelince Musa Çitil gibi generallik basamaklarından koluna girerek yükseltir durur.

Bir zamanlar yaygın bir “geyik” vardı, “Kürtler nerede” diye. İşte ordalar, yere yatırılmış Türk’ün gücünü test ediyorlar. Kalanlar nerede? O soruyu soranların bile sayısı hayli çoktu ama… Neyse.
O görüntüler çok açık. Kürt’ün bir devlet sorunu var. Bir de değil iki devlet sorunu. Biri, mevcut devletin kendisi. Her durumda, her fırsatta, her kanunda, her işlemde, Kürt’ün devleti olmadığını ilan ediyor. İkinci sorun da bu, Kürt’ün devletinin olmaması. “Benim devletim olmasın, bu devlet demokratik olsun” dediğinde bile bu devlet ikna olmuyor; “Sana devlet yok, demokrasi hiç yok” demekten öteye gitmiyor. Öyle ya, devleti olmayana demokrasi niye olsun, olana bile yokken? Bir de sömürgeci deyince kızıyor. Sömürgelerden başka nerede böyle bir görüntü ortaya çıkabilir Allah aşkınıza?
Herkes yere bakmaya devam etsin. En iyisi bu. Hatta şarkı söylesin. Yeterince zaman geçince Kürt kalmaz ve bu iş biter. “Ne yaptı bu devlet size” sorusu da cevabını tamama erdirmiş olur. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

12 Eylül bildirisinin tam metni

15 Temmuz darbe girişimi bildirisinin tam metni