Kutsal Enfal, lanetli enfal
Görüntü
bombardımanı altındayız. Yaylım ateşi. Bombardıman
altındakilerin görüntüleri. Zihinlere atılan bombalar, o
görüntüler. Bomba atılanları nasıl görmemiz gerektiğini zihne
çakan yaylım ateşler. Virilo'nun "enformasyon bombası"nın
savaştaki işleyişine tanıklık ediyoruz. Yok tanıklık değil,
içindeyiz. "Saha"da bedenlere, medya üzerinden zihinlere sınaypır ateşi.
Yeni
Şafak'tan geldi yaylım ateş. Üç kişinin öldürülmesini
izletti "70 milyon"a. Teknoloji ve inancın harmanlandığı
bir eser. İkisinin nasıl, hangi raddeye kadar kötüye
kullanılabileceğini gösteren eser.
Zihinlerdeki
savaş
Yeni
Şafak gazetesi, bir polis aracının içinden üç kişinin
(çocuğun?) öldürülmesi videosunu yayınlamış. "Gururla
sunar..." kalıbına uymuş, neşeyle, överek vermiş. Demek ki
övünerek.
Çok
sevinmiş gazete. Çok heyecanlanmış. Haber bulmuş. Görüntülü,
hem de. Görüntü çünkü, zihne en kuvvetli kazıyan şey, mesajı.
Görüntüleri çeken polisler, bunu iyi biliyor. Bilmese gazeteye
niye versin? Gazete bunu çok iyi biliyor. Bilmese niye yayınlasın?
Çok da tık getirir görüntünün böylesi. Savaş çünkü sadece
Cizre'de, Silopi'de sürmüyor, zihinlerde de sürüyor. Sokakta öldürmeyi kolaylaştırmanın bir koşulu, zihinde öldürmeyi temin etmek.
Savaşa
dahil etme yolu
Görüntü,
bir donanımlı (muhtemelen zırhlı) aracın içinden çekilmiş.
Kül rengi bir ekran görüyoruz, ekranda üç karartı var.
Görüntüleri
görenler ve bize gösterilmesini temin edenler, konuşuyorlar.
Rahat. Kıygın. Kibirli. Öldürecekler üçünü de birazdan.
"Artı" işareti (+) ekranda görünenlerin üstünde
geziyor. Nişan. Diyor ki görüntüler toptan, yüksek teknoloji
var, o üç kişinin ellerindeki uzun namlulu silah ve el bombası
(ki var mı yok mu belirsiz, polisler söylüyor sadece) hiçbir işe
yaramaz. Bitti işleri. "İndirilecekler."
Görüntü
bizi savaşın içine çekiyor, polis aracının içine sokuyor,
oradan bakmamızı emrediyor olan bitene. Oradan bakıyoruz biz de.
"Kriter"
de bulmuş gazete!
Arada,
"Çocuk bunlar" diyor biri, diğeri yapıştırıyor
cevabı, polislik atik olmayı da gerektirir: "Ne çocuğu koca
adamlar."
Gazete
bu lafların da geçtiği konuşmalarda bir keramet bulmuş, bir
"kriter" varmış güya orada:
"Polislerin, teröristleri etkisiz
hale getirmeden önce, çocuk mu ya da yetişkin mi ve ellerinde
silah olup olmadığına dair kriterleri aralarında tartışması da
dikkat çekiyor."
Cümlenin
bozukluğu, haberin öneminin heyecandan olsa gerek. Yüksek
teknolojiyle insan "indirme"nin yol açtığı heyecandan
ve bir de elbette inanç heyecanından, oraya geleceğiz.
"Kriter"e
girelim az: Görüntülerdeki siluetler, aracı görüyor mu? Belki
evet, belki hayır. Haber, "Polise saldıracaktı" diyor,
belki doğru belki yanlış. Görüntüler bunu söylemiyor.
Görüntüler, siluetlerin göründüğünü, çok iyi göründüğünü,
yüksek teknolojiyle nişan alındığını söylüyor, fazlasını
değil. "Çocuk" olma ihtimalleri yüksek, o yüzden biri
söylüyor. Konuşanlar, sanki rastgele konuşuyormuş gibi sunuluyor,
oysa kameraya çekildiklerini, muhtemelen ilerde yayınlanacaklarını
biliyorlar. Kendileri yapıyor çünkü. "Silahsızsa vurma"
diyor biri, "Silahı alırsa vur", diğeri vuruyor.
Karadan
Roboski
Belki
de "vurma" diyen de vuran da aynı, bilmiyoruz. Yaralayınca
birini, "zaten geberecek" diyor. Öldürmüyor,
gebertiyorlar.
Karşılarında
ne "terörist" var, ne Müslüman, ne de insan,
"indirilecek" üç kişi, ölmeyecek, ama "geberecek"
kişiler. "Terörist"e karşı uygulanacak kurallar belli, savaş
kuralları belli, "insan öldürme" kuralları belli.
Yargıtay'a sorsalar, söyler. Belki de artık söylemez, yeni bir hukuk iş başında. Belki ilerde "Enfal hukuku" denir adına, kim bilir. "Terörle mücadele" değil
yapılan, kuralsız bir savaş. Konuşulan dilin bozukluğu,
gazetenin "kriter"li cümlesinin bozukluğu, "kriter"lerin
bozukluğuna denk. Bozuk hukuka bir de. Hatırlatalım: Roboski,
öldürülenler silahsız olduğu için hukuken sorunlu değildi;
Roboski, yüksek teknolojiyle 5 bin metre yüksekten "dur"
filan demeden bombalar boşalttığı için hukuken sorunluydu.
