Nelly Sachs: Hayata davet olarak ölüm
“Auschwitz’den sonra şiir yazılamaz.”
Böyle hükmetmişti
Adorno.
“Hayır, yazılır” diyenlerse düşünürler değil,
şairler oldu. Bunlardan
Nelly Sachs’tan yeni bir çeviri var artık Türkçede.
Nelly Sachs ölümün şairidir. Tendeki, candaki, nefesteki
ölümün değil sadece, tozdaki, taştaki, yıldızdaki ölümün de. Külün içinden, külden önceki yaşamın ağır, acılı, yanmış
acısını yeniden canlandırır; dipteki közü harlar gibi. Şiirdeki hareket,
ruhtaki hareketi verir. Yaslı ruh, küller arasında ateşi arar hep. Şiirdeki ve
ruhtaki hareket, dünyadaki hareketi verir:
“Siyah kartlarını ölüm
Rüzgârdan tez karıyor”
**
İki ölümdür daima onun yazdığı. Biri hep görünen, hep olan,
yaşamı tanımamızı, tanımlamamızı sağlayan ölümdür; tüm canlıların, canlılığın
nihai yazgısı. Bütün şairler, bütün yazarlar, düşünürler bu ölümle ilgilidir,
kimi az kimi çok, kimi dolaylı, kimi doğrudan -bütün insanlar gibi. Nelly Sachs
bunun yanında –bununla beraber- başka bir ölümün de şairidir; büyük, türsel bir
kötülük olarak kırımın. Adlı adınca Yahudi soykırımının. Ölümün şairidir dedik,
o zaman elbette yasın şairidir.
O, Paul Celan gibi Holokost sonrası şiirin şairidir;
Agamben’in sözlerini özetlersek, “şahitlik etmenin bile imkânsız” olduğu büyük kabûsun.
Kabûsun kendisi kadar ağır bir yükü, soykırımdan sonraya kalmış olmanın kâbusunu
yazar-söyler.
“Güneşle ay devam ettiler yürümeye-
onlar ki bir şeycikler görmemiş olan iki şaşı şahit.”
**
Adorno’nun verdiği, “Auschwitz’den sonra şiir imkânsızdır”
hükmünü, analitik aklın bu keskin zekasının hükmünü kabul etmeyenlerin
haslarındandır Nelly Sachs. Ancak, “Böyle bir kötülükten sonra şiir yazmak imkânsız”
mekanistliğine teslim olmayışı, “Ama şiir güzeldir, hep olmalıdır” minvalinden
ezber safdilliğindin sesi, kalemi olduğundan değil; direnişin, var kalma-insan
kalma direnişinin “sonra” da gerekli olduğu için.
Bütün bunlardan, Nelly Sachs’ın sadece bir “Holokost şairi”
olduğu önermesi çıkmasın; aksine, Paul Celan’da da olduğu gibi Sachs’ın şiiri, iki
ölümün ayrıştığı sözün peşinde gibidir çoğunlukla: Bacalardan solunan, havaya
sıçrayan, somut duman ve kül olarak teneffüs edilmiş ölümün içinden, Eyüb’ün,
Yakub’un, senin, benim ölümümüzü tefrik etmeye yönelirler. Çağlar boyu her
canlıyla akıp giden ölüm ırmağının, Nazi barajında bir özel ırk-inanç adıyla
denizleşmesine çok takılıyorlarsa, iki ölümde hem ortak (her ölen kendisi ölür)
hem de ayrı (sadece bir gruba, ırka yönelmiş ölüm, her ölende herkesi
öldürür-yeniden ve yeniden) yanlar olduğu içindir. Onların Yahudi olmaları,
Yahudiliğe biçilen kadere, ırksal-dinsel bağlantıya sahip olmaları, iki ölüme
birden yakalanmalarına yol açmıştır. Elbette “sadece Yahudi”lik değil buna yol
açan, belli bir tarihte, belli bir yerde Yahudi olmalarıdır. O karanlık Nazi
hükümranlığı yıllarında. Orada yaşamış, ölümü yazgı olarak yaşamış, her ölende
öldürülmüş olarak yaşamış ama işte ölmemişlerdir, bir şansla. Yasları, o total
ölüm içinde kaybolup giden bireysel ölümü ayırma ve yaşamın yerini yeniden
işaretleme işi olarak sürer durur, dil içinde. Almancada. Katilin ölüm emri
dilinden onlar mağdurların ve kalanların yaşam-imkânı dilini çıkarırlar.
