Tinerci olunmaz, tinerci ölünür
Popülist otoriteryen aklın söylemleri, popüler bilgi ve
değer üretim aygıtlarının mitlerini kullanmayı eskiden beri sever. O mitler de
anlatıcı ve dinleyicilerinin toplumdaki yerini işaretler.
Tinerci miti Türkiye’de ana akım medyanın ve cemaat türünden
toplumsal zihin belirleyici öznelerin son 30 yıldır üretip çeşitlemeyi sevdiği
anlatılardan biri. Tinerci, diğer uyuşturucu ya da uyarıcı kullanıcılarının tam
aksine daima sokaklarda, daima güncel hayatın içinde, orta-üst sınıfın gezmeyi
tozmayı sevdiği yerlerin diğer sınıflarla temas zaman ve mekânlarında ortaya
çıkan radikal bir lanetli figürüdür bu mitlerde.
Ne daha eskilerin bilinen sokak figürlerinden şarapçılara,
cigaracılara benzer ne de başka düşkünlere. En önemli özelliklerinden biri “çocuk”luklarıdır;
tinerci daima “çocuk”tur; ama daha eski İstanbul söylencelerinin köprü altı
çocukları da değildir onlar. Zaten ne uzun süre yaşayabilir, ne de yaşadığında
çocukluktan çıkacağı bir zihinsel gelişim imkânı bulabilir. Tinercinin ne
güzellemesi yapılabilir, ne romantize edilebilir, ne estetize edilebilir. Binaları
ateşe vermişlerdir, kadınları, adamları öldürmüşlerdir, hatta bir Taksim
cinayetinde SAS komandosu öldürdükleri bile kayıtlara geçmiştir. Böyle bir
kötülük imgesidir tinerci popüler mit üretim aygıtlarında.
Kimdir bu tinerci? Toplumdan nefret eden birilerinin getirip
parkların kuytularına, gece hayatının hareketli yerlerinin civarına, büyük kent
meydan ya da dehlizlerinin beklenmedik sotalarına, eğlence dinlence için rağbet
gören bölgelerdeki kıyı köşelere bıraktığı bir dünya dışı yaratık mı? Bir tür
toplumsal kötülük kaynağı mı?
Başbakan Erdoğan’ın “Dindar bir nesil yetiştireceğiz”
lafından sonra, o lafa yönelik eleştirileri savuştururken sorduğu “Dindar
olmasın da tinerci mi olsun?” sorusuyla birlikte düşünürsek, Başbakan Erdoğan
ve demek ki onun takipçileri için tinerci derin bir toplumsal kötülük figürüdür;
dindar olmazsa nesiller, tinerci olacaklardır. Sahiden öyle mi? Sahiden tinerci
din ya da etik ya da hukukla ilgili yetişme eksikliklerinin yarattığı bir figür
müdür?
Bakalım.
Tiner bir uyuşturucu ya da uyarıcı olarak özgün bir tarihe
sahiptir. Toplumda yayılışını da açıklayan sınıfsal bir tarihtir bu. Bilinen
doğal uyuşturuculardan değildir. Laboratuvarda uyuşturucu ya da uyarıcı olarak geliştirilen
maddelerden ya da o yönleri keşfedilmiş ilaçlardan değildir. Zaten “tiner”
aslında bir dizi başka maddeyle birlikte, bir grup adıdır aslında, konu “bağımlılık”
olunca. Maddeleri sıralamak ile tinerin ve tinercinin soykütüğünü görmeye
yarayacak araştırmanın yolunu gösterebilir: Bally, benzin, çakmak gazı, çeşitli
temizleme sıvıları, sprey boyalar, ayakkabı boyası, eskiden daktilolarda
kullanılan siliciler, çeşitli mobilya ve taş cilaları…
“Sokak çocukları”ndan
“tinerci”ye geçişin ara istasyonu, tiner ve o adın çağrıştırdığı diğer maddeler
başlıbaşına bağımlılık maddeleri olarak aranıp bulunur olmadan önce
kullanıldıkları sanayi siteleri, her türlü oto tamir, bakım işleri yapan
yerler, mobilyacılar, ayakkabı üretim atölyeleridir. “Tiner” bir proleter uyuşturucusudur. Tinerci
çocuk, sanayiye çırak çıkarılmış bebedir; kısa sürede göz feri çalınır. Sanayi
sitelerinde, üstüpü koklayan çocuğun sokağa kaçışıdır tiner. Kölelikten kaçışa
doğru bir salto mortaledir.
Kapitalistik zenginliklerin parıltısının altında yatan çocuk
emeğinin toplumun yüzüne vurulduğu yerdir tinerci çocuk. Bir cinayetin maktulü
ve delilidir. Bu cinayetin failleri dindar da olabilir dinsiz de.
Bugün artık yolu hiç çıraklığa, çocuk sanayi işçiliğine
düşmeden tinerle zehirlenmiş geniş nüfuslar var olabilir; bu tinerin yoksul
çocuklar tarafından bir uyuşturucu olarak keşfinin kaynağının bizzat endüstri
sahaları olduğu gerçeğini değiştirmez. Kullanıcılarının artık çıraklık yapmasa
da yoksul çocuk oluşunu değiştirmez.
“Tinerci”yi “dindar, bilgisayar kullanmayı bilen, parası
bol, arabası altında, istikbali önünde, güveni yerinde” gençliğin alternatifi
olarak gören ve gösteren söylem, o işçi çocukların sırtından zenginliklerine
zenginlik katan kişi ve grupların söylemidir. Yani tinerciyle dindarı
karşıtlaştıran söylem, bizzat tinerciyi var eden sistemin görülmesini engelleyen
ideolojik düzeneklerin ürünüdür.
Dindar olmayan tinerci olmaz, kimse merak etmesin. Tinerci
olunmaz çünkü. Tinerci ölünür. O bir uyuşturucu değil, sınıfsal bir saldırıdır.
Tinerci bedensel ve ruhsal olarak bitirilmiş bir proleterdir. Tinerci aşağılaması
sınıfsal bir aşağılamadır, bütün emeğin aşağılanmasıdır. Tiner, etik ya da
dinsel ya da başka değer düzlemlerinde konuşulacak bir mesele değildir. O
devlet dersinde öldürülen çocuğun sanayi dersinde yaşamı çalınan kardeşidir. Madencinin,
kot kumlama işçisinin, tersane çalışanının, topraksızlaştırılan köylünün,
yurdundan zorla sökülüp atılan Kürt’ün oğlu, kızı ya da kardeşidir. Din ve
dindarlık çocukları kendiliğinden tinerden, açlıktan, tepelerine inen
bombalardan korumaz; korusa o vahim sanayi sitelerinde korurdu, korusa Somali’de
korurdu, korusa Uludere’de korurdu.
Evet, “tinerci” söylemleri, sınıfsal hakikatleri gizlemeye,
ters çevirmeye yönelik ideolojik-mitolojik söylemlerden sadece biridir. Ne
kadar örtüleyici, gizleyici, zihin şaşırtıcı söylemler üretirlerse üretsinler,
kendileri bu söylemlere ne kadar inanırlarsa inansınlar, ne kadar medya,
akademi desteği alırlarsa alsınlar, sınıfsal suçları gizleyemeyecekler.
Yorumlar
Yorum Gönder