Leyla Zana teslim ol, etrafın sarıldı!
Leyla
Zana ne hatalar yapmış meğer. Meğer ne kötü bir iş yapmış. Nerede Leyla Zana, orada kriz. Yoksa gül gibi geçinip gidiyorduk...
Kimi
dönemin ruhuna uymadı diyor, belki de araziye uyma
ihtiyacıyla. Kimi kendisini değiştirmeyi başaramadığını
öne sürüyor, her şey değişti ama onun haberi yok
gibilerinden.
Biri
diyor ki, şov yapıyor, görünmeden yapsa ne iyi!
Biri
diyor ki partisini de zorda bıraktı, partisi çok kolayda
ya, çok severler ya partisini korumayı, kollamayı. Farklı ses ve
tutumların bir arada olmasını da aklı almıyor elbet bu birinin.
Hukuk
buna müsade etmez diyor,
konuşurken kaşını kaldırmazsa insanlığa karşı suç
işlediğini zanneden biri. Şahane bir hukuk devletinde ya herkes,
tek uyumsuz Zana.
Akıllıca
değil diyor
biri, Kürt görünce akıllı olduğundan emin herkes gibi
akıldaneliğe soyunuyor, normal.
Biri
var ki, diyor ki, afedersiniz ilkokul
mezunu.
Demokrasilerde ilkokul mezunlarının konuşması büyük ayıp ya,
ne bilsin Kürt Leyla? Kadın, afedersiniz.
Bir
yarış var sanki. Leyla Zana'nın nerede, nasıl, ne ölçekte bir
hata yaptığını anlatma yarışı. Anlama yarışı yok ama... Bir de ne güzel, Leyla Zana'ya çatmak, eleştirmek, devletin Cizre'de, Silopi'de, Silvan'da, Nusaybin'de yapıp ettiklerini, insanlığa karşı suçları konuşma mecburiyetinden kurtarıyor, ne güzel...
1991
paternalist zorba ruhu
Dönemin
ruhu? 1991
ruhu,
Leyla Zana'nın linç edilmesiyle sonuçlanan bir öfkeli
saldırganlığın parlamento kubbesi altında, emniyet ve adliyenin
dehlizlerinde, yazı işleri kasaphanalerinde ve hepsinin
pompalamasıyla sokaklarda kol gezdiği bir ruh. Kürtlüğe biçilen
kaderin, belki yarın belki yarından da yakın bir vakitte
"Türk"lüğe evrilerek yok olma mecburiyetinin tank, top,
tüfek, işkence ve elde hangi güç varsa onunla tamamına
ermesinden başka hedeflerin düşünülmek istenmediği zamanlar.
"Büyük
Türk milleti"ne
mensubiyet dışında varlık sahibi olmanın suç olduğu ruh.
O
zaman Leyla Zana Meclis'te, ağır ve saldırgan bir gürültünün
baskısı altında yemin ettikten sonra birkaç kelam etmişti,
Kürtçe.
"Bu yemini Kürt halkı ve Türk halkı için içtim"
demişti.
"Türk milleti"nin önünde, "büyük Türk
milleti"nin önünde, o milletin has temsilcisi olduğunu
söyleyenlerin gürültü ve sataşmaları arasında, kürsüdeki
ihtiyar eski Kürt'ün çelebi görünümlü paternasilst baskılama
çabaları arasında...
Gürültücü
siyasal sadizm
Yemin
tekrar ettirildi, "ses çıkmadan duyulmadan yapılan bir yemin"
sayıldı o zamanın başkanı tarafından. Duyulmadıysa, Leyla
Zana'nın baş tacı sarı kırmızı yeşil renklere karşı
yükseltilen kindar gürültü yüzünden duyulmamıştı, ama "Susun
da tekrar etsin" denilmedi, "Madem gürültüyü aşamadı,
tekrar etsin" denildi. Bir işkenceydi aslen. Milliyetçi
gürültücü sadizmin paternalist kıyıcılığı, Kürt kadını
Leyla'yı başındaki sarı kırmızı yeşil taç ve dilindeki kendi
dili için ezmeye kararlıydı.
"Yemine
ilave ettiği sözü geri alması", ezenlerin ezilenlere karşı
üstünlüğünün kanıtı olacaktı, buna zorlandı. Oysa yemine
ilave yapmamıştı, yemini niçin okuduğunu söylüyordu. Hani
Baykal'ın bugün, "Yeminden önce söylenenler beni
ilgilendirmez" dediği, hani, "Yeminden önce
söylenenler yemini güçlendirir" yollu besmeleli yemine atfen
onaylayıp yücelttiği şeyi yapıyordu. Ama zorlandı, o sözlerin
anlaşılmadığı söylendi, başkan eski Kürt tarafından da.