**
Auschwitz’den sonra şiir yazılamayacak olsaydı, Adorno haklı
olsaydı, düşünmek de mümkün olamazdı. Yani Adorno kendini yıkmış olurdu.
Elbette, artık öncesindeki gibi yazılamaz ve düşünülemez; hiç öyle bir şey
olmamış gibi yapılabilir mi? Aksi, Nazilerin sonsuza kadar muzaffer olmaları
anlamına gelirdi, Alain Badiou’nun her yeri geldiğinde söylediği gibi.
Burada, görünenin tersine, “duygusal” olan, sözlerinde
düşünceden çok duygu akan şair değil, düşünürdür. Adorno’nun düşünsel görünümlü
sözü aslında kötülükle baş edememenin getirdiği bir duygusal jest, bir
katatoninin kuramlaştırılması niteliğindedir. Nelly Sachs ve Paul Celan’ın
“duygusal” görünümlü sözleriyse, kötücül ölümün güneşi dumanla, yeri külle
görünmez kıldığı dünyada, yaşama yeniden alan açmaya yönelik düşünsel
sözlerdir. Düşünce şiiri ya da düşünceli şiir değil, düşünce-şiir olarak.
“Biz çünkü anıt taşlarıyız
Bütün ölümleri kavrayan.”
**
Nelly Sachs ölümün şairidir diyerek başladık. İki ölümün
ayrıştırıldığı şiirdir dedik, bu kadarı bile yeterli belki ama, bu kadarıyla
yetinemeyez, çünkü bunu da aşar. O hayatın şairidir aslında. Nelly Sachs,
hayatta kalmak için yazmıştır, Necmi Zeka’nın aktardığı gibi. Fakat sadece
kendi hayatta kalma çabası olarak görüp geçemeyiz, hayatta kalma daveti ve
teklifidir de Nelly Sachs’ın yazdıkları. Ölümlerden ölüm beğendiren kıyım
makinalarının işleyişine ve işlerine karşı, onlara rağmen. Hayatın acılı, ince
korumasız yürüyüşünün özleridir onların şiiri-iz, yani eser.
**
Nelly Sachs’ı, Necmi Zeka’nın “Akkor Bilmeceler”iyle okuduk
Türkçede. Melike Öztürk’ün ‘Hala Geceyarısı Bu Yıldızda-Seçme Şiirler”iyle
devamı geldi. İki çevirmene ne kadar teşekkür edilse az. Ateş, kan ve külün
coğrafyasındayız. Ateş, kan ve külle beraber ve ondan sonra ayağa kalkmayı,
delirmek pahasına, canından geçmek pahasına bilen sözün akkoruyla bizi
tanıştırdıkları için.
AVUTANLARIN KOROSU
ÇİÇEKSİZ KALMIŞ bahçıvanız biz
Bir şifalı ot yok ki bitsin
Dünden bugüne.
Beşiklerde soldu adaçayı-
Biberiye, kokusunu yeni ölmüşlerin çehresinde yitirdi-
Pelinotunun bile acılığı dünde kaldı.
Avuntu çiçekleri göz açıp kapayıncaya kadar
Tek bir gözyaşının acısına yetişemez bir çocuğun.
Belki de yeni tohum
Gece şarkıcısının yüreğinden çekilecek.
Avutalım ama hangimiz?
Dar geçini derinliğinde
Dünle yarın arasında
Durmuş kerubi
Kanatlarıyla matem şimşeklerini öğütüyor
Elleri ama kayaları ayırıyor
Dünden bugünden
Açık durması gereken
Henüz kapansın istenmeyen
Bir yaranın etrafı gibi.
Matem şimşekleri, unutuşun tarlası
Dalmasın uykuya.
Avutsun, ama hangimiz?
Çiçeksiz kalmış bahçıvanız biz
Işıyan bir yıldızda durmuş
Ağlıyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder