İdris Naim Şahin ne dedi?
İdris Naim Şahin ne dedi?
Bakan, 88 yıldır ders kitaplarında anlatılan, okullarda
öğretilen şeyleri tekrardan başka bir şey yapmadı. Devlet adamı olarak, devlet
öğretisini yineledi. Özetle, AK Parti’nin seçimden önce açtığı milliyetçilik
kartını masaya koydu. Tam deste.
Bismillah tu Hafız Post!
İnsanoğlu babasızdır!
(Ece Ayhan)
(Ece Ayhan)
Irk diye bir şey yoktur. Irk bir icattır. Kanla ilgili bir
icat. Kimin kanının döküleceğine, kimin dökülmeyeceğine dair bir icat: Kimin aç
kimin tok gezeceğine, kimin çocukları olacağına ve o çocuklara bir dünya
bırakacağına, kimin olmayacağına ya da olsa bile dünyasız kalacağına yönelik,
yani siyasi, yani yönetsel bir icat. Adını, tarihini ve zamanını koyalım: Ulus
devlet denilen şeyin icadıyla birlikte, devlet denilen şeyin ulus denilen şeyi
ele geçirip elden geçirme sürecinin icadı. Irk, ırkçılıktan sonra var olur, en
erken onunla birlikte, ama daha önce değil.
BİR SAVAŞ ARACI
Peki neye yarar bu icat? Uzatmayalım: Savaşa.
Clausewitz, şu savaş teorisyeni, “Savaş, politikanın başka
araçlarla sürdürülmesidir” dediydi. Foucault, iktidarı “temlik-sözleşme, devir
gibi hukuki terimlerle çözümleme” anlayışının yerine, savaş terimleriyle
çözümlemek gerekmez mi diye sorup ekler: “Ve bu noktada, Clausewitz’in
önermesini tersine çevireceğiz ve, politika, savaşın başka araçlarla
sürdürülmesidir diyeceğiz.” (Toplumu Savunmak Gerekir, S. 31, Yapı Kredi
Yayınları)
Fransız düşünür, siyasal iktidarın amacının, temin ettiği
barış ortamının, “son çarpışmada” (elbette galipler lehine) şekillenmiş
eşitsizliklerin giderilmesi olmadığını vurgular: “… siyasal iktidarın rolü, bu
güç ilişkisini sürekli olarak, bir tür sessiz savaş yoluyla, yeniden kurmak ve
hatta bunu, insan bedenlerine varıncaya dek, kurumlar, ekonomik eşitsizlikler
ve dil içerisine yeniden yerleştirmek olacaktır.”
Irk yoktur dedik ama ırkçılık vardır. Bir kan icadıdır
dedik, demek ki aynı zamanda bir kan sorunudur. Bir kanlı sorun, kan dökücü.
Eski sarayların üstün kanı, Avrupalıların mavi kanı, Şarklıların “tanrının gölgesi”yle
şereflenmiş hakan-hükümdar kanı, nasıl üstün olmayan, sıradan, biyolojik kanı
dökme konusunda kendisinde bir yetki görüyorduysa, bu yeni icadın,
ulus-devletin yöneticileri de aynı yetkiyi gördü. Egemenlik yetkisi. Afrika ve
Asya’nın derinliklerinde, Amerika ya da Avustralya’da karşılaşılan, daha önce
temas edilmiş ya da edilmemiş toplumların ot biçer gibi tırpanlanması bu
soğukkanlı ideolojinin sıradan işlerindendi. Evet, ırkçılık kan donduracak
kadar soğukkanlı bir ideoloji.
BATI’NIN TEKNOLOJİSİ
Osmanlı devleti, artık baş etmekte güçlük çektiği “düveli
muazzama”nın üstünlüğünü sağlayan şeyleri tesis etme çabasında ağırlığı daima
savaş aygıtlarına verdi; top, tüfek, barut, gemi bu teknoloji kapma yarışının
görünür kısmıdır. Görünmeyen kısımda da ırkçılık ve aynı yumurtadan kardeşi nöbetçi
milliyetçilik türleri yer alır. Yeni yönetsel teknikler ve onun zulümleriyle
eskileri arasında türlü çeşit sentez arayışları, denemeleri üç temel ürün
olarak bugüne kadar yaşadı, bilinen üçlü: Türkçülük, İslamcılık ve Batıcılık. Üçü
de aynı kökün sarmaşığıdır, hızla yer değiştirebilir, kadro alış verişi
yapabilir ve geri frenler konusunda (kimi küçük farklarla) ortaktır. Kavgaları,
suyun başını az ya da çok tutma kavgasıdır, başkasını yanaştırmazlar.
“Bizde ırkçılık yok, bizde ayrımcılık yok, dinimiz buna
karşı” (Aynı cümle şöyle de olabilir: Bizde ırkçılık yok, bizde ayrımcılık yok,
Atatürk milliyetçiliği buna karşı) formülü, meydanlarda seçmen rızası almayı
sağlayan güzel sözler üretir üretmesine ama bu devletin yapısını değiştirmez;
hatta ifşa bile etmez, aksine gizler. Yapıyı değiştirmek için, yapıya müdahale
etmek gerekir. Son on yılda “müdahale ediliyor, değişiyor” laflarını çok
duyduk. Bakınca gördüğümüz tek müdahale
devletin tüm aygıtlarının sevk ve idare yetkilerinin merkezileştirilmesinden
başkası olmadı oysa. Servet transferi dedikleri budur. Hem ekonomik, hem
kültürel, hem yönetsel birikime el konulması.
HEPİMİZ SİYASET MEYDANINDAYIZ
İşin bir de bugünü var. Taksim Meydanı’nda yapılan Hocalı
katliamını anma mitingindeki pankart, döviz ve sloganlarla, toplanmışlara
seslenen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in nutkunun uyuşması şaşırtıcı değil.
Sadece bir şeyi, yalın ve net biçimde ilan etmekten ibaret: Bu devletin
kuruluşuna hâkim öğeler, mantık, teşkilat yapısı ve yönetsel usul değişmeyecek.
Dolayısıyla bu işleyişi kolaylaştıran ve 88 yılda topluma da enjekte edilen
ideolojik kalıplar, söylemsel birikim ve imkânlar değişmeyecek. İdris Naim
Şahin, iktidarın son seçimden önce yavaş yavaş açtığı milliyetçilik kartını
masaya koydu. Tam deste. 1915’ten başlayıp Hrant Dink’e uzanan zulüm dairesini de
yaratan tarzı siyasetın destesi. Sentezdir: Üçü bir arada.
Soru şu: Bunun şimdi bu kadar göze sokularak yapılmasının
anlamı ne? Ne anlamalıyız? Yanıt da milliyetçi-ırkçı söylemlerin lehdar olduğu işe
bakarak çıkar: Dışarıdan sınırlara dayanmış bir savaş var, içerden sınırlara
dayanmış bir savaş var. “Savaşsa savaş” dedi sadece. Sadece Ermenistan’a mı? Buna
halk dilinde, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” da denir! Ve bu bir
meydan kazası değil, bir siyaset kararı. Siyaset meydanındayız, hepimiz. “Hepiniz
Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz” pankartı mı? Tercüme edelim, devletin has
vatandaşlarının dilinde, hepiniz, “biz”den olmayanlar, yetim babalarla büyüdünüz,
bundan sonrakiler de babasız kalabilir demek.
NOT:
Cuma akşamı bir hidroelektrik santral çöktü. Sular 10 işçiyi
alıp götürdü. Cumartesi günü gazeteler utanılacak haldeydi, birinci sayfalarının kıymetli yerlerini daha
kıymetli işlere ayırmışlardı. Pazar günü daha da vahimdi, sadece iki işçinin
cansız bedenine ulaşılabilmişti, ama gazetelerin birinci sayfaları daha da
umursamazdı. Ne miting meydanında, ne CHP kongresinde esip gürleyenlerden bu
emek mazlumları hakkında tek laf eden oldu. Onlar da “biz”den değildi, bir daha
anlaşıldı. Bu savaş söylemleri biraz da buna yarıyor, insanlıkla ilgili ne
varsa gözlerden kaçırıp gizlemeye.
(28 Şubat 2012 Radikal İnternet)
Baraj ve medya faciası: Ölen "biz"den olmayınca!
Kralın adamları, Leyla'nın toprağı
Sınıfsal suçları! güzelleştirmeyin
Afedersiniz ama sorun "biz"de değil mi?
Yorumlar
Yorum Gönder