Kapıkayalı Kudo'nun Oğluna Ağıtı
Bu ağıt, Koçgiri’nin Kapıkaya köyünden. “Kudo” namıyla meşhur
zurna ustası Veli Tekbaş, genç yaşta kaybettiği oğlu için söylüyor. Tek oğlu. Genç ölümlerin can yaktığı coğrafyalarda ne yazık ki çokça örneği olan ama biricik yas çalışması olarak ağıt. Ölümün kendisi gibi, çokça örneği var ama her seferinde biricik, biricik olanı alıyor çünkü.
Ağıt, “Ye min yeko” adıyla biliniyor. “Benim biriciğim” diye
çevirmek mümkün. Hem, “benim bir tanem” ifadesini, yani bir seslenmeyi
içeriyor; hem de gerçekten kaybın “tek” olduğu anlamını, başka çocuğu (oğlu)
olmadığı bilgisini aktarıyor. Nitekim, bacısına seslendiği 2’inci bölümde,
“Xezî bi te ye di te he ne” derken, bunu söylüyor.
Ocağı sönmüş birinin ağıtı bu. Çok çeşitli versiyonları var.
Cihan Çelik ve Dursun Erdoğan profesyonel müzisyenler olarak ağıtı seslendiren
bildiğim iki isim. İkisi de buradakinden ve birbirilerinden az farklı
versiyonlarını söylüyorlar. Bu tür farklar zaten sözlü kültürün baskın olduğu
yerlerde bir sorundan çok, bir gelişme ve yayılma ilkesi işlevi görüyor. Ağıtla
her karşılaşan, her icra eden, herhangi bir sebeple (yanlış anlamalar ya da
hatırlamalar dahil) bir sebeple az çeşitlendiriyor.
Benim ağıta ilgim, genel olarak ağıtlara ilgimin ötesinde
bir sebebe de dayanıyor, basit bir sebebe: Kudo’nun kendi zurnası ve söyleyişi
bana çok dokunuyor. Zurna sesiyle insan sesini birbirine karışıyor gibi
geliyor. Müzisyen dostlarım beni affetsin, ama sanki Kudo, zurnanın “ses”ini
kendi sesinde yeniden üretiyor.
Bir de iki dize var ki sözünü etmemek olmaz:
“Felek li nav malê ketiye hûr hûr tev da”
Ve
“Arê ku dane bin sitîlê nay bin broşê”
İkincide “nay (naye)” diye işittiğim yerden emin olmamakla
birlikte (“ya, yan?” ve belki “illa?”) kazanı kaynatacak büyüklükte ateşin,
tencereye (broş, aslında "bakraç" diye çevrilmeliydi, fakat kazan-tencere büyük/güçlü, küçük/zayıf ikiliğini Türkçede kazan/tencere daha iyi veriyor sanırım) fazla gelmesi (eritir, mesela) kırlı insanın etrafındaki nesneleri
duygu iletiminde kullanma ustalığının sayısız gösterilerinden biri geliyor
bana. İmge demek istemiyorum, imge evet, ama sanki fazlası var.
İlkinde “Felek li nav malê ketîye” kısmı kendi başına
duygu-anlam üretimine zaten yeterliyken, “hûr hûr tev da”, sesteki zurnanın ve
zurnacının sesindeki yakıcılığın dil içinde bir tekrarı gibi geliyor bana.
Bütün ağıt dokunaklı, fakat bu iki yer fazla dokunuyor.
Ağıtı yazıya geçirirken ses karşılıklarına dikkat etmeye
çalıştım, fakat dikkat çekici bir noktayı bilerek atladım: Her dizenin
sonundaki seslilere eklenen “w” gerçekten de dikkat çekici. Şarkıya has bir
akustik mi, Koçgiri Kürtçesinin bir özelliği mi bilebilecek durumda değilim. Bu
dahil olmak üzere her tür bilgilendirmeye minnettar olacağım. Aynı şekilde,
“çeviri” de aşırı serbest sayılabilir; burada da daha iyisine ilişkin teklif ve
eleştirilere açık olduğumu söylememe de gerek yok.
Hitapta ilk sesin tekrarı bütün Kürtçe için mi geçerli,
Koçgiri’ye mi özgü bilmiyorum. Daha ağıt başlarken “Lo” hitabının, “Li-lo”
şeklinde tekrarlanışını duyuyoruz.
