Abdülhamit o doktorayı almazdı, muhterem!
İzninizle biraz Abdülhamit'çilik yapacağım! Güzide memleketimde insanın mecbur kalmayacağı
şey yok.
Önce, istibdat filan meselesini askıya alalım bir. Çok
konuştuk onu, gene konuşuruz. Şimdilik askıda dursun, kırışmasın. Uzatmayacağım
lafı, şu doktora meselesine gireceğim. O da çok konuşuldu, eleştirildi, ama bir
şey eksik kaldı sanki.
Padişaha mezarında rahat vermek yerine doktora vermenin bir
tür saygı olduğunu düşünmüş olmalılar. Bu aralar ruh çağırmak moda ya, ondan da
olabilir.
Mezardan sultan kaldırma tiyatrosunun doktora perdesindeyiz.
Mezardan sultan kaldırma tiyatrosunun doktora perdesindeyiz.
Fakat, fakat iddiam şu:
Rahmetli, o doktorayı almazdı! Asla ve kat’a! Alsa da
verenlerin kafasına çalabilirdi, elan, alkış heyetinin önünde! Zira rahmetli eğitim
meselesine, üniversite meselesine çok önem verir, çok özenirdi. Modern mekteplerin
tarihine bakın, o dönemdeki temel atma, çatı koyma faaliyetleri hemen öne
çıkar. Zaten, Mustafa Kemal'in, "Hepimiz Abdülhamit'in tedrisatından
geçtik" demesi boşuna değildir.
2. Abdülhamit, kendisine doktora vermeye kalkan
üniversitenin, kendi doktorasının tamam olup olmadığına bakardı ilk. Aslında
doktorası tamam, bilimi yerinde, saygınlığını kanıtlamış bir üniversitenin,
mezardan insan kaldırıp doktora vermek gibi yarı metafizik yarı popülist yarı
(haşa huzurdan) qeşmerce işlere soyunması, o doktoranın başına çalınması için
yeterlidir. Ve Abdülhamit, ister kızıl sultan deyin ister müstebitin önde gideni,
iki üniversiteyi birbirinden ayıracak kadar anlardı bu işlerden. "Başka işiniz mi yok sizin" diyecek kadar da sultandı, malum.
Hamiş 1:
Biliyorum, üç yarı, bir-tam değil de bir-tam-bir-yarım eder,
ama benim matematik doktoram yok, veren olursa, ben de hesabımı gözden
geçiririm.
Hamiş 2:
Benden üniversitelere bir hizmet olsun, bu işe
devam edin. Mesela Genç Osman’ı da mezardan kaldırıp bir mastır derecesi filan
veriverin. Sevap mıdır, günah mıdır bilmem, madem bu yola girdiniz, sultanlar
arasında ayrımcılık yapmayın, derim.
Hamiş 3:
Abdülhamit’e müstebit denilmesi nedense mizah ürünü bir
işmiş gibi gelir bana. “Sultan” dedikten sonra veya önce “demokrat” denilmesi
gerekiyormuş da “müstebit” denilerek notu veriliyormuş gibi. Bu şerhimi de,
bana demokrat, seçimle gelmiş ve seçimle gitmiş bir sultan gösteren olursa,
gözden geçiririm.
Hamiş 4:
Abdülhamit, son sultandı. Sonrakiler sayıdan ibarettir.
Yorumlar
Yorum Gönder