Devletin Kürtçe anlamayı bırakın, duymaya bile tahammülü
yoktu. Sözümü geri alıyorum dedi, o bile tekrar ettirildi. Eze
eze gücünü gösteriyordu "büyük Türk milleti"nin
gücü. "Türk'ün gücünü" göstermişlerdi. Kesmedi. 10
yıl da hapis yatırdılar.
Zamanın
ruhu? Linç tehdidi altında tutan, enseden bastırarak hapse tıkan,
öldüren ruh.
Bu
imtihan kimin?
Değişti
mi o ruh? Bu sefer iş başka mı? Leyla Zana zamanın ruhunu
okuyamayarak kendisini, partisini yanlış hallere, işlere mi maruz
bıraktı? Öyleymiş. Ünlü siyasiler, kalemlar öyle kelam ediyor.
Bu
Leyla Zana'nın imtihanı değil; bu sistemin imtihanı. "Dönemin
ruhu" o zaman da bu zaman da düşük notu Leyla Zana'ya
yazıyorsa da imtihanda olan aslında o.
Ne
deniliyor özetle: Metin yanlış ama onun doğru okuması gerekir.
Yanlışı bile bile yapacağız ki doğrusu gelsin. Yanlış metni
doğruymuş gibi okuyacağız ki doğrulsun? Kürt teslim olsun,
sonrası iyilik güzellik.
Duyulmayan
Türkiye
Leyla
Zana 2011'deki yemin töreninde de "Türkiye milleti" dedi,
dönemin ruhu es geçti. Cemil Çiçek'in dönemin ruhundan haberi
yoktu herhalde, es geçti. Leyla Zana, "Bilinçaltımda
varmış demek" dedi.
23
Haziran 2015'te de "Türkiye milleti" dedi. Şimdiki
Baykal, "Metin tam okunmalı" diyen ve dediği için alkış
alan Baykal, Meclis başkanlığı hayallerine iyice dalmış
olacaktı ki, es geçti. Duymadı. İsmet İnönü sağırlığı ne
etkili bir siyasal araç!
Şimdi
Baykal, her dönemin ruhunu barındırma kabiliyetinden olsa gerek,
es geçmedi. "Yemin metni aynen okunmalıdır" dedi.
Hukuki
hakikat siyasi hakikat
Yanlış
değil. (Murat Sevinç diken.com.tr'de yazdı, buyrun)
Elbette, aynen okunmalıdır; okutucuların ruhuna bağlı olarak
değil. Fakat, aynen okunanca, 1983'te parlamento yeniden
açıldığından beri aynen okunduğu gibi aynen okununca, her şey
aynı kalmıyor mu? Her şeyin aynı kalmaması gerektiğini
anlatmanın bir yoludur, aynıdan ayrılmak. Leyla Zana 1991'de
yaptıklarıyla bazı şeylerin değişmesi gerektiğini ortaya
koydu. Değişti de. Değişenleri bakıp, "Değişti, sen de
değiş" demek doğru da, değişmeyeni görmemek hiç doğru
değil. Değişmeyen görünüyor: O metin ve o metni koruyan ruh
değişmiş değil. 1991'in bedeli 10 yıl hapisti. Bir yığın
da laf.
Vakti
merhun, Leyla Zana'yı haksız, hatalı çıkarmıyor; vakti merhun,
aklı merhunun hizmetinde. Aklı rehin olanlar, Leyla Zana'nın da
aklını rehnetmesini istiyor. Olan bitenleri izleyenlerin de
tabii...
Yani
oradaki hatalı metin kriz çıkarmıyor ama o hataya direnmek kriz
mi çıkarıyor? Örneğin, "Devletin öldürmesi hatadır
ama ölmek daha büyük hatadır" diyebilir miyiz?
Hukuki
doğru, siyasi doğru
Neyse.
Bu sorular bitmez. İşin "hukuk" boyutuyla devam edelim.
Leyla
Zana'nın metni tıpatıp aynı şekilde okuması gerektiğini
söyledim. Aynı şekilde Leyla Zana'nın okumamasının da
doğru olduğunu söylüyorum. İki doğru bir arada olabilir mi?
Başka
düzlemlerin doğruları iseler, evet: Anayasa hukuku açısından,
şekli kurallar şekle uyularak yerine gelir. Baykal, şekle uymayı
talep etmekte haksız olamaz. Leyla Zana şekle uymamış, Baykal da
uyulmasını istemiştir.
