Öte yakanın çocukları
Zarokên Wî Tay
Cemal ve Hasret'e, hasretle...
"En kötü zaman, yönetenin ve halkın kötülüğünün birleştiği zamandır." (İbnu'l Mukaffa)
"En kötü zaman, yönetenin ve halkın kötülüğünün birleştiği zamandır." (İbnu'l Mukaffa)
“Em herin wî tay.”
“Karşı yakaya geçelim.”
Wî tay. Utay.
Utaya gidelim.
Baharda karlar erimeye başlayınca dereler coşar. İki adam
boyu kayalar, fındık kabuğu gibi, ceviz kabuğu gibi ırmak olmaya öykünmüş
derede döne döne gider. Karşı yakaya geçiş imkânsız gibidir. Belki bu imkansızlıktan, wî tay, öte yaka seslenir gibidir derenin homurtuları arasından. Bahar, coşkudur. Çağrıdır. Çağrıya uymadır. Uymamak imkânsız gibidir baharın çağrısına, hele deli kanlıyken.
İşte o zaman, o bahar toprağı, otu, börtü böceği
canlandırınca, gençlerin yüreği de canlanır. "Dilên xortan jî heşar dibî." O
zaman karşı yakaya geçmek, aileye, konu komşuya, köye, aşirete erginlik
imtihanıdır. O zaman karşı yakaya, “wî tay”a, “utay”a geçmek, kara gözlü, kara
belikli dotmam’a ya da qîza ciran’a inceden, sadece yere bakarken alınıp verilecek selam demektir. Öte yakaya geçebilmiş olmanın, baharın çağrısına uymanın, derenin yasağını aşmanın mahcup gururu. Mahcubiyet de yare karşıdır, gurur da.
O zaman gençler karşı yaka yoluna koyulur. Babalar, anneler,
teyzeler, amcalar hoşlanmaz bundan. Dere ırmak olmuş, iki adam boyu kayalar, tonlarca ağırlık çeken kayalar fındık kabuğu gibi, ceviz kabuğu gibi selin içinde döne döne gidiyor. Kışın sessiz vadisi bahar gümbürtüsüyle yankılanıyor. Huşu.
Çi fayda. Xortên xwîn germ, kayalardan atlaya atlaya ya da kendi kurdukları ağaç köprünün üstünden koşa koşa geçeceklerdir karşıya. Madem bahar çağırmış. Ağaç köprü, pireya darînî, bir kuru ağaç gövdesinin karşıdan karşıya yatırılmasından ibaret. Üstünden koşarken döner, devrilir, olmadı bir kaya gelir onu da katar önüne. Olsun. Karşıya geçilecek. Öteye gidilecek. Davete uyulacak. Meydan okuma kabul edilecek. İnsanlık karşıya geçe geçe, öteye gide gide gelmedi mi bugünlere? En eski, en yaygın öyküler hep karşıya geçme, öteye gitme öyküleri değil mi?
Bir bahar taşkını zamanında pireya darînî’den, ağaç köprüden geçmek için hızla koşan kardeşim, Cemal suya düştü. O, sel sularının içinde, kayaların arasında görünüp kaybolurken yaşadığım dehşet hâlâ iliklerimi dondurur. Fakat yamandı. Çok yaman. Yüzen kayaların üstünden sekmeyi, sonra da bir devrilmiş ağaç kütüğüne tutunup çıkmayı başardı. Benden küçüktü ama benden büyük olmuştu artık. Sarılıp ağladık beraber. Korkudan. Geçen korkudan. Aşılmış korkudan. Sevinçten. Karşı yakaya geçişin sevincinden. Coşmuş suyun, amansız kayaların üstesinden gelmenin sevincinden.
Sonra “utay” adına, wî tay’a Hasret’le karşılık bulduk bir sohbetimizde. O, ütopya idi. Karşı yaka. Karşı yer. Öte yer. Geçilmesi imkansız yaka. Geçilmesi mecbur yaka.
Bir bahar taşkını zamanında pireya darînî’den, ağaç köprüden geçmek için hızla koşan kardeşim, Cemal suya düştü. O, sel sularının içinde, kayaların arasında görünüp kaybolurken yaşadığım dehşet hâlâ iliklerimi dondurur. Fakat yamandı. Çok yaman. Yüzen kayaların üstünden sekmeyi, sonra da bir devrilmiş ağaç kütüğüne tutunup çıkmayı başardı. Benden küçüktü ama benden büyük olmuştu artık. Sarılıp ağladık beraber. Korkudan. Geçen korkudan. Aşılmış korkudan. Sevinçten. Karşı yakaya geçişin sevincinden. Coşmuş suyun, amansız kayaların üstesinden gelmenin sevincinden.
Sonra “utay” adına, wî tay’a Hasret’le karşılık bulduk bir sohbetimizde. O, ütopya idi. Karşı yaka. Karşı yer. Öte yer. Geçilmesi imkansız yaka. Geçilmesi mecbur yaka.
2 Temmuz, kardeşim Cemal’in derenin üstüne köprü diye
gerilmiş ağacın üstünden düşüşünün dehşetini kat be kat yaşattı yeniden. Su azizdi,
kardeşimi geri verdi. Ateş zalimdi, pismam’ımı aldı. Hasret’imi.
Sudaki kayaların kimseye kastı yoktu, ateşi tutuşturan insan denizinin içindekilerin cana kastı vardı. Ew dijmin bûn. Dijminê Xwedê. Üstelik "utay"a gitmemişti Hasret, memleketine gitmişti, toprağına. Saz çalmaya. Biz öyle sanıyorduk. "Sêvaz a xwînî" deyişini eskilerden duymuştuk, eskilerde kalmış sanıyorduk, Pir Sultan'ın asılması zamanından, Koçgîrî kırgınından...
Yanlış sanmışız. "Dedemi astılar kanlı Sivas'ta." Sonra da pismam'ımı aldılar...
Hasret benden küçüktü. Benden küçük kalacak hep. Benden, çocuklarımdan, torunlarımdan.
İkisi de gitti. Ben kaldım. Onlar öte yakanın, tek gerçek öte yakanın çocukları artık.
Sudaki kayaların kimseye kastı yoktu, ateşi tutuşturan insan denizinin içindekilerin cana kastı vardı. Ew dijmin bûn. Dijminê Xwedê. Üstelik "utay"a gitmemişti Hasret, memleketine gitmişti, toprağına. Saz çalmaya. Biz öyle sanıyorduk. "Sêvaz a xwînî" deyişini eskilerden duymuştuk, eskilerde kalmış sanıyorduk, Pir Sultan'ın asılması zamanından, Koçgîrî kırgınından...
Yanlış sanmışız. "Dedemi astılar kanlı Sivas'ta." Sonra da pismam'ımı aldılar...
Hasret benden küçüktü. Benden küçük kalacak hep. Benden, çocuklarımdan, torunlarımdan.
İkisi de gitti. Ben kaldım. Onlar öte yakanın, tek gerçek öte yakanın çocukları artık.
Lo pismamo, lo birayo ez bê we pir tenê mam. Dinê bê we bê tahm e. Win çûn wî tay, ez li vî tay mam. Min ji bîr nekin. Li ser rêya min bisekinin
An dûr an nezik, ez jî têm cem we. Bi hesreta cemalên we...
An dûr an nezik, ez jî têm cem we. Bi hesreta cemalên we...
Yorumlar
Yorum Gönder