Ağıtın ikinci bölümünde “Xengê” (kızkardeş) hitabı aynı
şekilde “Xi-Xengê” şeklinde söyleniyor.
Ağıtın üçüncü bölümündeki an-anê de aynı babptan. “Anê”, “anne” Koçgiri Kürtçesinde “dayê,
yadê, dê” kelimesinin olmadığı anlamına gelmiyor, neredeyse iki kelime arasında
bir “işbölümü” yapılmış gibi. Genellikle hitap olarak “anê” kullanılıyor, onun
dışında dê, dayê ve edê.
Koçgiri Kürtçesi-Türkçe ilişkisi sanırım özel ilgiye değer.
Yine sanırım, mesele sadece asimilasyon süreciyle de ilgili değil. Mezhep
meselesinin yakınlaştırdığı Alevi Türkmen-Alevi Kürt ilişkisinin Koçgiri
Kürtçesi üzerindeki etkisi muhtemelen hem isyan hem de sonrasındaki
asimilasyon/de-nasyonalizasyon politikalarından öncesine gidiyor. Bu ağıttaki
“Çekilecek dert değil ama ne çare” kalıbını, bölgedeki birçok Kürtçe ağıtta
görmek mümkün. (“Kalıp” dedim, çünkü bu “dize” ağıt doğaçlamasında kullanılan
birçok ifadeden biri.)
Elbette, “Koçgiri Kürtçesinde böyle böyle” dediğim şeyler,
hiçbir araştırma ya da özellikli çalışmaya dayanmadığı gibi, kapsayıcı olma
iddiasından da tamamen uzak. Aslında sadece köyüm-köylerim ve aşiretin temas
içinde olduğum kısmındaki kullanım biçimlerine ilişkin kişisel gözlemleri
aktarıyorum. Bir iddiayı değil, paylaşmayı hedefledim sadece; belki en fazla
kişisel bir dağarcığı kullanıma sunma, ola ki, işe yarar diye. Ola ki.
1
Li-lo min go keko ez sibe da rabum ha bi şev da
(Dedim keko sabah
kalktım karanlıkta)
Felek li nav malê ketîye hûr hûr tev da
(Felek dalmış eve ince
ince doğramakta)
Derê min koz kir ar çu bi xew da
(Kapım kilitlendi
ateşim söndü ocakta)
De lo lo wax wax ye min yeko
2
Xi-xengê dilê min disa wê deqa hate coşê
(Bacım yüreğim kaynadı
şu an yine)
Arê kû dane bin sitîle nay bin biroşê
(Kazan konulan ateş
uymaz tencereye ((-bakraca)
Xezî bi te yê di te hene emegên min jî çun boşê
(Ne mutlu seninkiler
var, benim emekler gitti boşa)
Heyvax wê wê, lo lo ez bi derdim anê anê
(Eyvah eyvah, ay ay
dertliyim dertliyim anne)
3
Min go saza kû dest gencê min da bi tel û perde
(Dedim gencimin elindeki
saz telli perdeli)
Wan derdana ji min girtin an-anê hêle û fere
(Bu dertler benden
aldı gücü, feri)
Li-lo min go kardaş pêşî zivistane li min ayrilmiş mebe min
li ci mêl mere
(Dedim kardaş önümüz
kış, ayrılma benden, bırakıp gitme beni)
De heyvax lo lo wax wax ye min yeko lo lo
(Eyvah lo vah vah
benim bir tanem lo lo)
4
Min go gay di rêçberê min yekî sure yekî bore
(Dedim rençberimin
öküzü biri kızıl bir bor)
Derdê cigerê pir çetine çiqa zore
(Ciğer derdi ne kadar
çetin ne kadar zor)
Ez kû dilabêm caran min kinemîş mekin
(İnliyorsam beni
kınamayın hiç)
Çekilecax dert degîl hema ne çare
(Çekilecek dert değil
ama ne çare)
De heyvax lo lo wax wax ye min yeko lo lo
5
De nizam bibêm bavo de nizam bibêm anê
(Bilmem ki baba mı
desem yoksa anne mi)
Qere xeber li Arixe dan min, min (w)enda kir aqil ê serî
(Kara haberi Arık’ta
verdiler, yitirdim aklımı kendimi)
Heyvax şeş mahan şuve baxlemiş kirim li timarxanê
(Eyvah altı ay sonra
tımarhaneye bağlarlar beni)
De lo lo lo wax wax ye min yeko lo lo
Yorumlar
Yorum Gönder