49'larla başlayan 50 yılın öyküsü
Şerafettin Elçi'nin
49'larla başlayan politik
öyküsü, Kürtlerin hak taleplerine
hep verilen cevabın öyküsüdür:
Baskı, hapis, sürgün, işkence, kurşun...
Malum, Şerafettin Elçi 1979’da, “Ben de bir Kürdüm” dediği
için 2 yıl altı ay hapis yattı. CHP’nin bakanıydı. Yönetim sivillerdeydi, 12
Eylül’e beş vardı. Fakat öykü burada başlamaz.
Şerafettin bey hukuk fakültesi ikinci sınıf öğrencisiyken
1959’da tutuklanır, 49 kişiyle birlikte. Bütün operasyonun sebebi olarak da
Musa Anter’in Kürtçe siyaseti hicvettiği metindeki “Kımıl” şiiri gösterilir.
Şiirde bir şey söylendiğinden değil, Kürtçe olduğundan. Yönetim sivillerdeydi,
27 mayıs darbesine beş vardı. Olayın adından acı bir ayrıntı: Bir kişi, Siirtli
M. Emin Batu gözaltındayken can verdi. O yüzden vaka ‘50’ler” değil, “49’lar”
diyoruz. Ölenin hesaptan kolay düşüldüğü bir tarihtir Kürt tarihi.
DİLSİZLİK SONA ERERKEN
49’lar içinde yaşını başını almış kişiler de vardı ama
çoğunluk genç ve öğrenciydi: Sonradan politik faaliyetleri kadar, Kürt tarihi
ve kültürü üzerine araştırmalarıyla öne çıkan Dr. Naci Kutlay. Vakanın en
önemli kaynakları arasındaki 49’lar kitabının yazarı Yavuz Çamlıbel. 1990’larda
aktif politik rol üstlenen Yaşar Kaya. Dr. Şivan lakaplı Sait Kırmızıtoprak,
Medet Serhat. Levazım binbaşı Şevket Turan, fabrikatör Örfi Akkoyunlu, mağaza
sahibi Ferit Bilen. Diyarbakır, İleri Yurt gazetesinin sahibi ve Güven
gazetesinin ortağı Abdurrahman Efem Dolak, elbette Musa Anter.
27 Mayıs darbesine maruz kalanlarla darbenin faillerinin
birleştiği yer bu dava, ya da ‘Kürt sorunu’ olur: İlkinin hedefi (Elçi’nin
doğum yılı da olan ) Dersim 1938’den beri dilsizleşen Kürtlerin içinden yetişen
yeni nesil aydınları susturmaktır. Bin bir medya iftirası ve “Asalım, ezelim”
davulları eşliğinde, 50 Kürt aydını tutuklanır. Binden fazla kişinin asılması
bile düşünülmüştür de, rivayete göre “6-7 Eylül’le yeterince rezil olduk,
ılımlı gidelim” telkiniyle zulüm ölçeği düşmüştür. 49’lar için devreye sokulan
ceza maddeleri darağacını gösterir; 24’ü için idam istenir. Demokrat Parti,
Mustafa Muğlalı’yı hapsettirerek girdiği en azından “Kürt düşmanlığı yapmama”
çizgisinin tam karşı yakasındadır artık.
UNUTULAN KARANLIK YÜZ
Darbeciler DP için darağaçlarını hazırlarken bir af çıkarır,
politik Kürtler hariç: 49’lar askeri cezaevinde kalır. Üstüne, Kürt toplumunun
geleneksel yapısının ‘önde gelenleri’ kampa alınır. Varlık Vergisi’yle şahit
olduğumuz 2. Dünya Savaşı konjonktürünün ve olağanüstü hal devletinin
tanımlayıcı öğelerinden kamp, o çok demokrasi getirdiği söylenen darbenin az
konuşulan karanlık yüzüdür.
Darbeci 27 Mayısçılarla mağdur DP’lilerin bu birbirileriyle
kanlı bıçaklı oldukları dönemde bile kurmayı ihmal etmedikleri devamlılık
ilişkisi, “Kürt sorunu” diye bugün tartıştığımız şeyin yarım asırlık genetiğini
verir. Demokrat Parti yeni nesil genç aydınlara hayatı zindan etme kararını
uygulamaya koyarken, darbeciler geleneksel yapının devlete itaat ve Kürtlüğü
inkâr temelinde teslim alınmasını bu uygulamaya ekler. Burada da “Sömürgen ağa
şeyh” ideolojik fon olarak kullanılacaktır.
KURŞUNDAN BAŞKA CEVAP İÇİN
İşte Şerafettin Elçi’nin “Ben Kürt’üm” dediği için başına
gelenler, gencecik bir öğrenciyken “atlattığı” 49’lar vartasının bir
tekrarıdır. Tekerrürün sebebi bu sefer Kürtçe değil ama birinin “Ben Kürt’üm”
demesidir. 12 Eylül cuntası Elçi’yi 30 ay hapiste tutar; bununla da kalmaz, 27
Mayıs’çıların Sivas kampının bir benzerini, Diyarbakır Cezaevi’ni üretir: Adı
cezaevidir ama bu gerçekte en son dünyanın Guantanamo’da gördüğü “olağanüstü
hal aklı”nın zulüm enstrümanı olan kamptır.
Elçi, “Biz çözüm için konuşabileceğiniz son nesiliz” derken,
49’lar vakasıyla ezilmek istenen bir neslin temsilcisi olarak söz alıyordu;
onlar, “Kürt vardır, Kürtçe vardır, Kürt ulusu vardır” demenin cevabını hapis,
sürgün, işkence ve kurşun olarak aldı. Bir “çözüm” olacaksa, bugün aynı
varlığın hak talebplerine verilecek cevapla olacaktır. Bir cevap da, Bernhard
Waldanfels’in dediği gibi, konuşmayla, nutukla değil, dinlemeyle başlar, daima. (27 Aralık 2012, Radikal)
Yazılarını okudukça pişman olmuyorum.
YanıtlaSil