Palalı adam nedir?



Sahi, palalı adam nedir? Anlamaya çalışalım:

Yönetsel dilin şiddeti, çıplak şiddetin dilini çağırıyor. Ne tehlikeli!

“İster bireysel, kolektif düzlemde, ister kurumsal düzlemde olsun, fiziksel şiddete başvuruyu, iletişim formlarındaki ve dildeki tırmanma süreçleri önceler.”
 
Hubert Christian Ehalt’ın sözlerinin tevile ihtiyacı yok, fiziksel, benim çıplak diyeceğim şiddetten önceki iklimin getireceklerine ilişkin çok açık bir saptama. Çıplak şiddet, dildeki ve iletişim formlarındaki, yani bir ülkenin gündemini inşa edenlerin söz ve o sözü söyleyişlerindeki  şiddeti önceliyorsa, haber veriyorsa, “ister bireysel, ister kolektif, ister kurumsal” düzlemde olsun, tanık olduğumu çıplak şiddetin, dilsel şiddetin sonucu olduğunu kabul etmek zorunda kalırız. Gezi eylemlerine müdahalenin başladığı o ilk Salı gününden ilk Cuma-cumartesi gününe kadar kurumsalını gördüğümüz şiddet, devamında hem çıplak kurumsal şiddet, hem de dilsel şiddet olarak süregeldi. İlk cumadan sonraki süreçte zaman zaman ortalığı kolaçan eden sopalı, satırlı adamlar, bugün yeniden türedi. O halde o satırlı, palalı adamların “dildeki tırmanma süreçleri”nin bir otu olduğunu söylemekte kusur yok.
Nitekim, Hubert Christian Ehalt vurguluyor:
“…bilhassa politik ve kurumsal iktidar sahiplerince yerine getirildiğinde dilde şiddettin sadece seyrek biçimde fiziksel sonuçları yoktur.” (Tektanrıcılık ve Şiddetin Dili, Jan Assmann, Avesta yayınları)

***
Anadolu’da söylemini sıkça negatife, şiddete, karanlığa çevirenlere bir uyarı sözü vardır:
“Şeytan çağırma!”
O palalı adamlar, söylemsel ve kurumsal şiddetin çağırdığı şeytanlardır. Siz istemeseniz de gelirler. Şeytanlar öyledir, davetiyelerini kendileri alırlar.
Üstelik, “Onlar polis değil. Onlar bizden değil. Onlar partimizden değil. Onları yakaladık” sözleri de işe yaramaz kolay kolay. Davetiyesini aldıysa bir kere beklemediğiniz yerden çıkar, beklemediğiniz (ya da beklediğiniz, kim bilir) işleri yaparlar.
Kurtulamazsınız, hiç kurtulamazsınız, çünkü “onlar sizin görevliniz” sayılır: İdare hukuk prensibidir: Olağanüstü durumlarda, kamu kurumlarının yaptığı işleri yapmaya yönelenler, idarenin ajanı sayılırlar. Yani yaptıkları işler, idarenin normal görevlileri yapmış gibi değerlendirilir. Palalı adamın fotoğrafına bakalım: Palayla insan kovalıyor. Polisin arasında dolaşıyor. Polisle konuşuyor. Polisin arasından dönüyor, yine kovalıyor. Aynı polisin copla, sopayla, gazla, suyla yaptığı gibi. Artık ona "esnaf" değil, idarenin ajanı denilir.
***
"Cinnet getirme hakkı var" demeye gelen sözler yayılıyor. Ne tehlikeli!
“Palalı adam”ın, “eylemlerden zarar görmüş bir esnaf” olduğu yayılıverdi hemen. 600 bin lira mıymış neymiş borcu. Ücretleri toplayamadan müşterileri kaçıvermiş, o yüzden öyle dellenmiş. Yani? İhkakı hak meşru bir hukuk müessesesi miymiş? Peki ona “iyi” davranan, elinde gül destesi varmış gibi kafasını çeviren polisler nereden anlamış bütün bunları? Yoksa polisler onu, polis çıkan eli sopalı adamlarla mı karıştırdı? Ama bunlar iyi ihtimaller hep: En kötüsü, eline pala alıp şiddete yönelen kişi, polisin suçlu saydığı kişiyse, o şiddeti meşru görmesidir.
İşte o kurumsal ve söylemsel düzlemde yükseltilen şiddetin, yani dilsel şiddetin, fizik, yani çıplak şiddete dönüştüğü yerdir burası.
***
Barış bir iklimdir ve o iklimin bitkisidir ve o iklimin meyvesidir. Meyvesi, ağacı, kendisi bir olan bir iklim. Dilinizdeki, usullerinizdeki şiddeti ve adaletsizlikleri temizlemezseniz, en fazla “silahsızlanma” sağlayabilirsiniz. Fakat toplumsallaşmamış barış, o kadar da barış değildir, “palalı adam” bu dersin canlı örneğidir.
***
En son şunu diyelim:
Bu burjuvazi denilen sınıfın huyudur, kendi sınıfsal yoksunluklarını gidermek için mücadele ettiği dönemde “özgürlük” kavramına ve onun içerimlerine sıkça sarılır, değer verir, yüceltir, destekler. Hedeflediği yerlere oturduğunda hızla o kavramın niteliğini değiştirir:
Adaletsizliğe yol açmayan hiçbir özgürlüğü tanımaz. Özgürlük onun için artık kurumsallaşmış ya da kurumsallaşacak adaletsizliklerin kodudur. Yeni Türkiye burjuvazisinin serüveni, bu kurallardan azade değil, gördüğümüz kadarıyla.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

12 Eylül bildirisinin tam metni

15 Temmuz darbe girişimi bildirisinin tam metni