Barışın kimi var?
Dokunulmazlık deyince, gülmek mi lazım, ağlamak mı bilmiyorum.
Tarihin tekerrürü fars olur, demeyeceğim. Marks kusura bakmasın, Amerikalılar için yazdığı o cümleler hâlâ Amerikalılar için doğru olabilir fakat buralarda ikinci de, üçüncü de, dördüncü de trajedi. Buralarda fars olarak bir Kelile ve Dimne var, gerisi fazla acı.
Az eskiye gidelim. Uğursuz bir yıla. 2012’ye…
1 Kasım 2012’de TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı AK Partili Burhan Kuzu, kameraların
karşısında ne kadar iyi, güzel, yüksek, başarılı, ilginç, çarpıcı bir hukukçu
olduğunu bir daha kanıtlıyordu. Konu dokunulmazlıktı:
“Şu anda Adalet
Bakanlığı’na geldiğini biraz önce duydum, Bakan’ın açıklamalarından. (…) Az
önce baktığım rakam 855 dosya var. 855 dosyanın 750’ye yakını BDP’ye ait.
“20 kişiyi aşkın bir
gruba 750 dosya; ‘El insaf, el merhamet’ derler. Ben ‘Suç makinesi haline
gelmiş’ deyince kızıyorlar. Bunun başka izahı yok.”
Hem dosya hazırla, hem çok dosya olmasını suç kanıtı say,
nasıl siyaset ama? Dürüst, temiz, ahlaklı, hukuki, ciddi…
Burhan Kuzu, bir kuzudan beklenmeyecek ağız hareketleriyle “Daha
kucaklaşma dosyaları da gelmedi” diye ellerini ovuştururken, aynı gün, MHP’li Mehmet Şandır da bu konuda AK
Parti’yi destekleyeceklerini söylüyor, “Bölücü terörü destekleyenlerin…
dokunulmazlığı yoktur” diyordu. Sürpriz mi? Hayır. Üç yıl önce de değildi,
bugün de değil.
TBMM Başkanı Cemil
Çiçek, 5 Aralık 2012’de “Dokunulmazlık suç işleme özgürlüğü değildir”
diyerek BDP/Blok milletvekillerinin cezalandırılacağını ilan ediyordu.
O ilan etmeden önce biri ilan etmişti zaten bunu. Genişletilmiş ve sorumsuzlaştırılmış
cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan o zamanın başbakanı olarak, bir gün
önce “BDP’nin şımardıkça şımardığını,
sınırları aştığını” söylüyordu. Yani? Talimat veriyordu işte. Kuzu’nun kurt
hukukçu sözleri, Çiçek’in zehir hukukçu fikirleri bu talimatın hazır ola
getirdiği hallerdi.
Yıl boyu neler olmuştu? 2012’ye 28 Aralık 2011 gecesinin büyük acısıyla, Roboski katliamının şokuyla girilmişti
zaten. (Yas ilan edilmemişti, yani hiçbir kral ölmemişti.) Kürt olmak yine yasaklanmıştı. Newroz yasaklanmış, yürüyüşler
yasaklanmış, açıklamalar yasaklanmıştı. Polis, gördüğü yerde milletvekili
dövüyor, gazlıyor, copluyordu.
14 Temmuz’da Amed’de düzenlenen miting hükümeti çok
sinirlendirmişti. Zaten her miting çok sinirlendiriyordu. Savaş vardı. Hani şu “çözüm
süreci” denilen zamanda, çözüm umuduyla unuttuğumuz savaş. Hani şu bir yanı
Roboski katliamı, bir yanı dağlardaki çatışmalar olan savaş. Savaş zamanı “barış”
diyen, barış peşinde koşan, barış hatırlatan en çok cezayı alır, Kürt vekiller
de o durumdaydı.
Yine dokunulmazlıklar gündeme gelmişti ama olan bitene
bakınca dokunulmazlıkları zaten yoktu. Zaten Yargıtay “bölücü”lerin her zaman,
her yerde yargılanabileceğini öne sürmüştü. Milletvekillerini gazlayan,
coplayan, ayağına fişek sıkan, küfür eden, laf atan polislere, askerlere ses
edilmiyor, ama onlara ediliyordu. Dokunulmazlık olmadığı gibi, “dokunmamak suç”
demeye getiriyordu devlet.
Şimdi yine o yollar açılıyor. Yine aynı kişi, Recep Tayyip
Erdoğan, bu kez cumhurbaşkanı sıfatıyla aynı talimatı veriyor. Yine AK Parti
grubu heyecanla açıklama üstüne açıklama yapma yarışında. Savcılar yine
harekete geçti. MHP yine zaten MHP. Yani savcıdan önce harekete geçmişti. Savcı, dokunulmazlık fezlekesi hazırlamış filan. Sanki HDP'nin dokunulmazlığı varmış gibi...
CHP’yi bekliyoruz. Göreceğiz, aynı mı değil mi? Roboski tezkeresini bir daha onaylar mı, onaylamaz mı? Kürt
sorununun çözümü konusunda AK Parti’den daha iddialı söylemlerinin gereğini
yapar mı yapmaz mı? Umutla bekliyoruz, göreceğiz.
Geriye kalan manzara aynı: 80 kişilik Meclis grubunu, bu kez
kalabalık, hepsine birden dosya zor, başkanlardan başlayarak “dokunulabilir”
hale getirecekler. BDP
milletvekillerinden daha “dokunulmaz” olmadıklarını şu 50 günde iyice gördük.
Hakaretin, iftiranın, aşağılamanın bini bir para…. Zaten dokunulmazlıkları
olmadığına göre, “dokunulabilir” kararı ne anlama gelecek? Şu anda süren
sembolik linçin fizik halini de göreceğiz belki. HDP’ye aşından beri yöneltilen
saldırıların hiçbiri aydınlatılmadığına, hiç kimse cezalandırılmadığına göre, o
güveni almış çok kişi yetişmiş ellerini ovuşturarak bekliyordur bir köşede.
Hasılı, savaşın cumhurbaşkanları, başbakanları, siyasi
partileri, askerleri, polisleri, sivilleri, yargıtayı, sulh mahkemesi, kamuoyu
filan herkesi hazır. Barışın kimi var?
Yorumlar
Yorum Gönder