Leyla
Zana açısından, şeklin ne kadar şekilsiz olduğunu göstermenin
yolu olarak şekle uymamak seçilmiştir. Bu hukuki değil, siyasal
bir seçimdir. Şekli kurallara uymamak, kurallara uymamış olmayı
kesinler ama haksız olmayı kesinlemez. Görülen şey, hukuki
çerçevenin, şeklin, siyasal muhtevaya, esasa uyumsuzluğudur.
Uyumsuzluğu görmek isteyenin gözüne o yüzden Leyla Zana'nın
kendisi batıyor. Gösterdiğini görmemek için, kendisi
gösteriliyor parmak sallanarak. Kafa sallanarak. Dudak bükülerek.
Cin
kovan besmele
2011
ve 23 Haziran 2015'te Leyla Zana'nın "Türkiye" dediğinin
duyulmamış olması, şimdi onun suçlanmasına yol açan
"zamanın ruhu"nun hukuk ve siyaset alanındaki
çözümsüzlüğün yöntemlerinden biriydi sadece.
Cemil
Çiçek 2011'de, hemen o seçimden sonra tamurar olan bir çözüm
sürecinin yüzü suyu hürmetine o keskin kulaklarını tıkamıştı.
Baykal 23 Haziran'da ufuktaki Meclis başkanlığının hayalleri
arasında işitme güçlüğü çekiyordu.
Baykal'ın
kulakları ve gözleri açıldı ama "hukuk"u sadece Leyla
Zana'ya çalıştırmanın yolunu da buldu: Besmeleli yemin metnini
pek beğendi mesela. Oysa o şekil uygulanacaksa tam uygulanacak ki
hukuku esas tuttuğunuzu bilelim. Besmele, hukuk cinlerini
kovuyormuş demek ki. Oysa kovamaz: Ya yemin metni aynen okunur
ya da okunmaz. Anayasa, yemin için kürsüye çıkanların okuyacağı
metni yazmış, "Budur" demiş. Ya bu okunur, ya da
okunmamış sayılır. Şekil şekildir.
Neyse.
Zana'nın
doğrusu, 1991'deki doğruyla aynıdır: Siyasal talepler, o
talepleri bastıran hukuk mekanizmasının kendisi ve o mekanizmanın
içeriklerine direnişle de dile getirilebilir. Hukuki şekle
uymamamak, o şeklin değişmesini talep etmenin yollarından biri
olarak siyaseten mahkum edilemez. Hukuki şekillere uygun olmadığı
vurgulansa bile.
Eski
zalimler, yani zalimler
İki
yol vardır:
Siyasal
talep uygunsuz bulunuyorsa, hukuki şekle uymayan uymamanın cezasını
çeker, ödülünü alamaz. 1991'de ve şimdi olduğu gibi.
Siyasal
talep uygun bulunuyorsa, hukuki şekle uymayan eylemiyle bu
hukuksuzluğa yaptığı vurgu karşılık bulur, şekil
değiştirilir, muhteva değiştirilir. Şekil, muhtevadır da çünkü.
Yapılması
gereken basit: O metin değişecek. Bilinmeyen bir zamanda,
birilerinin paşa gönlü istediği zaman mı değişecek peki? Kürt
meselesinde bu yol seçiliyor hep: Hata varsa düzeltilir, eksik
varsa giderilir, yeter ki siz böyle yapmayın. Gelin teslim olun.
Kanunlara uyun. Sizi yok etmeye ayarlı kanunlara. Kanunlara uya
uya buralara gelinmedi sanki...
Anayasa
ve çözüm
Ez
cümle: Leyla Zana'nın çıkışı, Leyla Zana'nın hata yaptığını
değil, meselenin ne kadar saçmalaşmış bir halde olduğunu
gösteriyor. 1991'deki gibi. 25 yıldır aynı yerde duran bir sorun.
Çözüm, anayasa değişikliğidir. İktidar partisinden isimler
bunu söylüyor. Ana muhalefet partisinden isimler, genel başkan
dahil, bunu söylüyor.
E
değiştirelim? Bekle, hiç değilse önce Leyla Zana teslim olsun... Etrafı sarıldı zaten, soldan, sağdan, ortadan salvoların hedefi.
Keşke
Leyla Zana imza toplamaya başlasa... 184 oy lazım, bireysel
girişimle anayasa değişikliği önerisi yapabilmek için. "O
metin sorunlu" diyen
kaç milletvekili var? Görünüşe göre çok. İmza toplamaya
başlandığında ama göreceğiz ki 59'u ya bir aşar ya beş aşar. Olsun. Takke altında sırma saçlı numarası yapmayı keserler hiç değilse...
Yorumlar
Yorum Gönder