Havadan Roboski'ye karşı çıkanlar, karadan Roboski'ye karşı
çıkmaz mı?
"...
ama Allah attı..."
Ama
zaten "Olan şey savaş", diyor gazete bize. Hem de "kutsal
bir savaş" ki ayet okunuyor. Bir savaş ayeti.
Heyecanla
yayınlıyor. Sevinçle.
Ne
diyor yayınlayınca gazete? Ne demiş oluyor? Polislerimiz çok
donanımlı, güçlü. Ölüm tehlikesine düşmeden öldürecek
kadar. Sohbet ede ede. Konuşa konuşa. Tartışa tartışa. Güle
oynaya denecek bir hal ile. Ve en önemlisi de, "ayet okuyarak",
Kuran'dan.
Yani,
inançlı, dindar, mümin kimseler, diyor. Dinsiz, imansızlara
benzemez onların yaptıkları işler? O kadar iyi yapıyorlar ki
işlerini, işte vurdular üçünü. "İndirdiler."
İndirmeden önce, "kriterleri" tartıştılar ve bir de
ayet okudular. Enfal suresi.
Enfal
suresi, 17'inci ayet.
"Yeni
yayınlanan görüntülerde, ellerinde uzun namlulu silah ve el
bombası olduğu görünen teröristlere ateş etmeden önce görevli
polisin Enfal Suresi 17. ayetini okuyor. Polis memuru "Ve
attığın zaman da sen atmadın ama Allah attı" manasına
gelen "ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnallâhe ramâ"
ayetini dillendirdikten sonra tetiğe dokunuyor."
Kutsal
Enfal, lanetli Enfal
Gazete
bilmiyor mu, Kürtlere doğru ateş ederken bile değil, Kürtlerin
olduğu yerde ateş ederken bile değil, ateşsiz dumansız güzel
bir yerde bile Kürtlere "Enfal"den bahsetmek, yıkımdan
bahsetmektir. Kürtlerin ayetle sorunları olduğundan değil, ayetin
Kürtlerle sorunu olduğundan zaten değil.
Kürtlere
Enfal'den bahsetmek, "Enfal" suresinin tarihsel, teolojik
okumalar ve yorumlarla elde edilebilecek tüm anlamlarına ek bir
anlam daha iletmek demektir. Ek bir söz söylemek. Bu ek, bu fazla
söz, surenin inananlar ya da inanmayanlar açısından tüm
anlamlandırmalarından öte bir yere gönderir herkesi: 1988-1989
yıllarına, Halepçe'ye. Güney Kürdistan'da büyük çoğunluğu
Kürt 180 bin kişinin öldürülmesine. Yaklaşık 500 bin kişinin
sürgününe...
Enfal.
Arapça, savaşta alınan ganimet. Enfal, Kuran'da sekizinci sure.
Enfal, Saddam'ın Kürtleri kırmak için yürüttüğü etnik
temizlik operasyonuna seçtiği bir isim. Kuzeni "Kimyasal Ali"
ile birlikte. Saddam Hüseyin ve Kimyasal Ali, Kürtlerin dinen de öldürülmeleri gereken düşmanlar ve mallarının da helal olduğuna inandırmak için bulmuştu bu cin fikri. Kutsal Enfal suresini, kendi lanetli Enfal'inin adı yapmıştı böylece. Attığı kimyasal bombaları, "... Allah attı" kalıbına sığınarak temize çekiyordu.
Kürtlere "Enfal" diyen, Saddam'ı ya hiç bilmiyordur ya da fazla iyi biliyordur.
*
"
Kürtler hiçbir zaman Kur’an’ı hatmedemezler
Dururlar çünkü Enfal suresine geldiklerinde!"
Dururlar çünkü Enfal suresine geldiklerinde!"
Adonis'e
(Ali Ahmet Sait) ait bu dizeleri ilk aziz Selim Temo'nun enfal için
yazdığı yazıda görmüştüm. O yazıdır: Fazlalık
*
Yeni Şafak'ın HABERİNİN LİNKİNİ KOYMADIM, O GÖRÜNTÜLERİ İZLEMEK ÇOK GÜÇ. HABER
METNİNİN TAMAMI ŞÖYLE:
Diyarbakır'ın
Silvan ilçesinde geçtiğimiz kasım ayında yapılan operasyonda
güvenlik kuvvetlerine uzun namlulu silah ve el bombası ile
saldırmaya çalışan 3 terörist vurularak etkisiz hale
getirilmişti. Yeni yayınlanan görüntülerde, ellerinde uzun
namlulu silah ve el bombası olduğu görünen teröristlere ateş
etmeden önce görevli polisin Enfal Suresi 17. ayetini okuyor.
Polis
memuru "Ve attığın zaman da sen atmadın ama Allah attı"
manasına gelen "ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnallâhe
ramâ" ayetini dillendirdikten sonra tetiğe dokunuyor.
Üç
terörist de vurularak öldürülüyor. Polislerin, teröristleri
etkisiz hale getirmeden önce, çocuk mu ya da yetişkin mi ve
ellerinde silah olup olmadığına dair kriterleri aralarında
tartışması da dikkat çekiyor.
Yorumlar
Yorum Gönder