Berfo Ana’nın büyük davası
Berfo Ana ve Firik dedenin
öykülerinde, bugün aradığımız
barışın şifreleri var.
Barışın neden gelmediğinin şifreleri.
Büyük davacılardan biri daha göçtü. Berfo Ana, 105 yıllık
ömründe 33 yıl gece gündüz hak aradı. Oğluna kavuşma hakkı, dirisine bile
değil, ölüsüne. “Benim çocuğumun mezarını bana versinler. Ben de beraber
gireyim.”
Aradığı sevgili oğlu Cemil Kırbayır’dı. Devletin alıp
vermediği Cemil Kırbayır. O günden sonra hep konuştu. Sözüyle davasını her yere
taşımaya çalıştı. Devletin her katına, toplumun her kesimine. 12 Eylül davasının
gerçek savcısı oydu, gerçek iddianamesinden ağır bir bölümdü onun elindeki.
Diğer gerçek iddianame yazarlarıyla, içlerinden biri olduğu Cumartesi
Anneleri’yle aynı dirayetin sahibiydi.
**
Firik dede bir Dersim ulusuydu. O 2007 yılında göçtü gitti.
O da uzun yaşadı, 106 yıl. 12 Eylül sonrasında iki oğlununu kulaksız yüzbaşı nam
asker alıp ormana götürdü. Ağır işkenceler yaptı. En çok küçüğüne. Ağabeyini
konuşturmak için. Ayaklarını yaktı. Ve kurşuna dizdi. Ağabeyinin sırtına
yükleyip eve yolladı. Firik dede o günden sonra hiç konuşmadı. Gülmedi.
Sakalını kesmedi. Sadece deyişlerini söyledi. “Sırrımızdır” deyip derlemecilere
vermediği deyişler.
Firik dedenin kararlı sessizliğiyle Berfo Ana’nın kararlı
konuşkanlığı aynı acının, aynı davanın iki farklı tezahür tarzıydı. Biri
bulamadığı mezarın davasını, çağrısını yaymaya çalıştı sözüyle her yana ahir
ömründe. Biri eliyle açtığı mezarın başında sessizce gözyaşı döktü. Ne Firik
Dede’nin davası bir sonuca erdi, ne Berfo Ana’nın.
Firik dede kendi acılı tevekkülüyle şöyle söyledi, “sırdır”
dediği deyişlerden biriyle:
“Hiç yoktur namusu arı dünyanın.”
**
Berfo ana dünya adaletine güvensizliğini, yargılanırken
görmek istediği Kenan Evren’i beddualarıyla tanrısına havale ederek ortaya
koydu. Bir de yük yükledi kalanlara, onun ardından yas pozlarıyla vicdan
temizlemek isteyenlere: “Cemil’i bulmadan ölürsem beni gömmeyin.”
Berfo ana da artık sustu. Çağrısı sustu mu? Davası? Bir
dava, bir çağrıdır. Bir ses. Bir davet. Bir kayıp davasıydı onunki.
Kayıp oğlunu bulamadı ama davasını kaybeden o değildi. Devlete
karşı hepimizin kaybettiğini gösterdi. Devletin hep güçlü, bizim hep güçsüz
olduğumuzu. Kimsenin kaybolmayacağı hukukun peşine düşmeyerek. O hukukun peşine
düşenleri yalnız bırakarak.
O Hak’kına yürüdü. Bizi haksızlığımızla baş başa bırakarak.
**
Berfo Ana ve Firik dedenin öykülerinde, bugün aradığımız
barışın şifreleri var. Barışın neden gelmediğinin şifreleri. Mevcut kanun
uygulayıcılarımız, bu öykülerin kanlı yazarlarını, 12 Eylül’ün faillerini “insanlığa
karşı suç”tan yargılamaktan kaçındılar. İnsana, insanlığa, topluma karşı
kolayca suç işlenebilen bir yerde olmadığımıza iki türlü inanabiliriz. Her şeyi
unutup, içinde hak olmayan adalete razı olarak. İnsanlığa karşı suçların
faillerini mahkum edip, sistemi deşifre edip, suçun kendisini lanetleyip,
aşarak. Faili koruyan hukuktan mağduru koruyan hukuka giden yolu aşarak.
(22 Şubat 2013 Radikal İnternet)
Yorumlar
Yorum Gönder